"reis düşerse ezanımızda, namazımızda, orucumuzda gider. çünkü ülkeye sahip çıkan tek lider o." şeklindeki yalanlara inanmış insanlar.
bugün bulunduğum toplu taşıma aracındaki, 30'lu yaşlarda iki erkeğin tahammül edilemez saçmalık dolu diyaloğundan: "bizim bu insanımızı anlamıyorum abi. imamoğlu ve beraberindeki sahtekarlara nasıl inanıyorlar anlamıyorum. adam çalsa da çıprsa da (rte için diyor) ülkesine sahip çıkıyor hiç değilse. ameriga tayyib'i düşürmeye çalışıyor. ülkemizin selameti için sahip çıkmalıyız ona." biri bunları söylerken diğeri de:" s-400'ler yakında geliyor Türkiye'ye. bizimkiler sözleşmeleri hazırlamışlar" diyor. bak bak! adam istihbari erke de sahip... herkes duysun tonuyla konuşup durdular daha bir sürü saçmalığı.
akp'li seçmen yeni/farklı bir cehalet çağı (17 yıllık) açtı. ibb seçimi, tüneldeki son çıkış haline gelmiş onlar için.
türkiye insanında, dedikodu ve ağızdan ağıza haberin (fısıltı gazetesi) ne kadar hızlı ve etkili yayıldığının kanıtı akp seçmeni. senelerce kahvehanelerde ahmet/mehmet abileri erkekleri, mukabelelerde de ayşe/fatma ablaları kadınları bu tip söylemlerle bağladılar.
"kanaat önderleri" tabirini en çok bunların döneminde duymadık mı?
sırf bizlerle aynı görüşü paylaşmıyor diye belli bir grubu aşşağılmak, hakaret etmek nedendir anlayamıyorum. Empati kurmak çok zor bir şey değil halbuki. empati kurmak zor değil çünkü onlar da yüksek ihtimalle geri kalanlar için aynı şeyi düşünüyor.
birbirimize hakaret ettik, aşşağıladık böylelikle egolarımızı şişirdik, kendimizi karşı taraftan üstün gördük ve kendimizi tatmin ettik, bütün kişileri görmeden genellemeleri de yaptık, çok güzel! peki elimize başka ne geçti? ayrıştıkça ayrıştık, birbirimizden nefret ettik, düşman olduk olacağız, soruyorum tekrardan elimize ne geçti?
bahaneler göt gibidir, herkeste bir tane bulunur bu yüzden yaptığımız bu davranışların herhangi bir haklı nedeni olamaz, olmamalı. zaten bu nefret söylemleri yüzünden burnumuz boktan çıkmıyor, hala daha nefret söylemlerinde bulunanları gördükçe bu ülkeye olan ümidim gün geçtikçe azalıyor benim. birbirlerinden nefret eden vatandaşları olan ülkelerin hali ortada üstelik.
gün sonunda bu insanlarla beraber yaşıyoruz ve her ne kadar istemesekte yaşamaya devam edeceğiz. bir şeyi sürekli aklımızın bir köşesinde tutmakta fayda var; bu kişilerin ailesinde, memleketinde doğmuş olsaydık, onların aldığı eğitimi almış olsaydık ve arkadaş çevremiz onlarınkiyle aynı olsaydı kuvvetle muhtemel bizler de aynı düşünceye sahip olacaktık.
şu nefret dilini bir kenara bırakıp karşımızdakini anlamaya ve güçlü bağlar kurmanın zamanı geldi geçiyor. birisini sevmeye çalışmak ondan nefret etmekten çok daha kolay ve iyi hissettirir insanı.
kucak dolusu sevgiler, saygılar...
ekleme ; bu girdi sırf akp seçmenine ve onlarla karşıt görüşte olanlar insanlara dair yazılmış bir girdi değildir. toplumun her kesimi için yazılmıştır.
vakti olanların şu iki makaleyi okuyarak daha iyi anlayabileceğini düşündüğüm seçmen. çok değil bu seçmenin 20 yıl öncesine kadar evinin içinde olan doğru düzgün bir tuvaleti yoktu. şimdi site, villa, rezidans, iş, araba en kötü orta halli bir daire sahibi oldular veyahut çocuklarını memur yaptılar. kendi aralarında çevirdiler paraları, iş kurdular bir şeyler yaptılar ama yaptılar.
baskın seçmen nesli kendini kurtardı, çocuklarını da pek umursamadılar ne yalan söyleyeyim.
maslow'un piramidinin ilk basamağını akp sayesinde tırmandılar, onun için bence şu an inkar aşamasındalar. rte'de kendileri döneminde nelere sahip olduklarını son birkaç yıldır üstüne basa basa anlattı. akılları da billur olsun diye karşı tarafı terörist ilan edip milliyetçi duygularını yükseltti ve bir vicdan mastürbasyonu yapmalarını sağladı. o yüzden birkez daha şuna ikna oldular "yaparsa reis yapar". kendi umutlarını tüketirken bizim de hayatımızı kaydıracaklar tabii, umarım olmaz.
akp tarikatmış arkadaşlar, tarikatlarda kurallar kolay kolay yıkılmaz; ben bunu anladım bu seçmen için. geçmişte iktisadi kazanımlar ve ahde vefa duygusu da önemli bir etken.
somut örnek olarak da dayımı verebilirim. ben çocukken iki göz eski bir tahta evi vardı. akp döneminde köye yeni bir ev yaptı, şehirden de ev aldı -hem de en çok hayalini kurduğu sahil kenarından-, son model bir arabası var, işleri de tıkırında- kendi çabasıyla yaptı-. onun gözünde süreç, diğer partileri de gördük; yine yaparsa o yapar, şeklinde.
bir de eskiye dair bir ton kötü anısı var -en basitinden imam hatip katsayı travması-, o kadar yoksulluk çekmiş ki şu zorluk bile ona zorluk olarak yansımıyor. bizim durumumuzu da pek önemsemiyor. ben çalıştım yaptım sen de çalış senin de olsun, diyor. bunlar bir şey mi, kafasında.
Dolardaki artışı yorumlamayı dahi bilmeyen güruh.
Bunun için ekonomist olmana gerek yok. Dolar artarken cebinden çıkardığın paraya bakman yeterli. Cebinde 100 TL olsun, onların deyimiyle dolar artsın, bir gün sonra cebindeki 100 lirayı çıkar, bak; o 100 lira, yabancı para artışından ötürü 50 liraya dönüşmediyse dolar artmamıştır.
''Adam/kadın sanıyor ki dolar artınca; 1 dolar, 2 dolar oluyor. Ya da 1 dolar, 4 dolar oluyor. Dolar arttığı için ve benim param aynı kaldığı için böyle oluyor. Bak bak bak bak bak düşünceye bak.''
Hiçbir para birimi (bkz: nicel) artış göstermez, gösteremez. Değer kazanır ya da kaybeder.
Olayın tüm özeti; senin para biriminin, yabancı paralar karşısında değer kaybetmesidir. Ya da yabancı para biriminin, diğer para birimleri karşısında değer kazanmasıdır.
Örneğin bu yolla, senin ülkende, yabancı paranın satın alabileceği şey artarken; yine senin ülkende, senin para biriminin satın alabileceği şey azalır(bkz: enflasyon). Yani 1 dolar, yine 1 dolar iken; 1 TL yine 1 TL'dir. Sadece karşılıklı bir değer kaybı/artışı durumu yaşanır. Birinin değeri azaldığı için; diğeri artıyormuş gibi gözükür ya da tam tersi. (bkz: gına geldi)
#114053 numaralı girdide de yazıldığı üzere, bunlara hiçbir şey anlatılamaz. Sonuçta bunlara göre ülkede iyi olan her şey akp tarafından, kötü olan her şey dış güçler ve cehape tarafından yapılıyor.
Ulan Allah'tan bulun be ! Tekrar (bkz: gına geldi).
bu gece gelen yeni girdilerle en büyük dertlerinin ne açlık, ne işsizlik, sadece lgbt olduğunu öğrendiğim grup. dinlediğim tüm röportajlarda lgbt gelecek erkek erkeğe evlenilecek, aile bitecek diyorlar. kadın kadına evliliğe karşı değiller mi acaba?
Konda araştırmanın 2018 yılında yaptığı "seçmen kümeleri" araştırması: %46 oranında AKP seçmeni seçimlerde oyunu partinin lideri için verdiğini ifade etmektedir. Bunu, %22 ile oyunu AKP'nin taraftarı olduğu için ve %22 ile ideolojik nedenlerle kullandığını söyleyen seçmen grupları izlemektedir. Seçimlerde kararını son dakikada vererek oy kullanan AKP seçmenlerinin oranı %9, herhangi bir parti bağımlılığı olmadan oy kullandığını belirtenlerin oranı sadece %1’dir." "AKP seçmenlerinin üçte ikisinin ideoloji ve uygulanan politikalardan bağımsız olarak partisinin etrafında kemikleştiği sonucuna varılabilir. Toplamda %68 oranında AKP seçmeni oy tercihlerini lider ve parti kimliği nedeniyle yapmaktadır. Kabaca her iki akp seçmeninden biri lidere "tapıyor". Bu gerçeklik bugün dahi değişmediğinden pekçoklarınca ifade edilen "Erdoğan mütedeyyin kesimin Atatürk'ü gibidir" çıkartımını doğru kabul etmekte yarar var. Erdoğan siyasi arenada söz sahibi oldukça AKP'nin varlığı bir şekilde devam edecektir. Bu sosyolojik bir gerçekliktir. (bkz: www.cumhuriyet.com.tr/...
Siyasi partilerin seçmenleri hiçbir zaman Bütünüyle okumuş Aydın, kavrama becerileri ve sezgileri yüksek gruplardan oluşmazlar. Nasıl ki Bütün ülke Seçmenlerinin ortalaması ortaya bir sonuç koyuyor ise aynı durum bütün siyasi partiler içinde geçerlidir. yani ayrı ayrı siyasi partilerin seçmenlerinin Kollektif kararı toplum kararından pek de farklı değildir.
Buna Francis Galton Deneyi olarak bilinen meşhur istatistik deneyi ile örnek verebiliriz: Francis Galton adlı sosyal bilimci, Platon’un Devlet adlı kitabını okur ve kitlelerin yanlış kararlar aldığını kabullenerek ülkelerin azınlık bir grup aristokrat zümre tarafından yönetilmesi gerektiğini savunmaya başlar. Galton, daha sonra bu tezinin ispatı için bir sosyal deney yapmaya karar verir. Kesilen bir sığırdan kaç kilo et çıkacağının tahmin edilmesini isteyen bir yarışmaya katılır. Yarışmada uzmanlardan, kasaplardan, çobanlardan yani bu konuda uzman kişiler olmasına karşın katılımcıların bir çoğunun konu hakkında bilgisiz sıradan vatandaşlar olduğunu gözlemler. Bir çok gelişigüzel tahminlerin ortada dolandığını görür. öyleki 50 kilo diyen de 500 kilo diyen de vardır. Galton, yarışmaya katılan 800 kişinin yarışma sonunda biletlerini toplar ve insanların tahmin ettikleri tüm sayıların aritmetik ortalamasını alır. Tahmin edilen tüm sayıları toplayarak 800'e bölerek sonuca ulaşır. Ve sonuç son derece şaşırtıcıdır. Galton'un yaptığı hesaplamaların sonunda ulaştığı sayı 538.65 iken kesilen sığırın gerçek kilosu ise tam olarak 539’dur.
Çoğunluğun konu hakkında niteliksiz olduğu bu yarışmada, insanların tahminlerinin ortalaması nasıl oluyor da en uzman kişinin varsayımdan bile daha doğru bir sonuç veriyordu. Aslında bu çok düşük ve çok yüksek olan absürt tahminlerin birbirlerini nötrleyerek daha doğru tahminlere, yani nitelikli insanların tahminlerine bir zemin sağladığını görmekteyiz. İşte bu yüksek ve düşük tahminler birbirlerini nötrlediğinde sonuca en yakın doğruyu bulmuş oluyoruz.
Bu deney farklı versiyonlarda da birçok kez yapıldı ve sonuç değişmedi. Çoğunluğun kararı hep galip geldi ve sonuca en yakın doğru bulunmuş oldu. Bu duruma kalabalıkların bilgeliği diyoruz. Demokrasilerin mantığında yatan olgu da tam olarak buradan gelmekte. Ortak alınan kararlar, bireylerin kararlarından her zaman daha etkilidir ve her zaman daha doğru sonuçlara ulaşmamızı sağlar.
Gerçekten kalabalıklar Bilge midir? dalton'un Bu deneyi ve bundan sonra yapılan birçok benzer deneyde Sonuç değişmedi ancak Deneylerin öncesinde katılımcılar Şudur veya Budur diyerek etki altına alınmadı. Ben bu duruma kalabalıkların bilgeliği olarak değil, demokrasinin açmazı olarak bakıyorum.
Bu safhada seçmen tercihlerini ve seçmenlerin mevcut siyasi partilere olan eğilimlerini Birçok farklı parametrede inceleyen çok geniş bir literatürü tarayabiliriz. Bunların hepsi rasyonel sonuçlara odaklanır yani rasyonel olan seçmenlerin kendileri için en fazla fayda getirebilecek olanı seçmeleri, Yani tıpkı ekonomik ilişkilerde olduğu gibi rasyonel davranmaları ve faydalarını maksimize etmeleri üzerinedir. ancak hiçbir seçimde böyle bir süreç işlemez. Öncelikle seçmenlerin kendi çıkarları için partilerinin seçim vaatleri hakkında kesin bilgiye sahip olduklarını varsaymak hiç de rasyonel değildir. özellikle seçim dönemlerinde seçmenler birçok farklı kaynaktan gelen bilgilerle karşı karşıya kalırlar ve bu bilgilerin önemli bir çoğunluğu da dezenformasyon içermektedir.
Demokrasi Çıkmazı da tam olarak bu noktada karşımızda belirir. elinde finansal gücün varsa, basın ve medyanın neredeyse %90'ına hakimsen Zaten yolu yarıladın demektir. Ha bir de bunun üzerine elinin altında din, mezhep, Beka, vatan, millet gibi zengin Bir literatürü barındırabiliyorsan Tebrikler demokrasi Galip geldi..
Gelelim AK Parti seçmenine; içerisinde Dincisi-dinsizi okumuşu-eğitimsizi Islamcısı-ülkücüsü hatta biraz da komünisti olan çok geniş bir kitleden bahsediyoruz. Ancak bu kitlenin aritmetik ortalaması herkesin de tahmin edebileceği gibi klasikMuhafazakar İslamcı bir kitle. bunun yanında ciddi liberal bir kitleye de hitap ediyor. bu liberalin içerisine sermaye sahiplerini, enerji, finans, sağlık gibi alanlarda çalışan büyük iş adamlarını dahil edebiliriz. bankaların karlarını yüzde 500'e katladığı bir ortamda Sizce ekonomi bu insanlar için ne kadar kötü? enflasyonist ortamın zengini daha çok zenginleştirdiği bir düzlemde bu insanlar mevcut ekonomik durumda ne kadar şikayetçi sizce? %9'dan aldığı politika faizini %30'lardan tekrardan Merkez Bankası'nda borç veren bir ekonomik Yapıyı Hangi banka niye istemesin?
Ve Tarikatlar ve cemaatler.. Bu ülkenin gerçeği.. Tabii ki burada bahsetmiş olduğumuz sünni İslamcı Tarikat ve cemaatler, zannetmeyin ki CHP'nin hitap ettiği Alevi cemaatler çok Aydın çok okumuş bir kitleden ileri geliyor. Orasını da az kurcaladığınız zaman aşağı yukarı aynı benzer bir tabloyu görebilirsiniz. Mesele neye inanıldığı değil nasıl inanıldığı. ancak nicel çoğunluk olarak Sunni Cemaat ve tarikatların AK Parti için büyük bir oy deposu olduğunu tespit etmek çok da zor değil.
Rakamlar Kesin olmamakla birlikte ülkemizde yaklaşık 8,5 milyon engelli vatandaş bulunmaktadır yani her 10 vatandaşımızdan birisi engellidir. Peki Sizce bu insanlara kim ulaşıyor Vakıflar, dernekler, cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla Kim bu insanların evlerine gidiyor? bunlarla ilgileniyor veya bunlara temas edebiliyor? Bir ailede bir engelli olması ne demek emin olun yaşamayan bilemez. O insana bir kere dokunursanız yarın aka kara deseniz de o dokunduğunuz iz kalır.
2023 yılının sosyal yardım bütçesi de bir bakalım. Yaklaşık 150 milyar Türk lirası. Bu sadece sosyal Hizmetler Bakanlığının bütçesi, bunun yanında belediyelerin, tarikatlar ve cemaatlerin ve stk'ların dağıttıkları sosyal yardımları da üst üste koyarsak 200 milyar Türk lirasından Fazla bir rakamdan Bahsedebiliriz.
Şimdi bir de partilerin mevcut üye sayılarına bir bakalım; Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti): 11.241.230 Cumhuriyet Halk Partisi (CHP): 1.369.430 İYİ Parti: 617.513 Milliyetçi Hareket Partisi (MHP): 464.092 Demokrat Parti (DP): 364.444 Yeniden Refah Partisi (YRP): 269.391 Saadet Partisi (SP): 265.738 Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA): 177.454 Büyük Birlik Partisi (BBP): 119.237 Gelecek Partisi (GP): 76.182 Halkların Demokratik Partisi (HDP): 45.302
Bütün partilerin üye sayılarının topladığımızda AK Parti'nin yarısı kadar bile etmemekte. Sonra insanlar soruyorlar ya AK Parti bu halde nasıl %30 kemik bir Oya sahip diye. 55 milyon seçmenin oy kullandığı bir seçimde 10 milyon üyesi olan bir siyasi parti hiç birşey yapmasa zaten %20 alabilir. Tabii bu denkleme son zamanlarda vatandaşlık alan Suriyeli, Afgan, bilmem nereli göçmen veya mültecileri eklemiyoruz bile.
Tabbiki Recep Tayyip Erdoğanın kişisel başarısını da es geçmemek gerekir. Donanımsız olarak addedildiği bir çok alanı liderlik vasıflarıyla doldurabilen ve siyasi oportünizmi adeta machiavelli'ye nazire yaparcasına uygulayabilen bir profilden bahsediyoruz. Bunu ahlaki değerler veya normlar üzerinden değil tamamen sistem üzerinden pozitif bir yaklaşımla dile getiriyorum. Yani İslamcısını, ülkücüsünü, milliyetçisini, maocunusu, hizbullahçısını, liberalini, aynı ittifakta toplayıp hepsini de bir şekilde idare edip bir tek kendi sesini gür çıkartabiliyorsan bu açık bir başarıdır diye düşünüyorum.
Sonuç olarak böyle girift bir seçmen profiline karşı daha akılcı, daha Daha anlaşılabilir, daha etkili programlar yürütmezseniz, onlara temas etmezseniz, onların endişelerini kaygılarını göz önünde bulundurmazsanız ve bu süreci da daha doğru bir adayla, ekiple yürütme yoluna gitmezseniz günün sonunda kalabalıkların bilgeliğine yenilirsiniz ve demokrasi çıkmaza girer..
Dindar görünen ama çoğunun dinle pek alakası olmayan fakat diğer kişiler tarafından dindar görünmek istenen topluluktur. Kördürler. Kör edilmiştirler. Bağnaz ve yobazdırlar. İstediğin kadar açıklama yap, kanıt göster asla kabul etmezler.
artik yerlerini chp secmeninin doldurdugu, bir zamanlar yerden yere vurdugum kisilerdir.
bu adamlara comar diyoruz ama, diger parti secmenlerinin, ozellikle chp secmeninin de bunlardan farki yok. belki en cok eksilenecegim, mehlenecegim girdim bu olacak ama gelin nedenini birkac kelam ederek anlatayim.
oncelikle artik bir parti taraftari degilim ve simdiye kadar hep vatandaslik gorevini yapip secime katilan biriydim. ama son secimden sonra kim ne hali varsa gorsun diyorum. sadece siyasetcilere degil, ulke insanina kiziyorum ve bunlarim basinda o elit ve kulturlu tabaka olarak gecindigimiz chp secmeni var. yahu egitim duzeyi yuksek diye hep kendini hakli gormek nasil bir duygu durum bozuklugudur bilemiyorum. ve kurucusundan dolayi kurmaylarinin bes para etmedigi bir partiye oy verilmesi bana gore buyuk eksiklik. bir ideoloji yok, sadece laiklik ve atatürk güzellemesi yapilip ekmegini yiyor bu bastaki ahlaksizlar. bilmem kac secimdir (son uc secimi cikiyorum) kaybeden ve argumani zerre tatmin etmeyen bir partinin secmeni, eger o kurmaylari koltuklarindan kalkmasini isteyip de kaldiramamana ragmen, tepki koyacagina tekrar gidip o cebini dolduran insanlara oy veriyorsunuz. ben artik bu comarligin icinde olmak istemedigimden oy vermiyorum.
akp secmeni en azindam kazanan bir partiye oy veriyor. ulkenin tum topragi satilsa da, binlerce yolsuzluk, ahlaksizlik yazsak da buraya, once kendimizi duzeltemezsek baskasini elestirme hakkimiz kayboluyor. adamlar en azindan makarnaya, komure, sucuk ekmege, kazanma istegine (ahlaksizliklari da savunuyorlar, orasi ayri) oy veriyorlar. ezilmisliklerini boyle kompanse ediyorlar. peki ya biz? laiklik? cumhuriyey? ulu önder atatürk'ün partisi? biz once kendimizi duzeltelim, her basi sikistiginda hukumete yardim etmeyelim, secimde birbirlerine karsiymis gibi bir tiyatroya inanmayalim, yillardir tek bir hukuksuzlugu onleyememis kurmaylarin dediklerine inanmayalim ve onlarin basarisizliginda degistirme gucune sahip olalim, ondan sonra baskalarini yerden yere vuralim.
ak partinin ülkedeki yaklaşık 35 milyon kişinin desteğini almasının yegane sebebi, tabiiki de ak partinin kampanyaları ve çalışmalarıdır. somut örneklerle üç parti üzerinden açıklıyorum:
1- cumhuriyet halk partisi genel olarak milli bayramlarda sokağa inerken, lüks otellerde sabah kahvaltıları ve davetler düzenlerken, ak parti toplumun ayağına giderek saha çalışmaları düzenlemektedir (makarna ve kömür olayını es geçiniz, güncel konuşuyorum). ülkede doksan tane parti sadece seçim zamanları sokağa inip çalışmalar yaparken, halkın nabzını ölçerken, ak parti her zaman sahada durmuş, her daim halkın nabzını ölçmüş ve seçim dışında da adımlarını buna göre atmıştır. bu ister seçim zamanı olsun ister olmasın, ak partinin adımları kurulduğu ilk tarihten beri devam etmiştir. yani seçimlerde çıkayım millete sallayayım gibi bir önermeyle iktidar olamazsınız...
2- milliyetçi hareket partisi de (her ne kadar şu anda ittifakta olsa da) ülkücü bozkurtlarının çıkarttığı kavgalar sebebiyle zamanında çok seçmen kaybetmiştir. şu anda birçok şubesi yararlı faaliyetlerde bulunsa da, adları çıkmıştır dokuza, inememektedir sekize...
işte ak parti burada da akılcı davranıyor. şu güne kadar ak partinin herhangi bir teşkilatına üye olup da kavga çıkarmış, adam dövmüş insan çok az görürsünüz. gördükleriniz de genel olarak kendi sinirlerinin kurbanı olmuşlardır. çünkü ak parti teşkilatı, bu konuda şöyle ilerlemektedir: "herkes devlet büyüklerimiz gibi davranırsa, bu parti ayakta durmaz." yani ak partinin alt tabakasındaki kişiler, üstlerinin dediklerini eksiksiz yerine getirmekte, halkla ilişkilerini koparmamakta ve laf dinlemektedirler. ak partiyi ülkü ocaklarından ve mhp'den ayıran en önemli şey belki de budur.
3- recep tayyip erdoğan ve ak parti teşkilatındaki kişiler kendi etrafındaki insanları ve astlarını seçmede çok yetenekli kişiler... bunu tarafsızca söylemem gerekiyor, çünkü yiğidi öldür hakkını yeme demişler. bu durumu diğer partilerde de göremiyorum mesela... yine ak parti burada da arpayı topluyor.
ayrıcaaa; her topluluğun bir cahili olduğu gibi, bir bilgini de olur. bu sebeple ak parti seçmenlerini "tamamen yobaz, tamamen cahil" olarak ya da "tamamen bilgin" olarak değerlendirmemiz yanlış olur. her kesimde çatlak olur. her kesimin içerisinde bozuk çarklar olur.
bir ak parti seçmeni var ki, bu kişi siyasi alanda entellektüel bilgi birikimine sahip, genel kültür açısından kendini geliştirmiş, üniversite (hatta yüksek lisans) mezunu ve toplumsal statü olarak üst statüde bir kişi...
başka bir ak parti seçmeni var ki, bu kişi üniversite mezunu ve belli bir entellektüel bilgi birikimine sahip olsa da statü olarak orta sınıfta kalmış, amma velakin kazandığı parayı ailesine yetirebilen ve sıkıntısız geçinebilen bir kişi...
ve yine başka bir ak parti seçmeni var ki, bu kişi ne entellektüel açıdan, ne bilgi birikimi bakımından, ne de eğitim bakımından kendini geliştirmemiş/geliştirememiş toplumun alt tabakasında diyebileciğimiz işçi sınıfından bir kişi...
bu üç kişi de, bakınız, ak parti seçmenidir.
ben ne ak parti seçmenleri gördüm, atatürk hakkında chp'lilerden daha fazla bilgiye sahip olan...
ne ak parti seçmenleri gördüm, lozan antlaşması'nın 2023'te biteceğine inanan...
işte sizin dalga geçmekte olduğunuz ve "çomarlar" diye alay ettiğiniz 35-40 milyonluk kesim bu yüzden ak partiyi desteklemektedir. halk istediği kadar cahil veya bilgin olsun, gözüyle gördüğüne inanmaktadır. bu dediğim yol meselesi değil, veya köprü inşaatları değil... halkımız, içgüdüsel olarak her zaman kendisiyle ilgilenen liderleri sevmiş ve benimsemişlerdir. bu iş öyle meclisin duyuru salonuna geçip özgür özel gibi konuşmakla olmuyor işte...