Başrollerini yılmaz Güney ve Tuncel kurtiz'in paylaştığı, aynı zamanda yılmaz Güney'in senaristliğini ve yapımcılığını üstlendiği, sinemamızın ilk politik örneği olan 1970 yapımı dram filmi.
Film, Sefalet içinde yaşayan bir ailenin umudu içindeki umutsuzluğun bir portresidir. Bu portre üzerinden yapılan göndermeler filmin bazı sahnelerini sansüre kadar götürmüştür.
Sınıfsal çatışma betimlemeleri
Hurafe ve din sömürüsü
Bireysel ve toplumsal psikoloji
"umut; iyi bir kahvaltı, kötü bir akşam yemeğidir" demiş francis bacon. umutlu olmak iyidir de, peki ya çok geçe kalmak. umudunuzu vakti gelince kaybetmeyi de bilin. olmuyorsa olmuyordur, zorlayıp berbat bir akşam yemeği yemenin anlamı yok.
büyük ölçüde tecrübelerle belirlenen bir bilinç durumudur. iyi tecrübeler, daha iyiye ilişkin beklentileri artırır. tersi de doğrudur.
diğer yandan yaş ilerledikçe anlaşılacaktır ki bu acımasız dünyanın nesnel sınırları vardır, umut çoğu zaman bu gerçekliğin duvarına toslar. bu kısa bir zaman diliminde çok fazla tekrarlarsa karamsarlığın gerçeğe daha uygun düştüğü düşünülebilir.
burada iki uç durum söz konusu. yani geleceğe ilişkin aşırı iyimserlik şimdilik iyidir, mutlu eder, zinde tutar ama sonra hayal kırıklığına sebep olur. eğer bir diğer uç karamsarlığın pençesine düşerseniz ise bugünden keyfiniz kaçar, ama hayal kırıklığının verdiği daha şiddetli bir mutsuzluktan kendinizi korursunuz.
en ideali, ne o ne diğeridir.
gelecek hiç bir şekilde bilinemez. buradan hareketle mutluluğa dair beklentiyi sıfıra indirmek, kötü olasılıkları da çok düşünmemek en doğrusu gibi görünüyor.
ben herkese tam bir kayıtsızlık durumunu öneriyorum.
geçen haftasonu çok kazık geldiği için öğrencilerin muzdarip olduğu lgs sınavına girip tercih dönemini bekleyen ve bu haftasonu olacak yks sınavında ter dökecek öğrencilere, korona ve diğer hastalıklardan şikayetçi hastalara lazım olan şey şu günlerde.
bizi karanlıktan çıkaran kişiden çaldığımızdır. koşarak uzaklaşır ve onu kaybetmeden sınırı geçmeye çalışırız. bu sınır kimileri için çok uzakken kimileri için burunlarının dibindedir. sınırı geçtiğimizde boş tarlalar vardır nadasa bırakılan. uygun bir yer bulur ve umutları ekeriz. yeni doğan çoçuklar tarlalardan bu umutları çalar ve karanlığa doğru koşmaya başlarlar.
Usul usul geceleyin Sirenler duyarsan derin Kapını gökyüzüne dayayıp da bekle Yolunu şaşırmış bir yıldız düşer belki üstüne Başını yastığa göm Yüreğini ayışığına ayarla Yorganına sıkıca sarın Derin bir nefes al Ve sakın ağlama...
herkesle tanışamam artık, vakit çok geç oldu. uykum da gelmek üzere kalkamam artık. evden de çıkamam. hem evden çıksam kimse yok ki sokaklarda. herkesler gitmiş. sokakta bir kaç köpek havlıyor kediler bile çekilmiş. soğumuş da hava hiç çekilmez sokaklar. en iyisi hiç çıkmamak. belki de birisi gelir kapıyı çalar. çalsa da açmam ki. anahtarı varsa girsin buyursun. ya varsa. varsa ne olacak dönüp yüzüne bile bakmam. belki de bakarım. ne çıkar ki bakmaktan. çok yakına gelmese bari. arka odaya geçse bana hiç ilişmese. karşıma oturursa açık açık söylerim git diye. gitmezse ben çıkarım. sözde çıkmayacaktım. beni zorlamasa çıkmam zaten. bunlar hep umut'tan işte. umut evden çıkartır. umut zorlar. umut nerde ki?
Yüzyıllardır insanoğluna haddini bildiren kavram. Umut hem katil, hem maktul. Aynı zamanda yaşamı var eden nitelik. Tamamen öznel fakat paylaşılabilir, yaşatmak ve öldürmek üzere.