Macera ve bulmaca türleri de olan, bir konsol ya da bilgisayar aracılığıyla bağlandığınız bir ekrandan oynadığınız video tabanlı oyunlardır. Bu kavram çok basit olmasına rağmen çok karıştırılır. Bilgisayar oyunu değil, "playstation" değil (bu gözler "playstation oynamak" gibi bir yüklem de gördü), bilgisayarda video oyunu oynuyorsanız o "masaüstü oyun" da değil, bu oyunların adı video oyunu. Diğer sınıflandırmalar oyunun hangi platform ve hangi gereksinimler için tasarlandığıyla ilgili, ona göre bir oyun ps exclusive olabilir, xbox exclusive olabilir, ona konsol oyunu denir, sadece pc için tasarlanmıştır, o bilgisayar oyunudur. Masaüstü oyun kavramı da gerçekten masa üzerine bir platform sererek oynanan gerek frp oyunları, gerek klasik scrabble gibi aile oyunlarını kapsar.
video oyunu tanımı itibariyle: bilgisayar tabanlı, metin ya da görsellik üzerine inşa edilmiş, bilgisayar ya da oyun konsolu gibi elektronik platformlar üzerinde bir veya birden fazla kişinin fiziksel ya da çevrimiçi ağ üzerinden birlikte kullanabildiği bir eğlence ve boş zaman aktivitesi yazılımıdır. tabii bu tanımı ben değil "güvenli internet merkezi" 2019'da yapmıştır. Onlar lafa dijital oyun diye başlıyor çünkü artık video oyunu kavramı eskisi, tarihe karışmak üzere oyunların cd'ler ile satılması bitti hepsi dijitalleşti. devam 1958 yılında Amerikalı fizikçi William Higinbotham, Brookhaven Ulusal Laboratuvarı’nda nesnelerin gidebileceği yolları tahmin edebilen zıplayan topların ve füze yörüngelerinin simülasyonu üzerinde çalışıyorken neden bunu dijital ortamda yapmayayım düşüncesi ile hareket etmiştir. Bu düşüncesi doğrultusunda da Tennis for Two adıyla çok oyunculu modlu tenis türünde ilk oyunu geliştirmiştir. 1961 yılında Steve Russell tarafından geliştirilmeye başlanan Spacewar oyunu 1962 yılında tamamlanmıştır. Bu oyun yine Tennis for Two gibi çok oyunculu olup Shoot 'em up türünde geliştirilmiştir. Bu iki oyun neticesinde de ABD’de ilk oyun şirketi kurulmuş oldu; Atari. Atari firmasının yükselişi ile oyun pazarının %80’ine sahipti, Space Invaders’ın çıkışına kadar. Space Invaders ise başka girdi'nin konusu takipte kalın :)
genel olarak oyunlar 7 farklı kategoride incelenir: - Spor oyunları: FIFA, PES, NBA 2K.. - Yarış oyunları: F1, Dirt, MotoGp, rFactor, Need for Speed, Forza - Strateji oyunları: Dota Auto Chess, Age of Empires, Hearts of Iron, Total War, Civilization - Görev oyunları: Call of Duty, Battlefield, Medal of Honor ve Wolfenstein - Simülasyon oyunları: Euro Truck Simulator, Microsoft Flight Simulator - Çevrim içi Rekabetçi oyunlar: PUBG, Fortnite, CS:GO, League of Legends - VR oyunları: Half-Life Alyx, Astro's Playroom her oyun bu kategorilerden birden fazlasına dahil olabilir çünkü artık çok fazla geliştiler.
sonuç olarak oyunlar güzeldir, oyun oynayın, oyunla kalın.
Artık öyle örneklerini görüyoruz ki bence 8. sanat diye kesinlikle anılmalı. Eski bağnaz sanatsever(!) kitle katılmayadursun boşverin.
Gta gibi boş aksiyon vaadedenler elbette Fast and Furious seviyesinde işlerdir ancak Life is Strange, This war of mine, Journey, Portal, Stanley Parable, Limbo, A way out, Alan wake gibi oyunlar sanat değildir de nedir sormak isterim ey ahali?
Bunun hakkında izlediğim birkaç tedx videosu kafamda çaktı şimşekleri. Gerçekten teknoloji ve gelişmeyle beraber sanat da evriliyor.
Neticede sinema denen hadise de çoklu bir paket. İçinde edebiyat var, tiyatro var, müzik var, görsel sanatlar var, var oğlu var. Bilgisayar oyunu dediğimiz bundan da öte deneyimi sana yaşatan bir şey.
Bundan ötesi yok bence. Teknoloji arttıkça belki de öyle oyunlar çıkacak ki sinemayı sollayacak çünkü interaktif sinema dediğimiz olayı Kubrick gibi manyaklar yaşasaydı ve kullansaydı filmlerinde bir düşünün neler çıkardı.
Kesinlikle çocuk işi gibi, eğlence arayışı gibi de görmemek lazım özellikle bazı işleri. Bu hatanın animasyon filmlerine/animelere falan da yapıldığını görüyorum. Biraz keşfedin, öyle işler var ki aklınızı alır yani.
bir noktadan sonra eski tadını vermiyor. şimdi biz çocuklara kızıyoruz. zamanında bana kızdıkları gibi. oyun başında çok zaman geçiriyorsun diye. oysa o günlerde oyunların verdiği keyfi yeniden almak için neler vermezdim.
oyun işi eskiden zordu. ama bir o kadar da keyifli idi. benim kendi bilgisayarımı edinmem çok geç oldu. 1992 olsa gerek. üniversiteye başladığım sene. öncesinde oyunlarla alakam atari salonlarından, amiga salonlarından ve arada eve kiralık olarak gelen amstrad, commodore gibi cihazlardan ibaret. ama sene 1992 olup izmir'e gittiğimde, kendime ait bir de amiga 500+ olmuştu. monitörlü falan. evet, bu eylem, dört senelik üniversite hayatımda kızlarla ilişkimi çöp etti. önünden okula yürüdüğüm bornova kız meslek lisesindeki kızların "hssh ünili tellere yaklaşsana sen bi!" nidalarını bile umursamadan evime koştum. tek istediğim amigamın başına oturmaktı. şimdiki aklım olsa, muhtemelen yine aynısını yapardım. çünkü o dönemlerde oyundan aldığım zevki verebilen başka bir şey yok. seks desen, seks şimdi de aynı keyfi veriyor. oyun maalesef öyle değil. o zaman çok başka idi.
nasıl anlatsam bilmiyorum. bir kere internet diye bir şey yok. keza cep telefonu da. oyunlar için kaynak çevrendeki diğer oyuncular ve bilgisayarcılar. bilgisayarcılarda da oyunları listeden seçip disketlere yükletiyorsun. bazı oyunlar bir sürü disket. o heyecan, acaba açılacak mı beklentisi... piksel piksel grafiklerin verdiği haz. gerçekten başka idi. ah bir de o oyun dergileri. fotokopiyle çoğaltılan, siyah beyaz hallerini bulurdun bilgisayarcılarda. legal dergiler değillerdi elbet. ama hayatımıza çok şey kattıkları kesindi. o zamanlar en büyük arzum izmir yerine istanbul'da olup o dergilerin kaynağındaki bilgisayarcılarda işe girebilmekti.
şimdi çok farklı oyunlar. neler neler çıktı. steam ve benzerleri var. iki tıklıyorsun oyun bilgisayarına kendi geliyor. grafikler dehşet. yapay zeka, eh işte. ama o eski oyunların tadı, heyecanı. işte o yok. oyunun eskiliği ile ilgili mi yoksa yaşın ilerlemesiyle mi diye düşünmüyor değilim. ama sonra başka şeyleri karşılaştırıyorum. misal, kitap okumak, aynı lezzette, film, dizi izlemek, artık daha kolay ve aynı lezzette. bir karikatür dergisi, yine aynı lezzette. ama video oyunu, o öyle değil. o çok başkaydı...
ülkemizde bilgisayar oyunu olarak bilinir her ne kadar bilgisayar ile sınırlı kalmasa da. 'geek' alt kültürünün genele yayılması ile video oyunları da genele yayılmıştır, elbette her oyunu 'geek' oyunu değildir, ancak sık sık arkadaşsızlık ve sıkıcı biri olmakla ilişkilendirilirdi toplum arasında.
her ne kadar kulzos var olduğundan beri eskisi kadar hayatımda yer alamasa da veteran bir gamer olarak her daim övgüyle anacağım bir şey video oyunları. hatta @the ancient one ile ortaklaşa bir oyun inceleme - tanıtım sitesi açacağımızı da yeri gelmişken buradan duyurayım.
video oyunları ile tanışmam babamın eve program yazmak için bir commodore 64 getirmesi ile oldu.
10 print "selam" 20 end
derken kendimi bir tank oyunu oynarken buldum. sonra atari kiralayabileceğimi öğrendim. sene 1987 falan olsa gerek. beraberinde atari salonu kariyerim de başladı. bayram harçlıklarını hatta bazen babamdan yürüttüğüm paraları jetona gömdüm. zaman geçtikçe atari salonlarının yerini alan, internet yokken internet kafe formatında olan amiga oyun salonlarına transfer oldum. üniversite sınavına hazırlanmak için dershaneye gitmem gereken her hafta sonunu bu salonlarda geçiriyordum sene 1991 iken. 1992'de üniversiteye başladığımda kendime ait bir bilgisayarım ilk kez oldu. o günden bugüne kadar da bilgisayarın ve oyunların bana kattıklarını anlatmakla bitiremem sanırım.
özetle, 1985'den beri bu meretle ilgiliyim. bir gün bile pişmanlık duymadım. hayatımın bir döneminde bağımlı olduğumu düşündüğüm oldu. ama anladım ki, her şey kontrol altında.
peki oyun oynarken nelere zaman ayıramıyorum. misal, haberlere zaman ayıramıyorum. zaten sabrım da yok. ntvspor kapanıp sadece aspor ve trtspor'a kaldığımızdan beri spor haberlerine bile sabrım yok. altlarında verilen mesajları görüyorken izlememek en iyisi. kahveye falan giden bir insan değilim. öğrenciyken herkes gibi batak ve bilardo oynadım ama artık onlara da pek zamanım yok. verimsiz buluyorum. sonra, anlamsız yerli dizilere ayıracak vaktim yok. behlül yengesine atlamış, onu sözlükten okuduğum için biliyorum. yerli sinemanın da çoğuna ayıracak vaktim yok. ya da ne bileyim tv karşısında survivor da izlemiyorum. o ses türkiye'de şarkıları internetten dinlediğim oluyor, yalan söylemeyeyim. aslında tv izleyen bir insan değilim ben. açıkçası oyunları eleştiren ancak hiçbir faydası olmayan şeylere zaman ayıran insanların yaptığı çoğu şeyi ben yapmıyorum. sosyal medya'da bulunmak da bunlardan birisi.
peki bana ne kattı bu oyunlar. yabancı dil birinci sırada sanıyorum. sonra oyunlar sayesinde tanıştığım bir sürü insan oldu. kod yazmakla ilgilenmeye başlama sebebim de bu. bankacılık kariyerinde çakılmadan önce hızla ilerlememi sağlayan bilgisayar bilgisi de oyunlar ile geldi. hayal gücümü geliştirdi. reflekslerimi. analitik düşünmeyi. pratik olmayı. problem çözme yeteneğimi. empatiyi. insan ilişkilerinde daha iyi olmayı. bununla birlikte pek çok insandan daha farklı düşünme yeteneğimi yine onlara borçlu olduğumu düşünüyorum. ne bileyim, oyun oynamasaydım bugün olan ben yerine başka biri olurdu sanırım. o insan bu yaşta sözlükle uğraşmaz, arkadaşlarıyla kahvede okey oynardı belki de. kimbilir?
oynamayanlar için gereksizdir. oynayanlar için hayat biçimidir. elbette çocukların bağımlıya dönüşmesi engellenmelidir. her şey gibi fazlası zarar. suyu bile aşırı içersen ölüyorsun sonuçta...
bir de müjde vereyim. insanlık bir savaş ile teknolojide geriye düşmezse eğlence sektörünün tamamı oyuna kayacak. ne bileyim, filmin başrolünde oynama imkanın varken neden başkasının oynadığı filmi izleyesin? ya da sahaya çıkıp o golü sen atacakken neden futbol maçına bakasın? 100 yıl veriyorum sektörün çoğunu ele geçirmesine. nükleer savaş çıkmazsa tabi. gerçi çıkar ise sağ kalanların çoğu da oyuncular olacak demedi demeyin. çünkü kaç nükleer savaştan sağ çıktığımı anlatsam sözlük dolar taşar... ejderhalar geri dönse bile ona da hazırım sanırım. dovahkin dovahkin!
neyse efendim. denemediyseniz bence bir deneyin. mutlaka size göre de bir tane bulunur.
VR teknolojisinin de gelişmesi ile Black mirror kimi bölümlerindeki gibi insanları oyun evrenlerine bağlı yaşatmaya doğru gidiyor video oyunları. İnsanların bu sanal dünyayı gerçek hayata tercih etmesinin bir çok sebebi var. Bir kere gerçek dünyada sana seçme şansı verilmeyen isminden görünüşüne herşeyini bu evrende baştan dizayn edebiliyorsun. Beynin bulunduğunu sandığın ortama rüyalarındaki gibi çok çabuk uyum sağlıyor ve herşeyi gerçekmiş gibi yaşıyorsun. Ayrıyeten insanlar binlerce yıldır zaten sanal dünyada yaşıyor. İyilik yapanın iyilik bulacağı, her işte bir hayır olduğu gibi safsatalara inanıyor. Varlığının saçmalığını bir türlü kabullenemiyor. Etrafının bir kere bile kimsenin görmediği ruh, cin, melek, şeytan gibi varlıklarla dolu olduğuna inanıyor.
kulzos bünyesindeki güzide kategorilerden birisi. aynı zamanda elektronik cihazlarda oynanan oyunların bir çoğunun ortak ismi.
bu kategori altında, mobil cihazlarla, bilgisayarlarla, konsollarla, arcade makineleriyle ve benzeri tüm cihazlar aracılığı ile oynanan oyunlar yer alır.