bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. biri 5, biri 3 yaşında 2 çocuğun oyun oynamasını izlemek çok keyifli. günün yorgunluğunu alıp götürüyor resmen.

    emel (5): hadi emir, şimdi bana "hadi gel" de.
    emir (3): hadi gel!
    emel: bi daha de...
    emir: bi daha
    emel: ya hayıııır, bi daha "hadi gel" de.
    emir: bi daha hadi gel
    ?!?!??!!
    #134336 morgase | 6 yıl önce
    2kişiye özel 
  2. çocuk büyütmek zor zanaat.

    öyle vay efendim sinemaya tiyatroya gidemez oldum, kendime ayıracak vaktim yok triplerine girecekseniz çocuk sahibi olma işini erteleyin derim. anne babalık adanmışlık gerektiren bi meslek. ne zaman ki uzunca bi süre en büyük lüksünüzün duş alabilmek olacağını kabullenirsiniz, o zaman çocuğa hazırsınız demektir.
    misal ben 4 yıl içinde toplam 3 kere sinemaya gittim, 3'ü de star wars filmi. (star wars'ın konumuzla ilgisi yok.) tabi bu sizin seçiminiz. çocukları başkasına bırakıp bişeyler yapmanın bazı genel geçer kuralları olduğu gibi biraz da size ve çocuğa bağlı. her çocuk farklıdır, her birey kendi karakteriyle doğar. o yüzden "ben kızımı 3 aylıkken bıraktım sen niye bırakamıyosun" demek de "ay ben 2 yıldır bi restorana bile gidemedim sen nasıl gidiyorsun" demek de yanlış.

    benimki biraz da 2. çocuğu doğurmaktan kaynaklanıyor. yani ilk çocuğum olan kızımı artık geceleri de rahatlıkla güvendiğim kişilere bırakabiliyorum, kendisi de istiyor, hoşuna gidiyor. ama oğlan daha çok ufak, biraz da mizacı gereği gece başkasına bırakmam henüz mümkün değil. onun da zamanı gelecek elbet, kız nasıl büyüdüyse oğlan da büyüyecek.

    genel geçer kurallar dedim, nedir onlar derseniz; bi tanesinden bahsedeyim: güvendiğim bir kaynaktan okuduğum kadarıyla bir bebeğin sağlıklı gelişimi için yaşı kadar gün annesinden ayrı kalması doğruymuş. yani 1 yaşında bir bebeğin 1 yıl içinde sadece 1 gece annneden ayrı kalması sağlıklı olan. daha fazlası doğru değil. zaten o kadar küçük bi bebek çok yüksek ihtimal hala emiyor olacağı için anneden çok uzun süre ayrı kalamaz.

    e ben naapıyorum, kendimi eve kapatmıyorum tabi. biz de çocuklarla birlikte gidebileceğimiz, onlarla eğlenebileceğimiz, güzel vakit geçirebileceğimiz, dinlenebileceğimiz her yere gidiyoruz. çalışan bir anne olduğum için işten arta kalan zamanımda çocuklardan ayrı tatile, oraya buraya gitmeyi zaten hiç istemiyorum. onlarsız keyfi çıkmıyor.

    laf aramızda "anne siz babamla gidin, biz arkadaşlarla takılıcaz" diyecekleri günleri de iple çekmiyor deilim, eheeehe.
    #74430 morgase | 7 yıl önce
    7kişiye özel 
  3. kızı 4, oğlanı 2 yaşına eriştirdiğim şu günlerde çocuk eğitimine dair öğrendiğim iki şey varsa onlar da
    1. sınır çizmek
    2. sakin olmak
    püf noktası bunlar arkadaşlar. sınır çizmekten (bkz:) girdimde bahsetmiştim. şimdi biraz sakin kalmaktan bahsedeyim istiyorum.

    ne olursa olsun, çocuk ne kadar şımarırsa şımarsın, ne kadar yaramazlık yaparsa yapsın sakin kalmak gerekiyor.
    yapabiliyor muyum peki? tabi ki hayır! öyle zor ki...
    iş stresi, yorgunluk, çocuğun tahammül sınırlarımı zorlaması, o an başka bir konuya yoğunlaşmış olmak, planladığım şeylerin istediğim gibi gitmemesi....vs gibi gibi gibi daha bir çok saçma sapan nedenden ötürü zaman zaman sakin kalmayı başaramıyorum.

    öğrendiğim kadarıyla bu üzerinde uğraşılması gereken ve öğrenilen bir şey. öyle hemen başaramayabilirsiniz. kendinize hedef koyun. bugün çocuğa bağırmıycam deyin. sonra hedefi genişletin, 3 gün bağırmıycam diyin. (sadece çocuğa değil, kocanıza, annenize, babanıza.. vs kimseye bağırmayın) bağırırsanız da karalar bağlamayın, önünüze bakın. bugün bağırdınız belki, yarın bağırmayın, sonra bi bakmışsınız haftalardır hiç bağırmamışsınız... (nerde o günler)
    #63395 morgase | 7 yıl önce
    2kişiye özel 
  4. çocuk anne ve babanın yansımasıdır.

    bu söz son derece doğru bir söz. çocuklar sizden gördüklerini yapıyorlar, sizden öğrendikleri gibi davranıyorlar. sizin gibi konuşuyor, sizin gibi tepki veriyorlar. istisnalar tabi ki ayrı tutulmalı. bazı çocukların çok özel durumları olabilir. ama bu yukarıdaki cümle çok büyük bir oranda gerçek.

    bu ne mi demek? bu demek oluyor ki çocuğun psikolojik problemleri olduğunu düşünüyorsanız önce bi dönün kendinize bakın. çocuğu psikoloğa (pedagoga) götürmeden önce kendiniz için bi psikologdan randevu alın. "çocuk şöyle yaptı, böyle dedi" diye hayıflanmadan önce bi düşünün bakalım o çocuk o sözleri, o davranışları kimden öğrendi? veya siz ona nasıl bir ortam sağladınız da bu çocuk bu kadar hırçın/yaramaz/öfkeli/inatçı...vs oldu.
    bu çocuk çok rererö demek kolay. suçu çocuğa atmak, olmamış bu demek en kolayı. o küçücük beyinler niye böyle davranıyor diye düşünürken kendimize hiç bakmıyoruz değil mi? niye öyle davranacak, senden ötürü

    bi de başka bir bakış açısından bahsedelim;
    sürekli yapma etme denilen çocuk ya çok hırçın olur ya da tamamen içine kapanır.
    sürekli ay düşersin, ay hasta olursun denilen çocuğun hayal gücü gelişmez, yeni şeyler öğrenemez, merak duygusu törpülenir.
    sürekli aferin çocuuma, prensesime/paşama denen çocuk gerçek dünyaya adım attığında sudan çıkmış balığa döner; "hani prensestim/paşaydım la ben, kimse iplemiyo beni" diye buhranlara girer.

    eyyorlamam bu kadar.
    #65374 morgase | 7 yıl önce
    0kişiye özel 
  5. çocukların okulunun yanında "orman" dedikleri ağaçlık bir alan var. okul öncesi sınıfları arada oraya götürüyor öğretmenleri. geçen gün yine gitmişler anlaşılan, okul çıkışı oğlum heyecanlı heyecanlı "anne şu ağaçtan neşe palamudu toplayalım hadi" dedi.

    toplayalım oğlum, toplayalım da neşemizi bulalım.
    #267320 morgase | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  6. Geçenlerde sevgili ’ten bir tabir öğrendim: ! (bkz: )

    Ne demek olduğunu da şu örnekle açıkladı: okulda bir veli varmış, 17 yaşındaki çocuğunun yemeğini yiyip yemediğini sormak için her gün ararmış. (çığlık atan emoji koydum buraya, hem de 3 tane)
    işte böyle annelere helikopter anne diyormuşuz efenim. Çocuğun her türlü sorununu kendi sorunu addedip onu her düştüğünde elinden tutup kaldıran anneler. Hadi genelleyelim: ebeveynler.
    En korktuğum şey bir helikopter anneye dönüşmek. Dönüşmem ya, süpaneke dinimiz amin, hatta çok çok amin! Öyle şey mi olurmuş yeaa

    çocuklarımızın doğar doğmaz öz bakımlarını sağlamak ve onları koruyup kollamakla yükümlüyüz. Bu başlıkta daha önce bi yazmıştım, en aciz varlıklar insan evlatları diye. Doğadaki tüm canlılar doğduktan kısa bir süre sonra yürümeye/uçmaya başlıyor, bizim bebeklerse her bir organı gelişmemiş olarak doğuyor falan filan diye… işte bu yüzden onların her türlü ihtiyacını karşılamamız gerekiyor. 7/24 bize muhtaçlar. Muhtaçlar da güzel kardeşim, bu durum gün geçtikçe, bebekler büyüdükçe, çocukluğa geçtikçe, çocukluktan ergenliğe geçtikçe… vs vs azalıyor! Azalıyor…. Azalıyor... Azalması gerekiyor. Doğal olanı bu. Sen bunu tüm hayatı boyunca yapıcam sanıyorsun, yapma!

    - Liseye giden eşek kadar adamın tırnaklarını kesiyorsun, kesme!
    - Koşarken düz yolda (herhangi bir tehlikeli durumun olmadığı bir yolda) düşen 3 yaşındaki çocuğu görünce 10 metreyi 5 salisede alıp, gidip kaldırıyorsun çocuğu, kaldırma! Benim çocuğum düşünce ben kenardan izlerken benim çocuğumu da 7 salisede koşup kaldırıyorsun, onu da kaldırma!
    - Üniversiteyi bitirmiş, mühendis olmuş evladın telefonda “baba yeaa dişim ağrıyo” dediğinde, “sen ilk otobüsle buraya gel oğlum, ben dişçiden randevunu aldım” diyorsun, deme!
    - Ortaokula giden kızını sen yıkıyorsun, yıkama!
    - Anaokuluna giden kızının ayakkabılarını sen giydiriyorsun, giydirme!
    - “anneeeee, ben bunu boyayamadım yeaaaa” diyen 4 yaşındaki oğlunun anında yanına gidip, “dur ben boyayayım oğlum” diyorsun, deme!
    - Cuma günü ilkokuldan ödev verilmiş, siz de hafta sonu şehir dışına çıkmışsınız. Ödevi Pazartesi sabahı çocuğun çantasını hazırlarken fark ediyorsunuz. Çocuğun uyanma saati gelmiş, giyinip evden çıkacak, ödevi yapacak vakit yok. Eyvah! Dünya başımıza yıkılacak! Çocuğum ödevimi yapmamışım diye üzülecek! Öğretmenine mahçup olacak! O zaman alıyorsun kalemi eline, çocuğu uyandırmadan önce ödevi yapıp çantasına koyuyorsun, koyma! (yani ödevi yapma işte)
    - 3 yaşındaki oğlunu pedagoga götürdüğünde, bekleme odasında çocuk duvarları yumrukluyor. Pedagogun yanına girdiğinde pedagog soruyor: sen miydin o duvarları yumruklayan diye. Evet cevabını alınca “ama öyle yapmamalıydın” diyor pedagog ve sen bir baba olarak pedagoga sinirleniyorsun, sinirlenme! (tabi duvarı başımıza yıkması gerekirdi oğlanın, onu yapmadığına dua etmek lazım, ne diye kızıyon)

    Daha gider bu.. gider de bende doz aşımı oldu, daha fazla devam edemiyciim. Bi su getirin bana, ay fena oldum. Dur cam açayım, ohh hava gelsin azcık
    #165499 morgase | 5 yıl önce
    2kişiye özel 
  7. motto dediğin bir tane mi olur? bir insanın mottosu tek midir? valla benim birkaç tane var... şiar diyeyim ben bunlara. tamam, şiar.

    uzun yıllar önce şiar edindiğim "soğuk hava yoktur, uygunsuz kıyafet vardır." sözü artık görüyorum ki pek çok kişi tarafından kabul görüyor. bu da beni mutlu ediyor. ne yalan söyleyeyim, bunda pandeminin payı büyük.

    insanlar artık o kadar bunaldı ki evde oturmaktan... daha doğrusu çocuklar artık öyle bunaldı ki evde kapalı kalmaktan, aileler de artık "ay bugün hava rüzgarlı üşür çocuk, çıkılmaz dışarı" demiyor. "artık havalar soğudu, dışarda oynama devri bitti, bahar gelince çıkarsınız" da demiyor. "aaa bu havada dışarı mı çıkılır, otur oyuncaklarınla oyna" da demiyor. hatta "yağmur yağıyor ayol, ne parkı?" bile demiyor.

    şu an her yer kar, bembeyaz oldu sokaklar. karda zaten herkes çocuklarını çıkarırdı, ona bişey demiyorum. ezelden beri kar yağdı mı çocuklar soluğu dışarda alır. o yüzden bu günler istisna ve bu girdinin konusu değil. ben kar yağmayan ama soğuk olan zamanlardan bahsetmek istiyorum.

    çocuklar doğduğundan beri "ay üşüyecek çocuk." veya "aayy elleri buz gibi olmuuuş." veya "bu soğukta çıkarmasaydın." lafını çok duydum. her duyduğumda da çocuğun ensesini bi kontrol edip; yani ensesine elimi koyup acaba soğuk mu diye bakıp, sıcak olduğunu anladıktan sonra "yav he he!" diyip geçtim. niye çünkü çocuğun elinin, kolunun soğukluğu bişi ifade etmiyor. soğuktan etkilenip etkilenmediği boynundan, ensesinden anlaşılıyor. sıcaksa, iyi giydirmişim demek ki, üşümüyor diye düşünebiliriz.

    şubat ayının sonuna yaklaştığımız şu günlerde çocuklar hala sokakta oynuyorlar. negzel. bütün kış da oynadılar. ne demiştik "soğuk hava yoktur, uygunsuz kıyafet vardır." havaya uygun olarak giydirin çocuklarınızı, salın dışarı.
    #244317 morgase | 4 yıl önce
    0kişiye özel 
  8. Yüksek ateşten korkmuyorum.

    Anne olmaya hazırlanırken yaptığım okumalarda öğrendiğim en değerli bilgilerden biridir bu:
    ateş korkulacak bir şey değil!

    Her ateşi düşürmek zorunda değilim!

    Bu ateş meselesi doğru zannedilen yanlışlardan. Çocuğun ateşi çıktı mı hemen bir havale endişesi ve anında bir ateş düşürücüye sarılmak en sık düşülen hatalardan. Hele hele diş nedeniyle çıkan ateşe müdahale edip ateş düşürücü/parasetamol/ibuprofen vermek en büyük hatalardan. Hele bir de aşı sonrası “ya olur da ateşi çıkarsa” diye ateş düşürücü vermek!! Buraya çığlık atan emoji koymak istiyorum.
    Bunlar o kadar gereksiz ve zararlı hareketler ki, nerden tutsanız elinizde kalır.

    Aşı sonrası çocuğun ateşi yükseliyorsa bu çocuğun vücudunun aşı ile enjekte edilen mikroplarla savaştığının kanıtıdır. Vücut mikroplarla savaşırken savunma mekanizması olarak ateşi yükseltir. Sen kalkıp o noktada çocuğa ateş düşürücüyü dayarsan çocuğun gardını düşürmüş olursun. Vücut mikropla savaşacak ki onu yensin, aşının bi anlamı olsun. Bu savaş esnasında da kendini korumak için ateşi yükseltmiş, sen ne diye çocuğun savunma mekanizmasına müdahale ediyorsun ki?
    Yok daha ateşi bile çıkmadan “ya olur da ateşi çıkarsa” diye verdiysen ateş düşürücüyü, külliyen yanlış. Daha çocuk savaşa başlamadan onun elini zayıflattın.
    Allahtan artık aşılardan sonra pek ateşi çıkmıyor çocukların. Tabi şunu da belirtmem gerekir; gelişimi normal seyreden, herhangi bir rahatsızlığı olmayan veya premature doğum gibi düşük doğum kilosuyla dünyaya gelmeyen çocuklardan bahsediyorum.

    Diş çıkarırken de bazı çocukların ateşi yükselebiliyor. Diş ateşi çok büyük oranda 38,5 dereceyi geçmez. Bu kadar ateş için çocuğa ateş düşürücü vermek çok gereksiz. Gerekliliği bir yana, zararlı. Otizme ve astıma genetik yatkınlığı olan çocuklarda parasetamol alımından sonra bu hastalıkların meydana gelme olasılığı artmış oluyor. ayrıca parasetamol hastalığı tedavi etmez, sadece ateşi bloke eder. Diş yüzünden çocuğun vüsut ısısı yükseldi diye gereksiz yere kullanılan ateş düşürücüler içerdikleri parasetamol nedeniyle karaciğer hasarı, mide kanaması, böbrek sorunları olarak geri dönebilir, aman diyim. Rahat bırakın çocuğu. Alt tarafı diş çıkarıyor, ilaçların yan etkilerine durduk yere maruz bırakmayın çocuğu.

    Hastalık nedeniyle yükselen ateşte ise anne babanın iyi bir gözlemci olması gerekiyor. Her hastalık ateşi düşürülmez! Bi daha söylüyorum: rahat bırakın çocuğu! Çocuğun genel durumu iyiyse, yüksek ateşle birlikte halsizlik, göz altlarında çökme…vs gibi hastalık belirtileri yoksa, ağrısı sızısı yoksa; çocuk gülüp oynamaya devam ediyorsa bi elinizde termometre, bi elinizde ateş düşürücü şurupla çocuğun peşinde koşturmayın. Üstünü biraz soyun yeter. Çocuğun hastalığa karşı savunma sistemine zarar vermeyin. Bir doktora danışmaksızın hemen ateş düşürücüyü dayamayın.
    Ailede veya çocukta havale geçmişi yoksa çocuğun ateşi yükseldi diye havale korkusu yaşamayın.

    Ateşe ne zaman dikkat edilmeli dr tomris cesuroğlu’nun bir yazısından alıntılayayım “Soğuk algınlığı, ateşli hastalık geçiren çocuklarda dikkat edilmesi gereken ve kaçırılmaması gereken bazı somut belirtiler de var tabii, bu gönderimin konusu değil ama atlamamak lazım, o yüzden yazıyorum: nefes alıp vermede zorluk, hışırtılı solunum, dudaklarda morarma, baygın gibi çok halsiz olma/ çocuğu çok zor uyandırabilme, ağızın kuru olması, susuz kalma belirtisi olarak, bebeğin çocuğun çişli bezlerinin çok belirgin azalması, sıvı alımının dahi azalması, havale geçirme, 3-5 günden uzun süren ateş, şiddetli ishal ya da kusma, vücutta döküntü, bebeğin 3-6 aydan küçük olması (çocuk ne kadaar küçükse ateş dahil tüm belirtileri daha çok ciddiye almak lazım), altta yatan bir hastalık ya da tıbbi durum bulunması, mesela prematürelik, vb.” Işte bu durumda özenli bir muayene ve tetkik ihtiyacı olabilir, hemen doktora başvurmalı.

    Ve yine dr. tomris cesuroğlu’nun sözleriyle bu girdiyi noktalayalım:

    “Çocuk hastayken ateşi düşürdüğünüzde hastalık süresini kısaltmıyor, çocuğu iyileştirmiyorsunuz. Aksine, ateşi düşürmenin hastalık süresini uzatabileceğine dair çalışmalar var. Yani ateşi düşürünce anı kurtarıyorsunuz, çocuğu tedavi etmiyorsunuz. Ben de diyorum ki: Bu gerçekten gerekiyor mu, düşürmeye değer mi? Önce bir düşünün, sonra harekete geçin diyorum.”

    Evet, Lütfen önce bir düşünün, sonra harekete geçin.

    Şimdi sakin ol ve o termometreyi yavaşça yere bırak.
    #78765 morgase | 7 yıl önce
    0kişiye özel 
  9. akşam yemeği...

    çok önemli benim için. belki de takıntı. evde ailecek akşam yemeği yenecek. çocuklar önden karınlarını doyurmayacak. koca işten gelince "ben tokum, yemiycem" demiycek... vs

    istisnai durumlar olabilir tabe. anne veya baba işten geç gelmiştir, diğer aile üyeleri çoktan yemeklerini yemiştir... çocuklar veya çocuklardan biri babaannede/teyzede/diğer bir akrabada kalmaya gitmiştir o akşam... dışarı çıkılmıştır... bunun gibi durumlar kaideyi bozmaz.

    o akşam yemeği hep birlikte yenecek arkadaş.

    çocuklar da bebeklikten beri alıştılar. hiç bir zaman önden çocukları yedireyim de biz rahat yiyelim demedim. ne biliyim işte, aile olmanın gereği gibi sanki benim gözümde. büyüdüklerinde akıllarında yer eden bir şey olsun istiyorum. bi ritüel olarak kafalarında yer etsin istiyorum. çünkü bütün gün çocuklar okulda, biz işte... aile olduğumuzu anlayabileceğimiz en basit anlardan biri akşam yemeği. yemekten sonra da birlikte takılıyoruz ama aynı şey değil. bazen baba bilgisayar başında oluyor, bazen ben. bazen çocuklar animasyon izlemek istiyor, bazen yemek/çamaşır vs gibi işlerden çocukların yanında oturamıyoruz uzun süre. falan filan.. en azından yemek masasında sohbet eşliğinde yemek yeniyor. onun tadı bir başka benim için.

    bazen eşim şehir dışındaysa, "hadi yemeğe" dediğimde emel, "anne, babamı beklemiycek miyiiiiz?" diye soruyor. çok hoşuma gidiyor ^-_-^ beyinlerini yıkadım çocukların daha bebeklikten, eheheee
    #138463 morgase | 6 yıl önce
    6kişiye özel 
  10. öksürük, hatta soğuk algınlığı için 10 numara 5 yıldız bir tarifim var. hazırlaması da çok kolay.

    efenim bi tane minnak soğanı alıp kapaklı bir kabın içine kocaman kocaman doğruyorsunuz. (ben ufarak bi kavanoz kullanıyorum genelde, ya da kapağı sıkıca kapanan kahvaltı kaplarımı) 1-2 diş de sarımsağı soyup içine atıyorsunuz. üstünü de kapatacak kadar bal (takriben 4 yemek kaşığı felan oluyor) koyuyorsunuz. kapağını kapatıp 4-5 saat bekletiyoruz. ben geceden hazırlayıp yatıyorum, sabaha hazır oluyor. bekleyince soğanlar suyunu veriyor, sulu bir bal elde etmiş oluyorsunuz. içindeki soğan ve sarımsakları çıkarıp atıyorsunuz. geriye kalan soğanlı bal sıvısının içine biraz toz zencefil, biraz tarçın, biraz da limon sıktınız mıydı, alın size bomba gibi bir antibiyotik. yan etkisi sıfır!
    toz zencefil, tarçın ve limon miktarını ben göz kararı yapıyorum. yarımşar çay kaşığı diyelim, yarımdan daha az da limon diyelim; tarifi muğlak bırakmayalım.

    oda sıcaklığında 24 saat muhafaza edebilirsiniz. bebelere sabah öğle akşam olmak üzere birer tatlı kaşığı verebilirsiniz. buzdolabında 10 güne kadar duruyor diyolla ama ben taze taze yapıp vermeyi tercih ediyorum, buzdolabına da koysam 2 günden fazla tüketmiyorum.

    çok başarılı bir hastalık savucu. tadı için aynı şeyi söyleyemiyeceğim. allahtan benim çocuklar ses etmeden yutuyor.

    hamiş: bal, kestane balı olmalı. en etkili bal.
    #63786 morgase | 7 yıl önce
    0kişiye özel 
  11. - anne ben okula gitmiycem bugün
    + niye kızım?
    - hastayım. bu hasta halimle okula gitmek istemiyorum.
    + peki kızım
    - öğretmenime yaz, "emel hasta, her gün okula gelmiycek" de. ama her gün de tamam mı?
    + her gün mü ? nasıl yani? okula hiç mi gitmiyceksin artık?
    - hayır anne iyileşene kadar
    + iyileşmedin mi artık sen?
    - biraz iyileştim ama hala keyfim pek yok. hem dün kustum ya, hasta hasta okula mı gideyim şimdi?

    çocuk aklı, çocuk haklı...
    #64215 morgase | 7 yıl önce
    0kişiye özel 
  12. bayram sabahı kızçe "babaannemin elini öpüp bayramını kutlayayım, bi de ona hediye vereyim" dedi. nerden aklına geldiyse, hediye vermek istedi..
    babası da "kızım bayramda çocuklara hediye verilir, senin hediye vermene gerek yok. sen ellerini öp, sana hediye verirler." dedi.. (kızım hediye dediği için böyle anlattı babası da)

    yavrucuğum el öpüyo öpüyo, kimse hediye vermiyo.. en sonunda hüzünlü bir yüz ifadesiyle "bana kimse hediye vermiyor, hani bayramda çocuklara hediye verilirdi???" diye sordu.

    e dedik, bak para verdiler, paralarınla istediğin hediyeyi alabiliriz sana..
    hadi diyo, gidelim hediye alalım, sayıyo istediği oyuncakları bir bir...
    bayramda kapalı olur kızım, bayram bitsin, gideriz oyuncakçıya.
    3 gün boyunca bayram bitsin hediye alıcaz dedi yavrucuk. biz de dün avm'ye gidelim bari dedik; kendine bi aldı. tombalak oğlana da ufarak bi uçak ve helikopter aldık. değmeyin mutluluklarına!
    #97206 morgase | 7 yıl önce
    3kişiye özel 
  13. bu bir kar hikayesidir.

    sabah uyandık, perdeyi açıp bir de baktık ki kar kaplamış her yeri. öyle dizine kadar kara gömülmüyorsun da, arabaların üstündeki karlarla sağlam kar topları yapabiliyorsun; o kıvam.

    hazırlandık çıktık yola. bizim ev biraz yukarıda. yokuşu inerken birden yavaşlamak zorunda kaldım çünküm önümde birkaç araba tin tin gidiyor. çocuklar da sordu anne niye bu kadar yavaş gidiyoruz diye. dedim böyleyken böyle. (uzatmıyım işte, yollar kayıyor falan anlattık bişiler) derken önümdeki arabanın önündeki 2 araba kaya kaya gitmekten yoruldu, soldaki sokağa saptılar. vaz geçtiler yani gitmekten. önümdekiyle ben fiti fiti devam ediyoz inmeye, aynadan baktım; bu sefer de arkamdaki arabanın arkasındaki araba kendi etrafında bi 270 derece civarı döndü. sonra nooldu bilmem.. neyse biz sonunda ulaştık ana yola. ana yolda sıkıntı yok tabi, basıyoz gidiyoz.

    çocukların okulu da yukarda. bu sefer de ana yoldan çıkıp çocukların okul yolunda gitmeye başlayınca maceralar maceralar. son düzlükte çektim arabayı kenara, inin dedim yürüyoz. botlarımız da kaymayan bot ha! ama yürürken de kayıyor iyi mi.. çocuklar bi panikler gibi oldu. ben güldüm müldüm, idare ettik, eğlenceye çevirdik korkunçlu anları, eheheee. neyse arka kapıdan girdik okula. haydin iyi dersler...

    dönüp arabaya varınca kara kara düşünüyorum, ben bu arabayı buradan çıkarabilir miyiiiim, çıkaramaz mıyııııım... az beklesem hava sıcaklığı 4 derecenin üstüne çıkınca yola çıksam, o vakit buzlar erimeye başlar falan... saçma sapan hesaplar. resmen bunu düşündüm yaaa. çok sürmedi beni bu anlamsız rüyadan uyandırdı başka bir araba. o benim çıkmayı gözümün yemediği son yokuştan çıkmaya çalışırken kaldı mı yarı yolda. sonra başladı mı kaymaya. aha dedim bu adamın yolu yol deil, kaç. o korkuyla çalıştırdım arabayı çıktım ben de.

    morgase ofisten bildirdi.

    : kış lastiği iyidir, kullanınız.
    #272284 morgase | 3 yıl önce
    2kişiye özel 
  14. burun tıkanıklığına okaliptus yağı iyi geliyor ama küçük bebeler için değil. bi de öyle yakasına, yastığına felan damlatmamak lazım, akciğerlerin solunum yapmasını olumsuz etkiliyormuş.

    e naapcaz o zaman, nasıl iyi geliyor okaliptus yağı burun tıkanıklığına?
    efenim 1 litre kadar kaynamış (sıcak yani) suyun içine 2-3 damla okaliptus yağını damlatıp çocukların uyuduğu odaya bırakıyorsunuz. Bu kadar basit.

    amma ve lakin; soğan daha etkili. yatak odası lahmacun salonu gibi kokuyor 1-2 gün ama napacan, idare etcen. bir soğanı 2 veya 4'e bölüp çocuğun yatağının baş ucuna koyuyoruz. süper etkili burun açıcı. ayrıca öksürüğe de iyi geliyormuş.

    bunları yapmadan önce uyurken çocuğun rahat nefes alabilmesi için yatağının baş kısmını yükseltip çocuğu öyle yatırmanız iyi olur. baş biraz yukarıda olunca geniz akıntısı boğazını tıkamaz. 2 yaş altı çocukların yani bebelerin yastık kullanmaması önerilir boyun gelişimi için; o yüzden bebenin yatağının altına kitap/minder gibi yükselticiler koyup yatağın baş kısmını yükseltin. daha büyük çocuksa yüksek bir yastıkta yatırabilirsiniz.

    ve tabi bunları da yapmadan önce çocuğun burnunu rahatlatmak için uyutmadan önce burnunu temizlemeye çalışın. bebelerin burnuna okyanus suyu sıkın, sonra burnunu aspiratörle boşaltmaya çalışın. okyanus suyu yumuşatıyor, daha kolay çıkıyor.

    hastalıkların, salgınların kol gezdiği şu günlerde bu da benden size tüyo.
    #63633 morgase | 7 yıl önce
    0kişiye özel 
  15. eskişehirdeyiz. espark’ın önünden tramvaya bindik, eve dönüyoz. tramvay durağa yaklaşırken gelinen durağın adını söylüyor ya... bir sonraki durak “ismet inönü”ymüş.

    dijital bir teyze sesi üstüne basa basa “ismet inönü!” dedi. benim oğlan da hemen: “anne, ismet inönü dedi.” dedi. ben de içimden “aferin oğluma, ne güzel duymuş, duyduğunu da anlamış” diye düşünerek, dışımdan da “evet oğlum, ismet inönü dedi” diyorum. oğlan soora ne dese beğenirsin?

    anne, ismetin önü dedi. ismetin önüne gidiyo tramvay”
    ?
    #122942 morgase | 6 yıl önce
    3kişiye özel 
  16. bu akşam kızıma yapmayı gösterdim. sanırım yarın sabah tutuk bir boyunla uyanacağım ve önümüzdeki 5 günü böyle geçireceğim.
    #174478 morgase | 5 yıl önce
    3kişiye özel 
  17. ilk 6 ay sadece anne sütü!

    Bunu çok kere duymuşsunuzdur, “bebeklere ilk 6 ay sadece anne sütü, yokluğunda da sadece formül mama verilmelidir” diye. Niye peki bu böyle? Niye ilk 6 ay anne sütünden başka, su bile vermemek gerekir bebeğe?

    Sebebi şu efenim:
    insan evladı yeryüzünde dünyaya gelen en aciz varlıklar. Kuşlar doğduktan kısa bir süre sonra uçmaya başlıyor, taylar doğar doğmaz ayaklanıp yürümeye başlıyor…vs. ama işte insan bebesi öyle değil. Resmen gelişmeden doğuyoruz. Bebekten bebeğe değişmekle beraber 1 yaş civarı yürüme ve konuşma yetisine yavaş yavaş sahip olmaya başlıyoruz. işte her şeyimiz gibi iç organlarımız da tam gelişmemiş olarak doğuyoruz.

    Yani o minnak bebeklerin sindirim sistemi tam anlamıyla çalışmıyor, o yüzden mideleri sadece anne sütünü sindirebiliyor. O yüzden 2 aylık bebeye kebap yediremiyoruz. yedirirsek mideleri feci halde yorulur, hasta ederiz yavruyu.
    Boşaltım sistemleri de tam anlamıyla çalışmıyor. O yüzden her emzirmeden sonra gazını çıkarmamız gerekiyor, pırtlaması için masaj yapmak gibi yardımınıza ihtiyaç duyuyorlar. Gark yapmak için sırtlarını sıvazlamamıza ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü kendileri henüz kıpırdayamıyor. Yatakta sağdan sola dönemezken nasıl gazını çıkarsın yavrucak. E şimdi siz bir de ona kuru fasulye yedirirseniz, hali nice olur bu bebenin, dimia.
    Solunum sistemleri de tam anlamıyla çalışmıyor. O yüzden memeden iki fırt çekip hemen yoruluyorlar. Çene kasları da yoruluyor, nefes almakta da güçlük çekiyorlar. E o zaman bu bebeden hatır hutur ekmek çiğnemesini bekleyemeyiz herhal.
    Boşaltım sistemleri dedik ya; Böbrekleri de tam anlamıyla çalışmıyor. işte o yüzden bebeklere 6 aylık olmadan su bile verememek gerekiyor. Su meselesini açacak olursak bunun 2 nedeni var:
    1. Minnak bebenin böbreklerini yormamak. Anne sütünün %88’i zaten su. Yani zaten bebe tüm su ihtiyacını anne sütünden karşılıyor, ilaveten su almaya ihtiyacı yok. Sen ona ekstra su verdiğinde bebenin böbreklerini yormaktan başka bişey yapmıyorsun. Vay efendim hava çok sıcakmış, bebek susuz kalırmış, su içirmek lazımmış. Hayır efenim lazım falan değil, emiyor o, su ihtiyacını gerektiği kadar karşılıyor. Ha bunu nerden biliyorum? Ezbere konuşmuyorum tabi; gözlemliyorum: bebe yeterince çiş ve kaka yapıyor mu? Bezinde turuncu/kırmızı lekelenme oluyor mu (oluyorsa idrar kristalize olmuş demek, yani bebe susuz kalmış demektir)? Göz yaşı akıyor mu ağladığında? Ağzı kuru mu, ağız suyu akıyor mu?
    e bütün bunlar normalken ben bebeye su verirsem tek yaptığım şey böbreklerine zarar vermek olur.
    Ha belki senin beben erken gelişti, 3 aylık olduğundan beri sistemleri düzgün çalışıyor. Olamaz mı? olabülüp tabi. Dedik ya her çocuk farklı, kimisi 1 yaşında konuşur, kimisi 2 yaşına gelmiştir hala 3 kelimeden fazla bişi söyleyemez. Kimi 10 aylık yürür, kimi 1,5 yaşında anca tay tay durur.. senin bebenin böbrekleri de 3 aylık olunca gelişmiş olabilir. Burda da 2 soru gelsin aklınıza: 1. Nerden biliyorsun geliştiğini, ya gelişmemişse… bu riski alır mısın??? 2. Ne gerek var, anne sütünden ihtiyacı olan suyu alırken??
    2. Hah işte bu ikinci soruyla birlikte bebelere ilk 6 ay neden su verilmediğinin 2. nedenine gelmiş oluyoruz: ne gerek var?? anne sütü mucizevi bir besin. Anne sütünde yüzlerce vitamin, mineral, protein… her şey mevcut. Ve dedik ya, bu mucizevi besinin %88’i de su. Bebek anne sütünden maksimum faydayı sağlasın efenim. Acıkınca da emsin, susayınca da emsin. Zaten ömrü hayatında en fazla 2 sene emecek bu velet, bırakın bu süreçte maksimum faydalansın. Susadığında sadece su alacağına bünyeye emsin, hem suyunu alsın hemi de bütüüüün o vitaminleri felam alsın işte yahu…

    Dönelim beslenme meselesine; e bi de dişleri yok bu yavrucakların. Öyle her verdiğinizi çiğneyemez, öğütemezler. Onlar için en kolay öğütülen besin anne sütü.

    E 6 ay sonra nooluyo da birden ek gıdalara geçiliyor, bi anda gelişmiş mi oluyor bu bebeler? mucize mi oluyor 6 aylık olunca? Tabisi de hayır. O yüzden ek gıdaya geçişin de yavaş yavaş ve kontrollü olması gerekir. Bunun alerjisi var, mevsim sebze meyvelerine dikkat etmesi var.. onlar da başka yazının konusu olsun.

    Ez cümle; anne sütü candır, emzirmek evladır.
    #65500 morgase | 7 yıl önce
    3kişiye özel 
  18. hani diyorlar ya "benim çocuğum gece 12'den önce uyumuyor" veya "benim kızım sadece çikolata yemek istiyor, başka hiç bir şey yemiyor"

    şimdi o öyle değil efenim, doğrusu ne söyliyim mi: "sen çocuğunu 12'den önce uyutmuyorsun!" veya "sen kızına çikolatadan başka bir şey yedirmiyorsun"

    eskiler "nasıl alıştırırsan öyle gider" demişler. bu söze büyük oranda katılıyorum. ortada kaideyi bozacak istisnai bir durum yoksa bu söz geçerli.
    her çocuk kendi karakteriyle doğar ve her çocuk birbirinden farklıdır evet. bununla birlikte her çocuk şekle girmeye hazır birer hamurdur. onlara sevgiyle, şefkatle, hoş görüyle her şeyi göstermek ve öğretmekle yükümlüyüz.

    belki beni topa tutanlar olacaktır ama yine de söyliyim; bu tarz söylemleri olan anne/babalar rahatına düşkün anne babalardır. zora gelmezler, denedim olmadı diyip bırakırlar. "çok ağlıyo naapiyim" derler. veyahut, çocuğunu çok sevdiği için onu zorlamaya gönlü elvermediğini savunurlar."çok ağlıyo, kıyamıyorum" derler.

    oturup düşünmek, terazinin kefelerine bi koymak lazım hangisi ağır basıyor: çocuğun o an ağlayıp zırlamaması mı daha önemli yoksa dengeli beslenmesi veya büyüme hormonlarının en çok salgılandığı saatlerde uykuda olması mı daha önemli?? geleceğini ve gelişimini en çok hangileri etkileyecek? o an onu ağlattınız diye sizden nefret mi edecek?
    #76438 morgase | 7 yıl önce
    0kişiye özel 
  19. çocuklarıma ileride öğretmek istediğim şeyler: (buraya not düşeyim)

    1. başkalarının işine burunlarını sokmamalarını söyleyeceğim. kimseyi yaptıkları veya söyledikleri şeyler yüzünden yargılamamalarını..

    2. kimseyle dalga geçmemelerini, kimseye terbiyesizlik etmemelerini... eğer yaparlarsa aynısı kendilerine yapıldığında atarlanmaya, küsmeye ya da suçu o kişiye atmaya hakları olmadığını söyleyeceğim.

    3. her zaman dürüst olmalarını ama açık sözlü olucam diye karşılarındakinin de bi insan olduğunu, ağaç kovuğundan çıkmadığını unutmamaları gerektiğini söyleyeceğim.

    4. kimsenin yaptığı işi eleştirirken şevkini kırmaya hakları olmadığını söyleyeceğim, daha iyisini yapabiliyorsanız siz yapın milletin yaptığına laf edeceğinize diyeceğim.

    umarım bunları söyledikten sonra kendi yaptıklarımla da bunları destekleyebilirim çocuklarıma karşı..
    #88893 morgase | 7 yıl önce
    8kişiye özel 
  20. çocuklara paket gıda yedirmeyin!
    ya tamam da işte o iş öyle çok kolay olmuyo.

    "her şeyi organik yediricem, hiç şeker tuz yedirmiycem, her şey doğal olacak" diye diye delirdik.

    şindi efenim bu beslenme konusu önemli, çok önemli helbet. ama işte dengeyi korumak lazım.

    benim düsturum: çocuğu paket gıdalardan, abur cuburlardan koruyabildiğin kadar koru. durduk yere kola, cips, çikolata tattırma. ama eninde sonunda tadacak, isteyecek.. de işte, o tatları sen öğretme, çocuk cips yemezse ölmez. "ama canı çekeeer, yazık çocuğa" yahu tadını bilmediği şeyi niye canı çeksin?? müneccim mi bu çocuk. niye yazık olsun çocuğa, tey allaam...
    neyse işte, sen koru koruyabildiğin kadar. soora komşunun oğlundan, okuldaki arkadaşından.. vs öğrenecek bi gün o tadları..
    işte o zaman da "vay benim çocuğuma arkadaşının doğum gününde pasta yedirdiler! vay ben başımı nerelere vuram!" diye hayatı kendine zindan etme. manyak mısın? az mantıklı ol yahu.

    uyguladığım ve doğru olduğuna inandığım yöntem: evde abur cubur bulundurmuyorum. çocukların öğünlerini düzgün yemelerine ve dengeli beslenmelerine gayret ediyorum. sebze, mevye, et, balık, süt ürünleri, çerez, kuru meyveler, yumurta gibi yararlı besinleri dengeli olarak yedirmeye çalışıyorum.
    bu besinlerin, gücüm ve zamanım yettiğince doğal ve organik olanlarını almaya gayret ediyorum.
    ara sıra da çikolatadır, cipstir, patates kızartmasıdır, şekerdir yemelerine izin veriyorum. tadını öğrendiler bi kere..

    asla yapmadığım ve yanlış olduğuna inandığım yöntem: evde kola, cips, bisküvi, gofret...vs gibi bilimum abur cuburu bulundurmak. bunlar evde her daim bulunduğu için çocuğun sadece bunlarla beslenmesi ve normal yemek yemeyi reddetmesi. karnını abur cuburla doyurması. veya evde bulundurulmasa da çocuğun dışardan sürekli her istediğini almasına izin verilmesi, her gün bu abur cuburlarla beslenmesi.

    okumaya üşenene yazının özeti: paket gıda yedirmeyin. ama yedirmiycem diye de delirmeyin.
    #95241 morgase | 7 yıl önce
    5kişiye özel 
  21. bayadır uğramamışım buralara...

    çocukların doğum günü yaklaştı, bizde de hazırlıklar tam gaz. emel artık büyüdüğü için her şeyin bilincinde. doğum günüme çok az kaldıııı diye dolanıyor ortalıkta.
    bu sene elsa kostümü istedi. (ne kadar enteresan değil mi?) ben de internetten aldım, geçenlerde eve geldi kostüm. yavrucuk çok sevindi, çok beğendi, sarılıp teşekkür etti hep. ama gel gör ki kardeşi olacak sıpa sen bi kıskan, bi kıskan...
    anne ben de diycektiiiiim (g harfini tam söyleyemiyo henüz)
    ama anne bu mamiiiiii, ben de diyceeeeeemm (v harfini de söyleyemiyo)
    ablası biraz giyip hevesini aldıktan sonra napalım elimiz mecbur giydirdik oğlana da elsa kostümünü. ay bi mutlu bi mutlu, çok sevindi. oğlana kostüm falan almayı düşünmüyordum hiç, daha küçük, gerek yok diye... ama bu tepkisinden sonra ne alsam ne alsam diye internetten bakınırken erkek çocuk kostümlerinden bikaç tane buldum, eşime gönderdim resimlerini hangisini alsam diye... normalde eşim bu tarz şeyler için "boşa masraf yapıyoruz, nerde giyecek, ne gereği var şimdi, daha 3 yaşında" falan gibi tepkiler verir biliyorum. bu tepkileri baştan savmak için resimleri gönderirken "bi tane batman pelerini alıverelim, seviyo ya batman'i..." dedim. eşim ne dese beğenirsin? "yok yaaaa, alacaksan şu mavi prens kostümünü al, o güzelmiş" ben şok. artık bizim minnak oğlan nasıl bi içerlediyse ablasının kostüm sahibi olmasına, babasının bile içi elvermedi oğlunun kostümsüz kalmasına. resmini de gösterdi kendisine.
    - bak oğlum, anne bunu alsın mı sana?
    + ben bunu diyeyim baba. maami mi bu? ben bunu beyendim, alalım bunu.
    aldık. bikaç gün sonra onun kostümü de geldi. mavi mavi dolandılar evde...

    kostüm travmasını atlattıktan sonra geldik hediye faslına.
    - oğlum doğum gününde ne alayım sana? ne istersin?
    + pasta isteyim, pasta üfliycem.
    kalender kuzum benim.

    emel'in hediyesine gelince, o aylardır bekliyo yavrum bebeğini. bi tane bebek görmüştü, eylül ayından beri istiyor. "tamam kızım, doğum gününde alıcam o hediyeyi sana, söz!" dedim. tabi bazen mızırdadığı oldu "ama daha doğum günüme çok vaaaar." diye. dedim "o bebeği doğum gününde alabilirim sana ancak, beklemen gerekiyor" onu da internetten indirimli denk getirdim aldım geçen ay, şimdi arabanın bagajında duruyor, 3 ocak'ta verilmek üzere. daha almadım sanıyor yavrucak. beklemeyi ve sabretmeyi öğrensin demi, her istediğine, istediği anda sahip olamayacağını öğrensin. şimdi o bebeği eline aldığı günki mutluluğunu görmek için ben de sabırsızlanıyorum. ilk istediği gün alsaydım muhtemelen şimdiye kadar bi köşeye atılmış olurdu o bebek. ama şimdi en değerli oyuncakları arasında yerini alacak, biliyorum. satır arasında yine sıkıştırdım araya bi "çocuk eğitimi" şeysi, eheheeee

    bi de davetli sorunsalı var. emele kalsa herkesi çağıracak. tüm arkadaşlarını, öğretmenini, akrabaları felan. biz sarayda oturuyoruz çünkü, balo salonumuz 300 kişilik. bi de o kadar kişiye ikram edilecekler için bir catering firmamız var. neyse onda da anlaştık sayılır.
    gelsin ocak ayı.
    #119400 morgase | 6 yıl önce
    0kişiye özel 
  22. çocuk değil hayata dair bu sefer. (ben kendime bi başlık daha mı alsam)

    Geçenlerde ekibimdeki mühendislerden birinin söyledikleri etkileyiciydi. Dedi ki “bazı insanların hayatınıza yaptığı ufak bir dokunuş sizin hayatınızı kökten etkileyebiliyor, hayatınızı tamamen farklı bir yöne sokabiliyor. Ben bunu fark ettim, çok enteresan değil mi” dedi. Dedim evet var öyle insanlar. Saniyelik ufacık bir karar seni ömür boyu etkileyecek bir kelebek etkisi yaratabilir.
    Sonra dedi ki “Siz benim için öyle oldunuz.” Hööö? Anlattı
    - Biliyorsunuz ben sizin ekibinize geçtiğimde şirkete küsmüştüm. Burada mutlu olmasaydım şirketten ayrılmayı düşünmeye devam ederdim. Belki şimdi başka bir firmada, belki başka bir şehirde olurdum. Eğer öyle olsaydı ve bu şehirden gitseydim şu an eşim olan kişiyle belki de hiç tanışmamış olacaktım, evlenmeyecektim vs… ama öyle değil mi? burada yaşamaya devam etmesem nerden görüp tanışacaktım.
    Çöp çatanlığa farklı bir boyut getirmişim meğer ?
    #266309 morgase | 4 yıl önce
    5kişiye özel 
  23. alamanyada yaşayan bir arkadaşımla aramızda geçen diyalog:

    : senin çocukların gittiği kreşte bi ders programı var mı? ne gibi aktiviteler öğretiyorlar?
    : ders programı falan yok. oyun saati var, sonra öğle yemeği, yemekten sonra yine oyun saati, ikindi kahvaltısı.. sonra gidip alıyorum zaten. bahçeye falan çıkıyorlar, resim yapıyorlar, oyuncaklarla oynuyorlar... vs
    : e peki ingilizce falan öğretmiyorlar mı?
    : yok, ingilizce dersi falan yok.

    bu arkadaşın biri 4 biri 6 yaşına yaklaşmış 2 kızı var. ikisi de aynı okula gidiyorlar. ikisinin de ders programı falan yok, böyle işte..

    benim kızımın gittiği kreşteki branş derslerini sayayım:

    jimnastik
    ingilizce
    perküsyon
    miniyup
    tenis
    drama
    görsel çizim (ne demekse)
    satranç
    görsel sanatlar
    mandala
    modern dans (nefret ederim)
    yuvarlak masa ( dedikleri nane)
    bilim saati
    golf

    pıf
    #65051 morgase | 7 yıl önce
    6kişiye özel 
  24. kararlı olmak zor zanaat.

    çocuğun her istediğine he dememek lazım, lazım da hayır dendiğinde yırtıyo ortalığı naapacaz?
    şöyle yapacaz; sakin kalıp kararlı olacaz. ne kadar kolay demi? yazması kolay...

    diyelim ki dışarda lapa lapa kar yağerken çıkardı efil efil kısa kollu yazlık elbiseyi, tutturdu bunu giyecem diye..
    olmaz kızım giyemezsin onu, başka bi elbise seç, kışlık elbiselerinden giyebilirsin, bunu yazın giyersin.
    aavvvvuuuuuuuuu, ben bunu giymek istiyorum.
    kızım hava çok soğuk, bunu giyersen hasta olursun, o yüzden giyemezsin.
    uuuvvvaaaaaaa, hayır ben bunu giycem.
    yavrucum, bu elbiseyi yazın giyersin, şimdi lütfen şunu giy, hadi gel ben giydireyim.
    aaaaağğğğuuuuuuu, hayır onu giymeeeeeem.
    o zaman (farklı bir kışlık elbiseyi göstererek) şunu giysen, bak ne kadar güzel, senin en sevdiğin renk, çiçekleri de var. bu sana çok yakışıyor.
    böööööhüüüüüüü, ya haaayııııııır


    2-3 kere mantıklı gerekçelerimi öne sürerek vaz geçirmeye çalıştım, olmadı. anlamadı, dinlemedi, onu giyecem diye tutturmaya devam etti..
    o vakit daha fazla konuşmanın gereği yok. konuştukça, uzun uzun açıkladıkça irite olur çünkü çocuk. biz de napıyoruz. sinirlenmeden, sakince kendi dediğimizi uygulamaya geçiriyoruz. ortalığı yırtsa da seçtiğimiz elbiseyi giydiriyoruz. bi yandan da onun dikkatini dağıtacak, onun hoşuna giden şeylerden bahsetmeye çalışıyoruz.
    - avaaaaavvvvvuuuu, bööööhhüüüüü giymiyceeeeem.
    + aaa bugün kuzenin bize gelecek dimi, akşam okul çıkışı onunla güzel güzel oynarsınız.
    - hı ???? ....... ??
    + a bak ne diycem kuzenin gelince ona yeni bebeğini gösterirsin. şu şu şu... oyunları oynarsınız, ne güzel olur dimi?
    - (burnunu çeke çeke) ama şu oyuncağımla da oynarız, şöyle şöyle yaparız...
    + a evet, tabi yaparsınız. hadi bakayım geçir kolunu, hah şöyle..
    - ama ben bunu giymiycektiiimmm (acınıklı bi ses tonuyla)
    + canım kızım benim, saçlarına şu tokayı takalım mı?

    ooofffff, umarım unutmuştur elbise olayını, bi an önce çıksak şu evden de unutsa şu yazlık elbiseyi...

    kararlı olacaksın arkadaş. çocuğun mantıklı taleplerine hayır dememek lazım, istediği gibi giyinsin ama göz göre göre de hasta olmasına müsade etmeyelim dimia..


    bazen sırf o ağladığı için kararımdan dönmemek adına hayır demeye devam etmek zorunda kalıyorum. ulen diyorum içimden, hayır demez olaydım, helak etti çocuk kendini :)) ama tabi hayır dememin de bi nedeni var dimia, sırf ağladığı için istediğinin yerine getirildiğini düşünmemeli.
    #66098 morgase | 7 yıl önce
    0kişiye özel 
  25. bir çocuğun başına gelebilecek en kötü şey cahil bir anneye sahip olmaktır.
    (genişleteyim: bir çocuğun başına gelebilecek en kötü şey cahil ebeveynlere sahip olmaktır.)

    peki nasıl mükemmel anne olurum?
    cevap veriyorum: olamazsın!

    nasıl doğru düzgün anne olurum?
    hah buna cevap vermeye çalışayım:

    annelik iç güdüsel bir kavram. annelik iç güdüsü diye bişi var evet, hormonlar falan da devreye giriyor, çok güzel oluyor.
    yanlış olan anneliği sadece iç güdülere bırakmak.

    bir çocuk için en doğrusunu, en iyisini annesi bilir, net. o yüzden işte iç güdülerinle ve mantığınla hareket edersen en doğru anneliği yapmış olursun.

    amaaaaaaa
    kocaman bir amaaaaa geliyor burda;

    hiç bir şey öğrenmeden, araştırmadan, büyüklerin tecrübelerine kulak vermeden, çocuk gelişimi ve bakımıyla ilgili kitaplar/kaynaklar okumadan; körü körüne, cahilce mantığına bırakırsan işi çuvallarsın. fena çuvallarsın. öyle böyle çuvallamazsın yani...

    doğru anneliğin sırrı şurda yatıyor; naçizane görüşümü yazayım:
    çok okuyacaksın, araştıracaksın. bir süre sonra hangi bilgiye güvenip, hangisini benimsememen gerektiğini kavrıyorsun zaten. bu öngörüye ulaşmak için çok çok çok okuman gerekiyor. işte bundan sonra sürekli takip ettiğin, güvenilir kaynakların da oluşuyor, ve başın sıkıştığında artık sadece o kaynaklara başvuruyorsun. işin kolaylaşıyor. her seferinde literatür taramana gerek kalmıyor. şu adam bu konuda ne demiş bi bakayım diyosun, bitiyor.
    tamam okuduk, o cepte. başka???
    büyüklerin tecrübelerinden faydalanacaksın. annelere, babalara, anneannelere, babaannelere, teyzelere, halalara soracaksın. onları dinleyeceksin. çocuk büyütürken neler yapmışlar, yaşamışlar öğreneceksin.
    bu da cepte.

    dikkat edilmesi gereken husus:
    1. kitapta yazan her bilgi %100 doğru değil. veya doğru olsa bile senin çocuğuna uymayabilir. her çocuk/bebek farklıdır. kitaplarda, internette yazan her bilgiyi harfi harfine kendi bebeğinde uygulayamazsın.
    2. büyüklerin söylediği her şey doğru değil. bizi büyütürken yaptıkları o kadar çok yanlış var ki, o zamanlar doğru zannedilen yanlışlar....

    ee napıyoruz o zaman? işte geldik zurnanın zırt dediği yere:

    bence en doğru annelik; cahilliğini üzerinden atmak için okuyup öğrendikten ve büyüklerin tecrübelerine kulak verdikten sonra bu 2 kaynağın bilgilerini kendi mantığıyla yorumlayarak; mantığına yatan en doğru hareket neyse onu uygulamaktır.
    bitti, mersi.
    #88147 morgase | 7 yıl önce
    2kişiye özel