Herkes bölüştü; kimine sevda, kimine para, kimine neşe düştü. Bana yine kaderin cilvesi ve kederi düştü. İçimde kalmış tek zerre aşktan da alamadım nasibimi bana yine ayrılık düştü. Dostlar edindim; aldım sırtıma, açtım gönlümü bana yine sırtımdan vurulmak düştü. Herkes kahkahalara boğulup, cilalı ortamlarda gülerken bana yine gözyaşı düştü. Evin en küçüğüydüm, bana yine abimin eskileri düştü. Herkes hayat sahnesinde bir bir yerini alırken bana yine figüranlık düştü. Dedim ya: Bana yine kaderin cilvesi ve kederi düştü.
pencerede saksılarım var benim de; kurulmuş asma bahçem göğün maviliğinde acep neden sade yaz günleri taşır bir demet çiçek gibi sevgilim. çiçekli bir şemsiye elinde?
ah! güzel şeyler düşünmeme rağmen muttasıl ağlamak geliyor içimden.
"Tek yıldız kalmayacak gecede. Gece kalmayacak. Ben ölürken dayanımaz evren de tüm varlığıyla ölecek benimle, Sileceğim piramitleri, madalyaları, Kıtaları ve yüzleri. Sileceğim geçmişin birikimini. Toz edeceğim tarihi, tozu toz. Son günbatımını seyrediyorum şimdi. Son kuşu dinliyorum. Kimseye hiçbir şey bırakmıyorum."
Kulak verin sözlerime iyice, Herkes öldürebilir sevdiğini Kimi bir bakışıyla yapar bunu, Kimi dalkavukça sözlerle, Korkaklar öpücük ile öldürür, Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini Kimileri yaşlı iken öldürür; Şehvetli ellerle öldürür kimi Kimi altından ellerle öldürür; Merhametli kişi bıçak kullanır Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur, Kimi satar kimi de satın alır; Kimi gözyaşı döker öldürürken, Kimi kılı kıpırdamadan öldürür; Herkes öldürebilir sevdiğini Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!
geçen yıl bugün yani 1 temmuz 2019'da, henüz ömrünün baharında olan polis bir ağabeyim doğu'ya atanmadan önce kullandığı izninde denizde yaşamını yitirdi. tüm aile diken üstünde doğu'da nereye gidecek telaşındayken 1 temmuz akşamı gelen haber yıktı geçti hepimizi. zor mu zor bir hayat geçirmişti bu abimiz, genç yaşta annesini kaybetti, ne zorluklarla okudu hepimiz şahidiz. çakı gibi bir çevik kuvvet polisiydi. ne desem boş... Allah rahmet eylesin... bu geceye sefa ağabeyimin babasının oğlu anısına yazdığı şiiri bırakacağım...
oğul
temmuzun bir'inde gün erken karardı
bahçedeki güller ansızın soldu sarardı
her gün akşam kuzum babasını arardı
yatsılar okundu sesin duyamadım oğul
iki polisle gelip dayandılar kapıya
baykuş kondu, matem çöktü yapıya
al bayrağı astılar kubbesi çökmüş çatıya
ancak vatan sağolsun diyebildim oğul
oğul kulaçlar attın da ferin mi kalmadı
feryat ettin de Muhammed mi duymadı
imdat diledin de akif mi oralı olmadı
sessiz sedasız gidişin içime çöktü oğul
hasret mi çökmüştü sinendeki yaraya
karalar dar mı geldi, kendini bıraktın deryaya
meğer yolculuk başlamış kadir Mevla'ya
besmele yoldaşın, şehadet biletin olsun oğul
o narin bedenini baygın uzatmışlar sahile
çoktan vakit gelip çatmış, doktor, tabip nafile
şehitler bölüm bölüm suda boğulan ayrı kafile
Allah katında yüce makamlara sen de ulaştın oğul
Mevla böyle yazmış bu kadarmış nefesin
hep yarım kaldı hayallerin ve hevesin
kulaklarımda çınlıyor hala o güzel sesin
sanki baba deyip bana sesleniyorsun oğul
aylar sonra ölüm raporun verirler
hala ilk günkü gibi taziyene gelirler
eller bile seni benden iyi bilirler
dostlar muhabbetine doymamış oğul
yaşar'ın yarası derinde, acısı fazla
ancak teselliyi bulur namaz, niyazla
yokluğunu dile getirdim bir kırık sazla
üç dalımın birini de kırdılar oğul, oğul
Ve sen daha demincek, Yıllar da geçse demincek, Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm, Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim, Yaran derine gitmiş, Fitil tutmaz, bilirim. Ama hesap dağlarladır, Umut, dağlarla.
Düşün, uzay çağında bir ayağımız, Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri Düşün, olasılık, atom fiziği Ve bizi biz eden amansız sevda, Atıp bir kıyıya iki zamanı Yarının çocukları, gülleri için, Koymuş postasını, Görmüş restini. He canım, Sen getir üstünü.
Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, - demeğe de dilim varmıyor ama - kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Yarısı burdaysa kalbimin Yarısı Çin'dedir, doktor Sarınehre doğru akan Ordunun içindedir Sonra, her şafak vakti, doktor Her şafak vakti kalbim Yunanistan'da kurşuna diziliyor Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince Kalbim Çamlıca'da harap bir konaktadır Her gece, doktor Sonra, şu on yıldan bu yana Benim fakir milletime ikrâm edebildiğim Bir tek elmam var elimde, doktor Bir kırmızı elma Kalbim Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis Işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden Bende bu Angina Pektoris Bakıyorum geceye demirlerden Ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen Kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor
içim nasıl üşüyor bu akşam bilsen, nasıl şu yağan yağmur bile bu akşam şahit buna varlığınla gururum nasıl yüceliyorsa gönlümün tahammülü olmuyor yokluğuna
bekletme daha fazla, neredeysen gel artık bu akşam yanan başım sanki karın içinde döne döne arıyor seni yanan gözlerim caddelerde yürüyen insanların içinde
bu akşam neden böyle mahzunlaştım acaba? neden böyle yakıyor bu akşam bu şarkılar? neden çivilendi ki gözlerim bir noktaya? neden dönüp duruyor başımda eski yıllar?
seni böyle beklemek ne kadar zormuş meğer... ankara'nın üstüne gece bile indi, bak! aklım senin peşinden cadde cadde yürüyor gönlüm senin peşinden koşuyor sokak sokak
ne bir ışık isterim şu karanlık yolumda ne de geçen zamana, isterim dur demeyi... öğren artık ey gönlüm, hasret çekmeyi öğren! öğren artık ne olur, sabırla beklemeyi...
Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze.
Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde.
Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi
öğrendik böylece...
Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım.
Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
Sahi nedir yaşamın anlamı?
Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine.
Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki?
Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?
“Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim Senden kopardım çiçeklerin en solmazını Toprakların en bereketlisini sende sürdüm Sende tattım yemişlerin cümlesini Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin. Desem ki... İnan bana sevgilim inan Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgarla nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi fark edemezsen Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme müsterih ol Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum..”
“Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca
Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım
Özlemek yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar dudaklarımın bozkırı Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım”
Ahmet telli
İyi nişan alırdı kendini asan zenci, Bira içmez ağlardı, babası değirmenci, Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci... Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen. (bkz: ülkü tamer)