geçen yıl bugün yani 1 temmuz 2019'da, henüz ömrünün baharında olan polis bir ağabeyim doğu'ya atanmadan önce kullandığı izninde denizde yaşamını yitirdi. tüm aile diken üstünde doğu'da nereye gidecek telaşındayken 1 temmuz akşamı gelen haber yıktı geçti hepimizi. zor mu zor bir hayat geçirmişti bu abimiz, genç yaşta annesini kaybetti, ne zorluklarla okudu hepimiz şahidiz. çakı gibi bir çevik kuvvet polisiydi. ne desem boş... Allah rahmet eylesin... bu geceye sefa ağabeyimin babasının oğlu anısına yazdığı şiiri bırakacağım...
oğul
temmuzun bir'inde gün erken karardı
bahçedeki güller ansızın soldu sarardı
her gün akşam kuzum babasını arardı
yatsılar okundu sesin duyamadım oğul
iki polisle gelip dayandılar kapıya
baykuş kondu, matem çöktü yapıya
al bayrağı astılar kubbesi çökmüş çatıya
ancak vatan sağolsun diyebildim oğul
oğul kulaçlar attın da ferin mi kalmadı
feryat ettin de Muhammed mi duymadı
imdat diledin de akif mi oralı olmadı
sessiz sedasız gidişin içime çöktü oğul
hasret mi çökmüştü sinendeki yaraya
karalar dar mı geldi, kendini bıraktın deryaya
meğer yolculuk başlamış kadir Mevla'ya
besmele yoldaşın, şehadet biletin olsun oğul
o narin bedenini baygın uzatmışlar sahile
çoktan vakit gelip çatmış, doktor, tabip nafile
şehitler bölüm bölüm suda boğulan ayrı kafile
Allah katında yüce makamlara sen de ulaştın oğul
Mevla böyle yazmış bu kadarmış nefesin
hep yarım kaldı hayallerin ve hevesin
kulaklarımda çınlıyor hala o güzel sesin
sanki baba deyip bana sesleniyorsun oğul
aylar sonra ölüm raporun verirler
hala ilk günkü gibi taziyene gelirler
eller bile seni benden iyi bilirler
dostlar muhabbetine doymamış oğul
yaşar'ın yarası derinde, acısı fazla
ancak teselliyi bulur namaz, niyazla
yokluğunu dile getirdim bir kırık sazla
üç dalımın birini de kırdılar oğul, oğul
“Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim Senden kopardım çiçeklerin en solmazını Toprakların en bereketlisini sende sürdüm Sende tattım yemişlerin cümlesini Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin. Desem ki... İnan bana sevgilim inan Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgarla nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi fark edemezsen Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme müsterih ol Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum..”
Seninle bir ve bütün,
Güneşli ve toprak kokan bu hayat,
Güzel ruzgarlarin esip kahkahalarimizi birbirine karıştıran anlari içinde saklayan
Ya da anlamı hırçın dalgayı andıran, zalim olmak isteyen bir anı amacına ulastirmadan alt etmek,
Ne uzun yol hayat,
Tum yorgunlugunla sevdiğine yaslanmaksa, yaslanıp yüzünde bir nefes bulabilmekse,
Nefes aldığın yeşil oysa,
Maviyi birlikte boyayabilmektir bir olmak.
Toprağı birlikte gelecege ekebilmektir, ve aradığın gölge; onun golgesidir.
Renkli balonlar uçarken takılabilir tellere,
Maharet rüzgarı birlikte estirebilmektir.
--- N.ö. ---
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin! Desem ki... İnan bana sevgilim inan, Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi farkedemezsen, Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini, Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede, Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Doğanın ilk yeşili altındır
tutması en zor tondur
erken yaprağı bir çiçek
sade bir saatlik zamandır
yaprak yaprağı örter sonra
cennet kedere batar
alçalır şafak güne
altın ne varsa yiter
Herkes bölüştü; kimine sevda, kimine para, kimine neşe düştü. Bana yine kaderin cilvesi ve kederi düştü. İçimde kalmış tek zerre aşktan da alamadım nasibimi bana yine ayrılık düştü. Dostlar edindim; aldım sırtıma, açtım gönlümü bana yine sırtımdan vurulmak düştü. Herkes kahkahalara boğulup, cilalı ortamlarda gülerken bana yine gözyaşı düştü. Evin en küçüğüydüm, bana yine abimin eskileri düştü. Herkes hayat sahnesinde bir bir yerini alırken bana yine figüranlık düştü. Dedim ya: Bana yine kaderin cilvesi ve kederi düştü.
Ve sen daha demincek, Yıllar da geçse demincek, Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm, Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim, Yaran derine gitmiş, Fitil tutmaz, bilirim. Ama hesap dağlarladır, Umut, dağlarla.
Düşün, uzay çağında bir ayağımız, Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri Düşün, olasılık, atom fiziği Ve bizi biz eden amansız sevda, Atıp bir kıyıya iki zamanı Yarının çocukları, gülleri için, Koymuş postasını, Görmüş restini. He canım, Sen getir üstünü.
Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, - demeğe de dilim varmıyor ama - kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Saraylar saltanatlar çöker kan susar birgün zulüm biter. menekşelerde açılır üstümüzde leylaklarda güler. bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler...
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey her şey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde Ana avrat dümdüz gideceksin En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin En azından üç dil Birisi ana dilin Elin ayağın kadar senin Ana sütü gibi tatlı Ana sütü gibi bedava Nenniler, masallar, küfürler de caba Ötekiler yedi kat yabancı Her kelime arslan ağzında Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla Kök sökercesine söküp çıkartacaksın Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek Her kelimede bir kat daha artacaksın
En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde Canımın içi demesini Kırmızı gülün alı var demesini Nerden ince ise ordan kopsun demesini Atın ölümü arpadan olsun demesini Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini İnsanın insanı sömürmesi Rezilliğin dik alası demesini Ne demesi be Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin
En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde Ana avrat dümdüz gideceksin En azından üç dil Çünkü sen ne tarih ne coğrafya Ne şu ne busun Oğlum Mernuş Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse sen aklı başında kalabilirsen eğer herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır hem kendine güvenebilirsen eğer bekleyebilirsen usanmadan yalanla karşılık vermezsen yalana kendini evliya sanmadan kin tutmayabilirsen kin tutana
düşlere kapılmadan düş kurabilir yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir ikisine de vermeyebilirsen değer söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz kandırabilir diye safları dert edinmezsen ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz koyulabilirsen işe yeniden
döküp ortaya varını yoğunu bir yazı-turada yitirsen bile yitirdiklerini dolamaksızın dile baştan tutabilirsen yolunu yüreğine sinirine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da herkesin bırakıp gittiği noktada sen dayanabilirsen tek
herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken dost da düşman da incitemezse seni ne küçümser ne de büyültürsen çevreni her saatin her dakkasına emeğini katarsan hakçasına her şeyiyle dünya önüne serilir üstelik oğlum adam oldun demektir
"ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.
ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının
anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…
resulullah çok şanslı bir insan annesi öldüğünde o küçücüktü; benim annem öldüğünde ben küçücük değildim, zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.
annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!
olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü."