adnan menderesten ist. dönüşte, boarding pass alıp, eski terminaldeki büfemsi yerde uçuş saatini beklerken uçağı kaçırmak.. aslında kapı anons sistemi çalışmış ama nasıl bir hal ise hiç duymamışım. sonuçta deske gidip boş koltuklu bir uçak beklemeye başladım. normalde 18.00 uçağı yerine galiba 23.00 uçağı ile dönmüştüm. O 5 saat küçücük (eski) terminalde nasıl geçti, anlatması zor...
Sokakta yürürken trafik işaret direklerine bofoslama girmek benim en sık yaptığım aptalca dalgınlıktır. Bu nedenle birkaç kez alnımda şişlik oluşmuşluğu bile var.
önemli sayılabilecek bir gün için alsam mı almasam mı diye düşünüp düşünüp yeni bir siyah pantolon almıştım, eskisi grileşmeye başladı diye. Yok ayakkabınla uydur, yok üstü güzel dursun diye de özenmiştim seçerken. hazırlandım, çıktım, günü geçirdim, eve geldim, kendimi eve attım daha doğrusu. Çok sonra “bunun cepleri niye böyle yav” derken fark ettim eskisini giymişim.
Gereksiz bi alışverişi fark etmenin can sıkıcı yollarından biri.
santrifüj cihazlarında konan numunenin karşısına aynı ağırlıkta bir tüp daha konur ki santrifüj kuvveti dengelensin, makine yerinde dursun, savrulmasın, bozulmasın.
ben büyük bir dalgınlıkla koymayı unutup cihazı çalıştırdım. burası makul dalgınlık kısmı, herkesin yapabileceği bir hata. aradan 10 saniye geçmeden makineden sesler gelmeye başladı. aptalca dalgınlık ise şu, belki 30 saniye boyunca "allah allah, çamaşır makinem de eski değil ama niye böyle ses çıkarıyor?" diye düşünüp, en sonunda çamaşır makinemi kontrol etmek için kalktığımda evde olmadığımı fark ettim ve dizlerim titreye titreye santrifüjü durdurdum.
yıllar önce cep telefonu bir şekilde yatakta kalmış, üzerinde uyuyakalmışım. hızlı aramadan bir şekilde evi aramışım. zangır zangır çalan ev telefonuna uyandım, alo alo? ses gelmeyince işletiyorlar diye sinirlendim. açık kalsın da girsin fatura gerizekalıya diye açık bırakıp tekrar yattım. ev arkadaşım gelip uyandırdı "kızım ev de, cebin de sürekli meşgul, korktum walla" deyince işte o zaman düştü jeton.
Otobüsle yolculuk yapıyordum, aşırı yorgun ve uykuluydum. Sonra ikram anonsu ile sıçradım, muavin soruyor işte ne istersiniz falan.. çay? çay, tamam. şuradan bi püskivit? o da tamam. Adama ''borcum ne kadar?' dedim. Adam anladı mallığımı herhalde ''bizden olsun'' falan dedi güldü. Ben de kızıyorum ''niye sizden olsun canım? param var?!!' Sonra otobüsten inerken aydınlanma geldi ''anaaa..'' diye...
sobanın kovasına kömür koyulur, üzerine odun doldurulur. kapağın kapanıp kapanmadığı kontrol edilmeden çıra ateşlenir ve kapak (sözde) kapatıldıktan birkaç dakika sonra kapağın tam olarak kapanmadığı fark edilir ve başparmakla o kızgın demir kapatılmaya çalışır. insan etinin pek güzel kokmadığı anlaşılana kadar, kapağı kapatmak için kuvvet uygulanmaya devam eder.
yine bir gece açlık tavan yapınca bir parça sucuk çatala saplanmak suretiyle ocakta hafif ateşten geçirilir ve çatalın aynı ısıya maruz kaldığı, demirin ısı iletkenliği akıl edilmeksizin çatal ağza girer. cızırdayan dudaklar fizik kanunlarını hatırlatmakla kalmayıp ne açlık ne uyku bırakır.
"en" değildir belki, sürekli yaşadığım saçmalıkların bir kısmının toparlanmış halidir. zaten devamlı aklımla bedenim aynı zaman diliminde olmuyor. geçenlerde asla kullanmadığım ev televizyonunun kumandasını günlerce buzdolabının yumurta rafında beklettiğimi fark ettim mesela. rüzgar anteni yerinden oynattı mı diye bakmak istedim de kumandayı ararken karşıma çıktı. -evet 45 dakika sonra buzdolabına bakmak aklıma geldi-
-az evvel elektrikli su ısıtıcısına su doldurup tüpün üzerine koydum ve düğmesine basıp diğer odaya geçtim. beş dakika sonra su nasıl olsa kaynamıştır diyerek mutfakta su ısıtıcısının yerinde olmadığını görünce yaşadığım panik görmeye değerdi. neyse ki tüpü de yakıp evi ateşe vermemişim, aferin bana.
-birkaç yıldır gözlüklerimle duşa girip başımdan aşağı sular aktığı an neden göremiyorum diye sinirleniyorum. neden acaba....? bir defa olursa dalgınlık ama elli defa olursa aptallık artık benimki.
-kendime mısır gevreği almak için mutfağa girdiğimde kedinin mamasının olmadığını fark ettim, kediciğin kabına -nedendir bilinmez- bir adet çakmak, kendime de bir kase dolusu kedi maması aldığımı fark ettiğimde attığım kahkaha karşı köyden duyulmuştur. deliriyorum galiba...
-bir seferinde de okula gitmek için minibüse binerken pofidik tavşanlı terliklerle evden çıktığımı fark etmiştim üniversitedeyken. sağdan soldan uyaran da yok. "pardon hanfendi terlikleriniz ne de pofidikmiş?" dese birisi en azından minibüse o ilk adımı atmazdım. neyse ki müsait bir yerde inip eve geri dönmüştüm. kafa biraz gitmiş sanırım uzun süre önce...
Arka cebimde gözlük olduğunu unutup üzerine oturmam.
Haliyle gözlük de ortadan kırılmıştı. Yenisine verecek para da olmayınca bir süre iki parçayı birbirine bantlayıp gezmiştim.
biraz önce.... facebooktan görüştüğüm filipinli falan hatunları tek bir listede göreyim diye grup kurmam. o ziktiğimin grubunun mesajının hepsine gitmesi... yarım saattir hepsinden ayar yemem. lafı çevirmeye çalışsam da kimsenin yememesi.
bugün yaptığımdır. amacım mecidiyeköy’den bakırköy’e gitmek iken yol üzerinde cevizlibağ’da inip okula gittim. alışkanlık işte. dersler de bitti halbuki. fakültenin önünde inince fark ettim yaptığım aptallığı.
Referandum için oy kullanmaya gittiğim sınıfta zarfı alırken kadın telefonunuzu alabilir miyim diye sordu. Bende dalgınlık ile başladım 0543 diye sonra bir sessizlik oldu, kadin hayır fiziksel olarak alabilir miyim fotoğraf felan çekilmesin diye topluyoruz dedi, arkada bekleyen amcalar işte bunlar oy kullanıyor diye bakış attı ben ise utançtan hemen oy kullanıp çıktım.
Duşta sabunu kafama sürüp durulanmayı unutmam ve kafam bembeyaz şekilde sokağa çıkmam. Yaşlandın mı bir kaç saatte,iyi besili bir kuşa denk gelmişsin diyeni mi ararsın. Ve eve hemen kendimi atıp katılaşmış saçlarımı anında yıkamam.
yüzümdeki maskeyi unutup markete gitmem, farketmeden işimi görüp eve dönerdim lakin sebze reyonlarına konulan ayna sağolsun bana orda çıplak okula gitme kabusu kıvamında bir utanç yaşatmıştır, kendimle göz göze geldiğimde gördüğüm şeyin bembeyaz yüzlü çirkin bir adam değil de sevimli hayalet casper olmasını umdum, dizlerimin bağı çözüldü düşeyazdım sonra durdum düşündüm içimde sürekli aynı tekrar: napcam napcam napcam... yapcak bişey bulamayınca hiçbir şey yokmuş gibi marketi gezdim alıcaklarımı aldım kasada ödemeyi yapıp eve döndüm
Lise zamanlarim ve daha seksenler... sağ solun hala riskli olduğu yıllar. Neyse burdur'da iken ara sıra uğradığım bir kitapçı abide bir "che" kabartması görmüştüm. Hani şu herkesin bildiği siyah beyaz gölgeli che guevera resmi. Neyse... resim küçüktü fotokopiyle büyüttüm üstünden kara kalemle geçtim bir daha büyüttüm... bir daha bir daha derken kocaman bir che posterim olmuştu.
Eve gelince rulo yapıp yatağın altına saklamıştım. Geri zekalı kardeşim bulmuş.... aaaa baba bak ne buldum modunda evin içinde geziyor. Babam geldi... resmi gösterip... bu ne dedi....
Ne diyim aq...
"Hiiiiç... rambo" dedim babama.
Neyse sonra "get eşşoleşek" modunda nerden buldun... arkadaşlarını iyi seç falan derken yirttım durumdan. Ancak posteri de yırtmak çok koymuştu. Hala söverim bizim bulup çıkaran gerizekalıya.