1. ama korkmuyorsun
    gelmekten, kocamış kuzgun, gecelerin kıyısından;
    söyle, nasıl çağırırlar seni ölüm kıyısından?”
    dedi kuzgun: “hiçbir zaman.

    'a bu şiiri yazdıran, 'ın evinde yaşayan kuşu, adı olan kuzgun (dickens'ın evine gittiğinde görür, öylesine bir etki alanı oluşturur-ki, bu karşılaşmada kuzgun bir eser olsaydı, poe ağır şekilde florence sendromu yaşamış, derler). alaycı bir canlı grip. sadece poe'a ilham olmuş değildir, dickens'ın ilk kitaplarındandan birinde bir karakter olarak çıkar karşımıza. (bkz: )

    öldükten sonra içi dolduruldu, şu an 'da bir halk kütüphane'sinde sergileniyor.

    bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin
    #101665 ursula | 7 yıl önce
    0şiir 
  2. poe'nun muazzam kuzgun şiiri'ni, gelin bir de nin illüstrasyonları ile okuyalım.

    the , raven

    anatkh
    ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
    o acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
    neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
    çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
    "bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
    başka kim gelir bu zaman?"
    dreary

    bleak
    ah, hatırlıyorum şimdi, bir aralık gecesiydi,
    örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
    ışısın istedim şafak çaresini arayarak
    bana kalan o acının kaybolup gitmiş lenore'dan,
    meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili lenore'dan,
    adı artık anılmayan.
    nevermore

    ipekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
    korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
    yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
    "bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
    gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
    başka kim olur bu zaman?"
    vainly

    kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
    "özür diliyorum" dedim, "kimseniz, bay ya da bayan
    dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
    öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
    yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
    kapıyı açtığım zaman.
    nameless

    lenore
    gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
    şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
    sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
    fısıltıyla bir kelime, "lenore" geldi uzaklardan,
    sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
    yalnız bu sözdü duyulan.
    somevisitor

    duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
    içimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
    irkilip dedim: "muhakkak pancurda bir şey olacak;
    gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
    yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
    başkası değil rüzgârdan..."
    nothingmore

    çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
    bugüne kalmış bir kuzgun pancuru açtığım zaman.
    bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
    süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
    kondu pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
    kaldı orda oynamadan.
    dreams

    gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
    hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
    "gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
    gelmekten, kocamış kuzgun, gecelerin kıyısından;
    söyle, nasıl çağırırlar seni ölüm kıyısından?"
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."
    lattice
    nevermore!

    sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
    hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
    ilgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
    kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
    böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
    adı "hiçbir zaman" olan.
    shutter

    durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
    o kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
    sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
    sustu, sonra ben konuştum: "dostlarım kaçtı yanımdan
    umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."
    obeisance

    birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
    "anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
    insaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
    sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
    umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
    hiç -ama hiç- hiçbir zaman."
    pallas

    çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
    bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
    sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
    sonra kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
    ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
    çatlak çatlak: "hiçbir zaman."
    nightlyshore


    oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
    ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
    durup o kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
    kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
    elleri lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
    değmeyecek hiçbir zaman!
    muttered


    sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
    melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
    "aptal," dedim, "dön hayata; tanrın sana acımış da
    meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
    iç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."
    fancy

    lamplight
    "geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
    ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
    bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
    korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
    acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."
    nepenthe

    haunted
    "şu yukarda dönen gökle tanrı'yı seversen söyle;
    ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
    azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
    buluşacak o lenore'la, adı meleklerce konan,
    o sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."
    gilead

    sainted
    kalkıp haykırdım: "getirsin ayrılışı bu sözlerin!
    rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
    hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
    dağıtma yalnızlığımı! bırak beni, git kapımdan!
    yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."
    fiend

    tempest
    oda kapımın üstünde, pallas'ın solgun büstünde
    oturmakta, oturmakta kuzgun hiç kıpırdamadan;
    hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
    bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
    o gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
    kalkmayacak - hiçbir zaman!
    soul
    sphinx
    #207747 beren and luithen | 4 yıl önce
    0hikaye, resim, şiir 
  3. Once upon a midnight dreary, while I pondered, weak and weary,
    Over many a quaint and curious volume of forgotten lore—
    While I nodded, nearly napping, suddenly there came a tapping,
    As of some one gently rapping, rapping at my chamber door.
    “’Tis some visitor,” I muttered, “tapping at my chamber door—
    Only this and nothing more.”

    Ah, distinctly I remember it was in the bleak December;
    And each separate dying ember wrought its ghost upon the floor.
    Eagerly I wished the morrow;—vainly I had sought to borrow
    From my books surcease of sorrow—sorrow for the lost Lenore—
    For the rare and radiant maiden whom the angels name Lenore—
    Nameless here for evermore.

    And the silken, sad, uncertain rustling of each purple curtain
    Thrilled me—filled me with fantastic terrors never felt before;
    So that now, to still the beating of my heart, I stood repeating
    “’Tis some visitor entreating entrance at my chamber door—
    Some late visitor entreating entrance at my chamber door;—
    This it is and nothing more.”

    Presently my soul grew stronger; hesitating then no longer,
    “Sir,” said I, “or Madam, truly your forgiveness I implore;
    But the fact is I was napping, and so gently you came rapping,
    And so faintly you came tapping, tapping at my chamber door,
    That I scarce was sure I heard you”—here I opened wide the door;—
    Darkness there and nothing more.

    Deep into that darkness peering, long I stood there wondering, fearing,
    Doubting, dreaming dreams no mortal ever dared to dream before;
    But the silence was unbroken, and the stillness gave no token,
    And the only word there spoken was the whispered word, “Lenore?”
    This I whispered, and an echo murmured back the word, “Lenore!”—
    Merely this and nothing more.

    Back into the chamber turning, all my soul within me burning,
    Soon again I heard a tapping somewhat louder than before.
    “Surely,” said I, “surely that is something at my window lattice;
    Let me see, then, what thereat is, and this mystery explore—
    Let my heart be still a moment and this mystery explore;—
    ’Tis the wind and nothing more!”

    Open here I flung the shutter, when, with many a flirt and flutter,
    In there stepped a stately Raven of the saintly days of yore;
    Not the least obeisance made he; not a minute stopped or stayed he;
    But, with mien of lord or lady, perched above my chamber door—
    Perched upon a bust of Pallas just above my chamber door—
    Perched, and sat, and nothing more.

    Then this ebony bird beguiling my sad fancy into smiling,
    By the grave and stern decorum of the countenance it wore,
    “Though thy crest be shorn and shaven, thou,” I said, “art sure no craven,
    Ghastly grim and ancient Raven wandering from the Nightly shore—
    Tell me what thy lordly name is on the Night’s Plutonian shore!”
    Quoth the Raven “Nevermore.”

    Much I marvelled this ungainly fowl to hear discourse so plainly,
    Though its answer little meaning—little relevancy bore;
    For we cannot help agreeing that no living human being
    Ever yet was blessed with seeing bird above his chamber door—
    Bird or beast upon the sculptured bust above his chamber door,
    With such name as “Nevermore.”

    But the Raven, sitting lonely on the placid bust, spoke only
    That one word, as if his soul in that one word he did outpour.
    Nothing farther then he uttered—not a feather then he fluttered—
    Till I scarcely more than muttered “Other friends have flown before—
    On the morrow he will leave me, as my Hopes have flown before.”
    Then the bird said “Nevermore.”

    Startled at the stillness broken by reply so aptly spoken,
    “Doubtless,” said I, “what it utters is its only stock and store
    Caught from some unhappy master whom unmerciful Disaster
    Followed fast and followed faster till his songs one burden bore—
    Till the dirges of his Hope that melancholy burden bore
    Of ‘Never—nevermore’.”

    But the Raven still beguiling all my fancy into smiling,
    Straight I wheeled a cushioned seat in front of bird, and bust and door;
    Then, upon the velvet sinking, I betook myself to linking
    Fancy unto fancy, thinking what this ominous bird of yore—
    What this grim, ungainly, ghastly, gaunt, and ominous bird of yore
    Meant in croaking “Nevermore.”

    This I sat engaged in guessing, but no syllable expressing
    To the fowl whose fiery eyes now burned into my bosom’s core;
    This and more I sat divining, with my head at ease reclining
    On the cushion’s velvet lining that the lamp-light gloated o’er,
    But whose velvet-violet lining with the lamp-light gloating o’er,
    She shall press, ah, nevermore!

    Then, methought, the air grew denser, perfumed from an unseen censer
    Swung by Seraphim whose foot-falls tinkled on the tufted floor.
    “Wretch,” I cried, “thy God hath lent thee—by these angels he hath sent thee
    Respite—respite and nepenthe from thy memories of Lenore;
    Quaff, oh quaff this kind nepenthe and forget this lost Lenore!”
    Quoth the Raven “Nevermore.”

    “Prophet!” said I, “thing of evil!—prophet still, if bird or devil!—
    Whether Tempter sent, or whether tempest tossed thee here ashore,
    Desolate yet all undaunted, on this desert land enchanted—
    On this home by Horror haunted—tell me truly, I implore—
    Is there—is there balm in Gilead?—tell me—tell me, I implore!”
    Quoth the Raven “Nevermore.”

    “Prophet!” said I, “thing of evil!—prophet still, if bird or devil!
    By that Heaven that bends above us—by that God we both adore—
    Tell this soul with sorrow laden if, within the distant Aidenn,
    It shall clasp a sainted maiden whom the angels name Lenore—
    Clasp a rare and radiant maiden whom the angels name Lenore.”
    Quoth the Raven “Nevermore.”

    “Be that word our sign of parting, bird or fiend!” I shrieked, upstarting—
    “Get thee back into the tempest and the Night’s Plutonian shore!
    Leave no black plume as a token of that lie thy soul hath spoken!
    Leave my loneliness unbroken!—quit the bust above my door!
    Take thy beak from out my heart, and take thy form from off my door!”
    Quoth the Raven “Nevermore.”

    And the Raven, never flitting, still is sitting, still is sitting
    On the pallid bust of Pallas just above my chamber door;
    And his eyes have all the seeming of a demon’s that is dreaming,
    And the lamp-light o’er him streaming throws his shadow on the floor;
    And my soul from out that shadow that lies floating on the floor
    Shall be lifted—nevermore!
    kaynak

    'in türkçe çevirisi:

    Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
    O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
    Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
    Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
    “Bir ziyaretçidir” dedim, “oda kapısını çalan,
    Başka kim gelir bu zaman?”

    Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
    Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
    Işısın istedim şafak çaresini arayarak
    Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore’dan,
    Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore’dan,
    Adı artık anılmayan.

    İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
    Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
    Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
    “Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
    Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
    Başka kim olur bu zaman?”

    Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
    “Özür diliyorum” dedim, “kimseniz, Bay ya da Bayan
    Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
    Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan.”
    Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
    Kapıyı açtığım zaman.

    Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
    Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
    Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
    Fısıltıyla bir kelime, “Lenore” geldi uzaklardan,
    Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
    Yalnız bu sözdü duyulan.

    Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
    İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
    İrkilip dedim: “Muhakkak pancurda bir şey olacak;
    Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
    Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
    Başkası değil rüzgârdan…”

    Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
    Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
    Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
    Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
    Kondu Pallas’ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
    Kaldı orda oynamadan.

    Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
    Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
    “Gerçi yolunmuş sorgucun” dedim, “ama korkmuyorsun
    Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
    Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
    Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
    İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
    Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
    Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
    Adı “Hiçbir zaman” olan.

    Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
    O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
    Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
    Sustu, sonra ben konuştum: “Dostlarım kaçtı yanımdan
    Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan.”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
    “Anlaşılıyor ki” dedim, “bu sözler aklında kalan;
    İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
    Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
    Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
    Hiç -ama hiç- hiçbir zaman.”

    Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
    Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
    Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
    Sonra Kuzgun’u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
    Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
    Çatlak çatlak: “Hiçbir zaman.”

    Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
    Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
    Durup o Kuzgun’a baktım, mindere gömüldü başım,
    Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
    Elleri Lenore’un artık mor mindere, ışık vuran,
    Değmeyecek hiçbir zaman!

    Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
    Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
    “Aptal,” dedim, “dön hayata; Tanrın sana acımış da
    Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
    İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan.”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    “Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
    Ey kutsal yaratık” dedim, “uğursuz kuş ya da şeytan!
    Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
    Korkuların hortladığı evimde, n’olur anlatsan
    Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan…”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    “Şu yukarda dönen gökle Tanrı’yı seversen söyle;
    Ey kutsal yaratık” dedim, “uğursuz kuş ya da şeytan!
    Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
    Buluşacak o Lenore’la, adı meleklerce konan,
    O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    Kalkıp haykırdım: “Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
    Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
    Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
    Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
    Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    Oda kapımın üstünde, Pallas’ın solgun büstünde
    Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
    Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
    Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
    O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
    Kalkmayacak – hiçbir zaman!

    kaynak
    #44737 the fool | 8 yıl önce
    0şiir 
  4. 'nun 1845 yılında yayımladığı öyküsel şiiri.

    ölen sevgilisi lenore'un acısını gönlünden atamamış anlatıcı bir kuzgun tarafından ziyaret edilir. şiirde " - tekrar/ artık asla" sözü kurtulamayacağı acıların hatırlatıcısı gibi tekrarlanır.

    kuzgun ölümün kaçınılmazlığını, yas acısının yerleşmesini, unutmanın zorluğunu sembolize ediyor olabilir. poe, şiiri metodikliği ve mantığı önde tutarak yazmaya özen gösterdiğini söylemiştir.
    #4276 son kurtadam | 8 yıl önce
    0şiir 
  5. 'in albümünden güzel bir parça. ayrıca vocoder kullanılarak yapılan ilk rock şarkısıdır da.

    da bunu kullanarak yanılmıyorsam tek vokalini yapar. sözleri:

    the clock struck midnight 
    and through my sleeping 
    i heard a tapping at my door 
    i looked but nothing lay in the darkness 
    and so i turned inside once more 

    to my amazement 
    there stood a raven 
    whose shadow hung above my door 
    then through the silence 
    it spoke the one word 
    that i shall hear for evermore 

    nevermore 

    thus quoth the raven, nevermore 

    and still the raven remains in my room 
    no matter how much i implore 
    no words can soothe him 
    no prayer remove him 
    and i must hear for evermore 

    quoth the raven, nevermore 
    thus quoth the raven 
    nevermore
    #11321 la sagrada familia | 8 yıl önce
    0şarkı 
  6. the following boktan diziydi ama şu şiiri iki kuple en güzel orada okudular.
    #177078 son kurtadam | 5 yıl önce
    0şiir