çinlilerin pozitif bilgi edinmek işlevi ile değil de, zihinlerini geliştirmek işlevi için kullandıkları disiplin. çinliler için felsefe hem dindir hem de değildir.
ahlak temellerini dinden alan medeniyetlerin yerine, çin medeniyetinde ahlak felsefeden doğmuştur. bu sebeple de çin medeniyetine aşina olmayanlar, çin'deki felsefi akımları din olarak yorumlayabilirler.
çinli filozoflar, "dünyada ol, ama dünyanın olma" prensibini geliştirmeye çalışırlar. bu sebeple yapmaya çalıştıkları şey dünyevi ve ilahi olan arasında bir sentez oluşturmak olmuştur. bu sebeple çinlilerin bilgelik anlayışı "içsel olarak bilgelik, dışsal olarak krallık" şeklinde özetlenebilir. avrupa felsefesinde platon'un görüşleri biraz benzer bu görüşe.
yuelin jin (金岳霖), çin felsefesini batılılara "sokrates felsefesinin farklı dereceleri" olarak tanımlamıştır.
Antik yunan’dan sonra felsefeyi 17. Yüzyılda descartes “cogito ergo sum” diyerek bin yıllık uykusundan uyandırdı. Skolastik düşüncenin pençesinde kıvranmaktan kurtarıp akla dayandırılmış bilgi ile aydınlanmış bir çağı başlattı. Dönemin bilginleri bu rasyonel yaklaşımla silkelenip kendilerine gelmişlerdi ki empiristler boş durmadılar. Bilgi akla değil deneyime, deneye dayanır dediler. Aklı yok sayan bu düşünceyle tekrar kabuğuna çekilen felsefe 18. Yüzyılda kant’la tekrar uyandı. Kant, akıl-deney arasındaki bağı kurarak eleştirel kuramın temelini attı.
Böyle bir uyur bir uyanık hayatını sürdürmeye çalışan felsefe neyseki kant’ın ardından hegel’i, schopenhauer ve nietzsche’yi de uyandırdı.