çinlilerin pozitif bilgi edinmek işlevi ile değil de, zihinlerini geliştirmek işlevi için kullandıkları disiplin. çinliler için felsefe hem dindir hem de değildir.
ahlak temellerini dinden alan medeniyetlerin yerine, çin medeniyetinde ahlak felsefeden doğmuştur. bu sebeple de çin medeniyetine aşina olmayanlar, çin'deki felsefi akımları din olarak yorumlayabilirler.
çinli filozoflar, "dünyada ol, ama dünyanın olma" prensibini geliştirmeye çalışırlar. bu sebeple yapmaya çalıştıkları şey dünyevi ve ilahi olan arasında bir sentez oluşturmak olmuştur. bu sebeple çinlilerin bilgelik anlayışı "içsel olarak bilgelik, dışsal olarak krallık" şeklinde özetlenebilir. avrupa felsefesinde platon'un görüşleri biraz benzer bu görüşe.
yuelin jin (金岳霖), çin felsefesini batılılara "sokrates felsefesinin farklı dereceleri" olarak tanımlamıştır.
felsefe yüzmektir. yüzünülen şey ise bilgi deryasıdır. o denizde sonsuz bir bilgi, sürekli olarak keşfedilme arayışıyla birbirlerinin üstünden kayar; bulmaya, bulunmaya çalışır. filozof ise sorduğu sorularla o bilgilere ulaşma çabasındaki kondisyonunu arttırarak aradığı bilgiye ulaşmadaki şansını yükseltir. aradığı bilgiyi bulma kesinliği yoktur lakin bulsa bile o bilgi beraberinde daha fazla soru getireceği için arayış asla son bulmaz.
felsefe beyin fırtınası yapmaktır.
cevapların kesinliği yoktur. herkesin düşüncesi ve olaylar karşısında sorduğu sorular, aynı durumlar ve sorular karşısında verdiği cevaplar farklılık gösterebilir. Hatta kişi sürekli olarak değiştiğinden aynı soruya yahut duruma bulduğu doğru cevaplar da zaman içinde farklılaşabildiği halde cevaplar doğru olabilir.
cevaplar ve sorular kişiye insanlığını hatırlatır.
felsefe karışıktır. felsefe müsveddedir. kimse onu çözebilecek hadde sahip olmadığından ona uğrayan herkes, onu sürekli olarak; düşünce, bilgi, sorular ekleyerek şişirir ve kendi menfaatlerine uyan bilgilere, yollara başvurup döngüyü devir daim eder. belki insan aklından farklı bir seviyedeki başka bir akıl felsefenin başka seviyelerini görüp bizim gördüğümüz seviyeyi göremiyor dahi olabilir.
Kullandığımız “felsefe” kelimesi, arapça “falsifa”nın değişmiş halidir. Asıl terim “Philosophia” yunanca iki kelimenin birleşiminden oluşur. “Philo” eki bir şeye duyulan sevgi anlamını katar. Örneğin çokça bilinen bir abd şehri philedelphia, (erkek) kardeş sevgisi anlamına gelir, bibliofil kelimesi kitap severleri tanımlamak için kullanılır. İşin asıl karışık Kısmı “sophia” Tarafındadır. Bu kelimeyle önceleri Savaşmak, resim, müzik, hatta marangozluk gibi herhangi bir konuda bilgi beceri sahibi olmaK kast edilirken zaman içinde günlük hayatta nerede nasıl davranacağını, konuşacağını bilmek ve ölçülü olmayı belirtmekte kullanılmış. Tevekkeli değil hoş, alımlı, oturmasını kalkmasını bilen kadınlar “sophisticated”, alengirli işler de “sofistike” olarak tanımlanır. Gerçi daha sonra “sofistler” yüce bilgiyi para karşılığı satıp eğip bükmeyi öğreterek kendisini de anlamını da ayağa düşüreceklerdir ama bu başka bir girdinin konusu. Zamanla “philosophia” da sofistike bir hal alarak doğru düşünme, akıl yürütme ve davranma bilgisi, bilgiye duyulan sevgiyi ifade eder hale gelmiş.
Antik yunan’dan sonra felsefeyi 17. Yüzyılda descartes “cogito ergo sum” diyerek bin yıllık uykusundan uyandırdı. Skolastik düşüncenin pençesinde kıvranmaktan kurtarıp akla dayandırılmış bilgi ile aydınlanmış bir çağı başlattı. Dönemin bilginleri bu rasyonel yaklaşımla silkelenip kendilerine gelmişlerdi ki empiristler boş durmadılar. Bilgi akla değil deneyime, deneye dayanır dediler. Aklı yok sayan bu düşünceyle tekrar kabuğuna çekilen felsefe 18. Yüzyılda kant’la tekrar uyandı. Kant, akıl-deney arasındaki bağı kurarak eleştirel kuramın temelini attı.
Böyle bir uyur bir uyanık hayatını sürdürmeye çalışan felsefe neyseki kant’ın ardından hegel’i, schopenhauer ve nietzsche’yi de uyandırdı.
önceki girdilerde belirtildiği üzere bir tanım yapmak neredeyse imkansızdır. çok genel bir ifadeyle, felsefenin ''var oluşun farklı alanlarına ilişkin sürekli bir gerçeklik arayışını, bu arayış için zihinsel bir faaliyeti'' içerdiğini söyleyebiliriz.
analitik gelenek felsefenin bu geniş faaliyet alanının sınırlarını daraltarak mantık ve dil çözümlemelerine indirger, ona sadece bilimin sözcülüğü görevini yapma rolünü verir. (ilk girdide bu görüşler çok iyi bir şekilde özetlenmiş)
analitik felsefenin çok önemli katkıları olsa da felsefeyi bu kadar dar bir alana hapsetmesi bence yersizdir. çünkü bilme ihtiyacı sınırsızken bilim çok kısıtlı bir bilgi alanında açıklamalar yapabilir. bilimin doğası gereği ilişemeyeceği bilgi kategorilerinde felsefeye -ve başka bilme şekillerine- ihtiyaç duyulacaktır.dolayısıyla insanın bilgi edinme çabalarını salt bilimin ilgilendiği sınırlı alana hapsetmek doğru değildir, çünkü bilim bilgi edinmenin belki en kesin ve güvenilir yolu olabilir ancak tek yolu değildir.
herşeyin dijitalleştigi sanayi sonrası toplumda (sanayi toplumunda da herşey mekanikleşmişti) felsefeye artık ihtiyaç olmadığı görüşü de bence isabetli değil. toplumsal değerlerin aşındığı, sosyal bağların zayıfladığı, devletin geri çekildiği ve sonuçta bireyin yalnızlığa itildiği bir düzende insanın soru sorma ve bunlara cevap verme ihtiyacı her zamankinden fazladır. insan hayatının anlamı nedir, var olmak nedir, zihin nedir, özgür irade var mıdır, mutlu bir yaşam neye göre belirlenir, gerçek nedir vb. sorularının cevabına her zamandan daha çok ihtiyacı vardır bugün bireyin.
felsefenin temeli eski yunan'da atılmış, modern ve en usta isimlerini ise almanlar vermiştir.
dünyanın en güçlü filozofları genellikle yunanlar ve almanlardan çıkmışlardır. neden mi? düşünce özgürlüğü .
tayyip erdoğan'ın türkçe ile felsefe olmaz demesinin arkasındaki mesaj ise işte budur, "bizde düşünce özgürlüğü mü var ki felsefe yapacaksınız la, gidin ki avm'nize koyarım şimdi sizin!" (bkz: gb)
türkiye halkı olarak yaşamımızın hiç bir alanına sokmadığımız bilimdir. şimdi felsefeye bilim dediğim için linç yiyeceğimi biliyorum. fakat konuştuğumu bilerek söylüyorum. sanırım ingilizce'den, matematik dersine kadar her alanda dünyanın en berbat lise müfredatına sahibiz. ve bu müfredattan bile genel sınavlarda sıfır çeken mallasştırılmış 300 bin genç var elimizde. ve her geçen yıl sayıları artmakta bu gençlerin. gençlere 2 satır bile fazla öğretmek için yaşamından ödün veren öğretmenlerimizi tenzih ederek söylüyorum ki, bu gençleri yetiştiren sığır ski gibi nice eğitimciye sahibiz. dediklerim hakkında hiç bir fikri olmayan da bir hükümete sahibiz. bakanlık ancak taşeron firmalara dahiyane ihaleler yaratmak peşinde koşuyor. asgari ücretin altında bir kölelik sistemiyle öğretmen çalıştırıyor. öğretmeninin asgari ücretle çalıştığını bilen genç neden yıllarca fakültelerde ömür çürütsün ki? torbacılık yapsa hayatı daha az riskli olur. limon satsa daha çok itibar görür daha fazla kazanır.
bizim lise felsefe müfredatı laf olsun müfredatıdır. bir kaç ilk çağ filozofu, en yüzeyselinden rönesans falan filan. haftada bir saat okulda okutuluyor mu? okutuluyor işte. oysa yaşam içinde somut soyut her şeyin bir diyalektik bütünlük ve karmaşanın içinde olduğunu insanlarımıza öğretmek çok mu zor? aile hayatından, iş ve eğitim hayatına kadar her şeyi yönetmenin müspet ve menfii yolları diyalektik baz alınarak anlatılamaz mı?
yukarıda son dönemdeki rezil hallerimizin felsefesini yapmaya çalıştım. aranızdan bazıları ''ne felsefe yapıyor bu herif'' diyebilir diye vurgulamak istedim. allahım ''felsefe yapmak'' başka hangi dilde aşağılama cümlesidir? sanmıyorum başka böyle bir kültür yahut kültürsüzlük olduğunu. ''edebiyat yapma bana şimdi'' diyenleriniz varsa burada bitiriyorum giriyi.
Felsefe sözcüğü köken olarak Yunanca φιλοσοφία seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum anlamına gelen "philia" ve bilgi, bilgelik anlamına gelen "sophia" sözcüklerinden türeyen terimin işaret ettiği entelektüel faaliyet ve disiplin.
hem felsefenin hayatın her alanında yapılabileceğini ve bilim dallarına yol gösterici olduğunu bilmeme rağmen hem de sözlüğün diğer sözlüklere göre kültürel seviyesinin daha yüksek ve yazarlarının daha okumuş olduğunu gözlemlediğim halde linç edileceğimi riske alarak diyorum ki:
bu kadar maddileşmiş bir dünyada belli soyut kavramları sahiplenerek hayatınızı yönlendiremezsiniz. insan genellikle kendi çıkarına göre hareket eder ve olaya göre farklı tutumlar alır. felsefi düşünce size somut bir dünyada soyut bir düşünce yapısı kazandırır ki bu yüzden çoğu filozofun toplumdan izole olması tesadüf değildir. ayrıca, felsefede hiçbir zaman kesin bir çözüm olmaması sıradan bir insanın felsefe yapmasını gereksizleştirir. antik yunandan günümüz modern toplumuna kadar filozoflar hemen hemen her konuda kendi içinde bile anlaşamamışlardır. dünyanın zengin tabakası da hayatı derinlemesine düşünmez, zengin ailelerin ilk jenerasyonu somut bir ticari zekayla öne çıkmış, torunları da atalarının mirasını sömürmektedir. günümüzde insanları yöneten siyasetçiler bile felsefi düşünen insanlar değil insanları yönlendiren hatiplerdir. alakasız olabilir ancak mustafa kemal atatürk'ün dediği gibi hayat oldukça basit bir felsefeye dayanmaktadır; ''galip olmak ve mağlup olmak''. o yüzden, varlığı ya da tarihi derinlemesine irdelemek ancak birincil ihtiyaçlarını karşılamış entel bir toplumun ihtiyacı olabilir.
not: bu giri, felsefenin gereksizliğinden ziyade materyalist bir dünyada soyut olasılıkları düşünmenin insanın hayatını idame ettirmesinde katkı sağlamayacağı iddiası taşımaktadır. tamamıyla kişisel bir görüştür.
antik yunan'da yapılanı epey yanlış bilgilere yönlendirse de, avrupa felsefesinin temeli olduğu için önemlidir.
örneğin antik yunan filozofları ciddi ciddi serbest düşüş hareketinin cismin ağırlığıyla ilgili olduğunu savunmuşlardır. ama oysa ki serbest düşüş hareketi yapan bir cismin hızını daha çok yüzey alanı belirler. aynı yükseklikten bırakılan 20 kg ve 40 kg kütleli cisimlerin yüzey alanları aynıysa ikisi de aynı sürede düşer.
işte galileo galilei, bu filozofların fizik hakkında söylediği her şeyi çürüttüğü için kilisenin büyük tepkisini çekmişti. zira kilise antik yunan felsefesini, özelikle de aristo felsefesini, resmi felsefesi olarak görüyordu. haliyle aristo felsefesinin çürütülmesi kiliseye saldırı olarak kabul edilmiştir.
buradan da aslında laiklik denen şeyin hem din hem de bilim adına en iyi seçenek olduğunu çıkartabiliriz. yahu sen kilisesin, senin ne işin olur felsefeyle. hobi olarak yine uğraş. ne bileyim meslek olarak yine uğraş da "aristo'ya saldırı kiliseye saldırıdır" noktasına gelmek için nasıl bir kafa yaşadın çok merak ediyorum.
not: felsefe, teoloji için kullanılışlı bir araçtır. lafım ona değil.
Bence günümüzde mantıklı olması için bilim ile harmanlaması gerek olan şey. Öbür türlü geçerliğini yitirmiş birçok görüş var ve bizim ülkemizde ve diğer ülkelerde inançlı din-bilimciler bunu bilimin ulaşamadığı yerlere koymakta bir beis görmüyorlar.
Bu da insanları yanlış yerlere yönlendiriyor. Felsefede yaptıkları çıkarımları istedikleri herhangi bir yere yerleştiren tiplerden uzak durun.