1. yönetmeni 'ın 2008'de mide kanserinden ölmesinden önceki 20 yıl içinde neden iyi bir film çekemediğinin kanıtı olan, başrollerinden ziyade, yan rolleriyle insanı hem geren hem de heyecanlandıran oscarlı film. ayrıca nun aralık ayında izlenecek filmler listesindeydi.

    1980 öncesi filmlerde aradığını bulamadığı için bu dönemden önceki bütün filmlere çöp gözüyle bakan biri olarak filmi beğendim. eski filmlere düşkün olanlar ise bayılacaktır, orası kesin. anekdotlar vereyim, çok uzatmayayım.

    - filmin başrolleri ( ve ) her ne kadar oldukça iyi olsa da, oscar heykelciğini filmdeki "rocky" karakterini canlandıran almış. young'ın gerçek hayatı ise çok kötü geçmiş. 5 kere evlenmiş, 2 karısı hayatını kaybetmiş. young'ın ölümü de çok hüzünlü: son karısı 'i silahla vurup ardından intihar ediyor. ölmeden önce schmidt'in intihar düşüncesi olup olmadığı bilinmiyor (halâ bilinmiyor, evet). evlerinde ölü bulunan çiftin hemen yanında ise, young'ın bu filmden aldığı oscar ödülü varmış. young'ın uzun süredir alkolik olduğu; alkolü birkaç kez bırakmasına rağmen, bu bağımlılığına tekrar tekrar geri döndüğünü okudum. filmi izleyecekseniz, bu notu da aklınızda tutun bence.

    - filmin geçtiği tarih tam olarak 1932. yani 'ın önce amerika'yı, ardından da bütün dünya'yı ele geçirdiği zamanlar. filmdeki zamana göre, hitler'in 1 yıl sonra almanya'nın tek hakimi olacağını düşünürsek, amerika'nın (ve tabii ki dünya'nın) o zamanlarda nasıl bir halde olduğu daha iyi anlaşılabilir. işsizlikten, parasızlıktan ve en sonunda da açlıktan ölmek, o zamanlar için olağan dışı bir şey değilmiş.

    - sinemada "30 yıl önceyi anlatma" ile ilgili bir şeyler okumuştum. çekilen bir film en az 30 yıl önceyi anlatıyorsa (bu anlatımın merkezinde o zamanlara özlem de olabilir, "ne kötü zamanlarmış be?" fikrini oluşturma amacı da; fark etmiyor), seyirciyi içine çekmesi daha kolay oluyormuş. sanırım bu noktada set yapımı ve maliyetlerin de etkisi var. gerçekçilik düşmeye başladıkça, görsel efektler ve özellikle çekilen setlerin yapım aşamasında harcanan para da artıyor. tabii, bunun şimdiki zaman üzerinden değerlendirilmesinde çok fazla istisna görebiliriz.

    - jane fonda'nın bundan daha güzel görünebileceği bir film olduğunu düşünmüyorum. filmde 32 yaşında. en domuşuk haliyle bile ışıl ışıl parlıyor. sahne hakimiyeti de müthiş. keşke gırla estetik yaptırıp ne idüğü belli olmayan bir hale sokmasaymış kendini.

    - 2011'de kanserden ölen michael sarrazin'in ile olan benzerliği harika. sık sık gözümün önüne sewell geldi. keşke sewell'i de bu denli çarpıcı bir rolde görebilsek ( hariç). sarrazin'in bir de (bkz: )'yu canlandırdığı dizi bölümü var. ama çok heyecanlanmayın; çocuklar için eğitici bir dizi olan 'ün 1 bölümünde poe olmuş.

    - filmin kronolojik olmayan anlatımı izleyiciye merak pompalatıyor. uyarlandığı roman bu kadar sürükleyici olmayabilir. karakterlerin öncesi ve sonrasının romanda olduğunu okudum yorumlarda. filmi beğenenler romana da bir göz gezdirebilir.

    - sarrazin bir röportajında "film rusya'da gösterime girdiğinde, ruslar bunu müthiş kullandılar. tam bir anti-amerikan propagandasına çevirdiler." demiş. ayrıca filmin 1969'da amerika'da, 1970'de fransa, danimarka, italya gibi avrupa ülkelerinde ve 1971'de sırbistan'da gösterilmesine rağmen, bizde 1972'de vizyona girmesi korkunçmuş.

    - jane fonda bu film için "bu filmde rol aldığım için hayatım değişti" demiş. ayrıca filmden o zamanın parasıyla 400 bin doları da cukkalamış. o dönem için oldukça büyük bir para oluyor bu. bir de, oscar mevzusu var, onu da yazayım: film gösterime girdikten sonra, amerika'daki hemen hemen bütün sinema eleştirmenleri fonda'nın oscar için en büyük aday olduğunu yazmış. ama 1970 oscar ödülleri'nde "en iyi kadın oyuncu ödülü"nü filmindeki rolüyle 'e kaptırınca, önce herkes çok şaşırmış. sonra ise, fonda'nın aynı yıl içinde bir askeri üssün oldukça yakınlarında kafası çok güzel olarak tutuklanmasından dolayı ödülü kaybettiğinde hemfikir olmuşlar. fonda ise, halâ hakkının yendiğini düşünüyormuş (1972 ve 1979'da 2 oscar kazanmış sonradan).

    benim gibi eski filmlere karşı ön yargılı biriyseniz, izlemek için biraz çaba göstermeniz gerekiyor. izleyip zevk almak için evde beni rahatsız edebilecek her şeyi iptal ettim (telefonu kapattım, kapı zilinin kablosunu çıkardım, kedilere filme başlamadan hemen önce mama verdim). böyle bir ortamda bile yer yer sıkıldığımı söyleyebilirim. gene de filmin senaryosu oldukça güzel. sadece bir dans yarışması değil, aslında her gün hayatta kalma mücadelesi veren hepimizin aynadaki yansımalarını izliyoruz. bu yönünü çok beğendim. keşke pollack bu anlatımını sonraki filmlerinde de sürdürebilseydi.

    eski filmciler zaten izlemiştir ama eğer gözlerinden kaçtıysa, kesinlikle izlemeliler.

    afiş

    fragman

    edit: yazım şekliyle ilgili sorun oluşmuştu. onu düzelttim.
    #64548 lake of the hell | 7 yıl önce (  7 yıl önce)
    1film