david lynch'in senaryosunu yazıp yönettiği 1984 yapımı ve denis villeneuve'ün yönettiği 2021 yapımı filmlerin ortak adı. villeneuve, blade runner 2049'dan beri 3-4 yıldır mağarasındaydı. geri dönüşü güzel olmuş ama peter jackson'ın yolundan gidip frank herbert'ın serisinin ilk romanını parçalaya parçalaya çekecek gibi görünüyor. "2 bölümde bitiririz" diyordu ama 3 ve 4 bile olabilir bence.
yeni filmi izlemeyi ertelemiştim. lynch'in halâ bol bol övülen filmini de izlememiştim. ikisini üst üste izleyerek hem ilk romanı hafızamda netleştirmek istedim hem de 2 film arasındaki neredeyse 40 yıllık farkları net bir şekilde görebileyim diye düşündüm. gözlerim yerinden çıkaydı da lynch'inkini izlemeyeydim. "dönemine göre rererö" diye diye 40 yıl beynimizi kemirmişlar be. eraserhead ve the elephant man'in olumlu eleştirilerinden başı dönmüş lynch de kafasına göre çekmiş. henüz 15. dakikasında "lynch'in acemilik eseri olabilir bu anca" diye düşünmüştüm, filmin sonunu da zor getirdim zaten.
not: iki filmle ilgili de baya yazdım. spoiler olup olamayacağını da kestiremedim. en azından ilk romanı okumuş olanlar girdinin bundan sonraki kısmını okusa daha iyi olabilir. iki filmi de izlediyseniz, zaten sizin için spoilerlık bi' şey yok aşağıda.
lynch'in yaratmaya çalıştığı evrendeki gezegenler bile villeneuve'ün yaratımından çok farklı. kaitan olmuş satürn, yeni filmde ise durum bu . holtzman shield mevzusu da tam bir epic fail. villeneuve, kalkanın nasıl delinebileceğini, seyirci böyle bir şeyle ilk kez karşılaştığı anda apaçık gösterirken, lynch kalkanlı caladanlıları birer transformers yapmış. görsel efekt mevzularına girersek lynch'i daha çok eleştiririm ve bu haddime değil. romanın işlenişine geçeyim, ki bu noktada lynch'in herbert'tan değil, tamamen kendi hayal gücünden esinlendiğini düşünmekteyim.
lynch, dune'u filmleştirirken "ben kafamda yarattığım dune'u çekeceğim, herbert'ın yarattığını değil" diye düşünmüş olmalı ki, ne caladan ne giedi prime romandakine benziyor. lynch'in vermek istediği mesajın "dune hepinizin içinde, sadece yazılan değil" gibi kof bir sınıra çekilebileceğini düşünmüyorum tabii. bunun yerine, lynch serinin en az 1 romanını okumuş olanların anlayabileceği ayrıntıları kendi hayal gücüyle birleştirip ortaya koymuş. böylece ne herbert'ı ne de dune'u bilen seyirci, film vizyona girdiği gibi sinema salonunda izlerken "bu nasıl bi' saykodelik kafa yaae?" diye düşünmüş olmalı. zaten lynch'in "master of surrealism" etiketini almasında dune'un da yeri büyük. baharat kafası, kehanetler, imgelemler, neyin gerçek neyin imgelem olduğu belli olmayan izdüşümler derken, aslında herbert'ın dune'unu değil, lynch'in hayal gücünü izlediğinizi unutuyorsunuz. bu dediğim dune hakkında bir şey bilmeyen seyirci için geçerli. filmin dune'dan esinlendiğini bilen ve seriyi okurken hayal ettiklerine benzer bir gerçeklik görmek isteyen seyirci için bu saykodelik bulamaçın önemi, lynch'in, herbert'ın yaratımına yaklaşmasıyla bir anlam ifade edebiliyor. paul-chani ilişkisinin lynch'in gözünden sadece cinsellik olarak iletilmesinin hatalı olduğunu da bence sadece seriyi okumuş olanlar bir argüman olarak ortaya atabilir. diğer taraftaki seyirci zaten bunun romantik bir ilişki olduğuna hemen inanmıştır. özetle; lynch, dune'u bilmeyen seyirciyi kapı dışarı etmiş, "benim kitlem siz değilsiniz" demiş ama özellikle serinin ilk kitabının etkisini yıllarca üzerinden atamamış olan okurların herbert tarafından zihinlerinde oluşturulan evreni de elinin tersiyle iterek kendi bildiğini okumuş. burada bir tutarsızlık var. villeneuve, kendi dune'unda, seriyi bilmeyenlere her şeyi bilal'e anlatır gibi oldukça kötü bir romantizm ve hollywood etkisiyle anlatıp kitlesini genişletirken, herbert hayranlarını önemsememiş; lynch ise hem genel seyirci kitlesini kapı dışarı etmiş hem de hayranların okuduğundan farklı bir evren çizmiş. villeneuve'ün bakış açısı hollywood modernizmi ve popülizmine sırtını dayasa da, öyle ya da böyle tutarlı görünüyor bana ama lynch'in ne ak ne de bok diyen anlatımını lynch hayranlarının bile çözümleyebileceğini düşünmüyorum.
villeneuve, kurgu açısından lotr ve the hobbit benzeri bir seri inşa etme yolunu açmış gibi görünüyor. ilk dune filmini lynch çekmemiş olsaydı, bu serinin çok daha önce çekilebileceğini düşünüyorum. '90'larda başlanıp şimdilerde sonunun getirilmesi beklenen efsane bir seri olabilirdi elimizde. bu fırsatın kaçtığını düşünmekle birlikte, günümüzün ve geleceğin teknolojik imkanlarını hesap edince de, dune serisinin ufuk açıcı teknolojik ayrıntılarını şaşaalı bir şekilde izleyebilecek olmamızın olasılığı güçleniyor. 1984'te 40 milyon dolar gibi devasa bir bütçeyle çekilen lynch dune'u ile pandemi koşullarında 165 milyon dolara mal edilmiş villeneuve dune'u arasında sadece görsel efektler açısından değil; kurgu, oyunculuklar, hikaye gelişimi, can alıcı sahne sekansları açısından da korkunç farklılıklar var. francesca annis'in berbat mimikleri ve abartılı tepkileri paul-jessica ilişkisi hakkında hiçbir şey öğrenememize yol açarken, 1993'te beyin tümöründen hayatını kaybeden richard jordan'ın oldukça yüzeysel oyunculuğu da duncan idaho gibi aşmış bir karakterin silikleşmesine neden olmuş. 2012'de vefat eden paul l. smith'in canlandırdığı, ekrandan taşarcasına karikatürize edilmiş "rabban the beast"'i ve sting'in ana karakterlerin bile önüne geçen feyd'i lynch'in hayal gücünün ne kadar geniş olabileceğini gösteriyor ama herbert'ın yaratımıyla birlikte düşündüğümüzde temeli çarpık ve alakasız ayrıntılar olmalarını engellemiyor. yan karakter cenneti olan herbert'ın dune'unun lynch'in elinde ana karakter yoksunluğuna itildiğini düşünüyorum. zaten kyle maclachlan'ın başrolü de fazlasıyla eğreti ve üzerine oturmuyor hiçbir sahnesinde. 15 yaşında olması gereken karakter 25 yaşından küçük göstermiyor ve davranmıyor. jessica sanki annesi değil, eşi gibi. neresinden tutsam elimde kalıyor film ya, daha fazla eleştirmeyeyim.
önce serinin en azından ilk kitabını okuyun, ardından istediğiniz filmi izleyin bence. eğer serinin tamamını okuduktan sonra beyazperde yolculuğuyla ilgilenmek isterseniz, aşağıya birkaç öneri bırakayım; onlardan ilerlersiniz:
- frank herbert's dune (2000): 3 bölümlük mini dizi. william hurt ve alec newman gibi iyi isimler var kadroda. 2 emmy ödülü de var dizinin. kostümlere ve görsel efektlere pek takılmazsanız, genelde ilk kitabı odağına alan bu diziyi izleyebilirsiniz.
- children of dune (2003): serinin 3. kitabının 3 bölümlük mini dizi uyarlaması. james mcavoy ve susan sarandon da kadroda. oyunculukları deli gibi eleştirilmiş bir dizi bu ama herbert'ın romanına doğrudan bağlı kalmasıyla da takdir edilmiş.
- jodorowsky's dune (2013): alejandro jodorowsky'nin lynch'ten yaklaşık 10 yıl önce çekmeye yeltendiği ama başaramadığı filmin belgeseli. kendisi filmi 14 saat olarak çekeceğini de sonradan açıklamış. tabii ki bunu da başaramamış. görsel efekt dizaynından herbert'ın dune'unun ne ifade ettiğine kadar serinin çözümlemesini de yapan müthiş bir belgesel bu. önce 6 romanı okuyup ardından izlemek lazım. ben merakıma yenik düşüp ilk yarım saatini izlemiş, ardından "seriyi okumam lazım" diyerek devamını getirmemiştim.