Page 23 - kulzos dergi - Sayı 2
P. 23

sinema

         DAS WEISSE BAND                                     1989 yapımı Yedinci Kıta, travmatik ve izlemesi
                                                             güç olması yanında, Michael Haneke’nin de ilk
                                                                        filmi olma özelliğini taşıyor.

        Türkiye’de  Beyaz  Bant  adıyla  gösterilmiş
        2009 yapımı film, Haneke’min en iyilerinden.          DER SIEBENTE
        Bittikten sonra boşlukta hissettim bir süre kendimi. Aslında çok
        tanıdık bir hikâye olmasına rağmen yönetmen Michael Haneke
        olunca malum insan kendini duygudan duyguya sürüklenirken
        buluyor sürekli.
        Film Festivali’nde, Altın Palmiye ödülünü aldı. Filmde yine  KONTINENT
        Üzerine saatlerce konuşabileceğim bir film. O yüzden
        nereden başlayacağımı bilemediğimden filmle ilgili bir
        kaç not paylaşayım önce. Film yine ödüllü. 62. Cannes

        Haneke’nin gözdelerinden Susanne Lothar var. Hayatta olsaydı
        yine Haneke’nin kıymetlilerinden Ulrich Mühe’de filmde yer
        alacaktı. Film siyah – beyaz ve 144 dakika.          Gerçekle yüzleşmek ya da yüzleşmenin yaratacağı ağır travmayı
                                                             yaşamak için Haneke sinemasını izlemek yeterli sanırım.
        Gelelim konusuna. Film 1913 Almanya’sında bir köyde geçiyor.
        Bu köy, ege kıyılarında, hepimizin yerleşmek istediği türden,   Gerçekler sarsıcıdır ve herkes gerçeği kabullenecek kadar
        sıcakkanlı köylülere sahip bir köy değil ne yazık ki. Bu köy aslında   cesur değildir. Gerçekten cesur olanlar ise bu dünyanın farkında
        tepeden tırnağa muhafazakâr ve ahlaki çöküntüde olan gerçek   olanları ve kazananlarıdır aslında. Her şey oradan göründüğü
        bir köy. Köyde sürekli bir takım gizemli olaylar gerçekleşiyor ve   gibi değildir çoğu zaman ve Haneke’nin ilk sinema filmi “Yedinci
        her şeyin üzeri alışılmış bir sıradanlıkla ustaca örtülüyor. Klasik   Kıta” tam da bu gerçekle yüzleştiren depresif bir film. “Neyin ne
        üç  maymun    hikayesi.                              kadar farkındayız?” sorusunun yanıtını Haneke’nin sert üslubuyla
        Herkes  her  şeyi  bilirken                          izleyiciye sunan ve her sahnede aydınlanma yaşatan ama bu sırada
        aslında, hiç kimse bir                               psikolojik zaaflarımızla kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan
        şey bilmiyormuş gibi.                                bir başyapıttır. İkinci kez izlemek istememe rağmen başarabilir
        Ahlaksızlığa,  şiddete,
        yalana göz yuman ve                                  miyim bilmiyorum. Filmin sonunu tahmin etmeye başladığımdan
        umarsızca   hayatlarına                              sonrası ise benim için biraz zorlayıcıydı çünkü yaşananları hiç
        devam eden köylüler.                                 yadırgamadım.
        İçlerindeki bir kaç ahlaklı
        insanın akıbeti de ne yazık
        ki malum.
        Yazının bundan sonrası
        spoiler içerebilir.
        Film,       çocuklarını
        eğitmeye(!)  çalışırken
        onları  büsbütün  bir
        çıkmazın içine sokan,
        onları hırpalayarak ıslah
        etmeye çalışırken bütün
        masumiyetlerini   yok
        eden ahlaksız ve kötü insanların hikâyesi. Ama Haneke bunu
        öyle ustaca ve yine öyle dozunda bir acımasızlıkla yapıyor ki
        üzülemiyorsunuz bile bazı sahnelerde öfkeden.
        Mastürbasyon yapan yeni yetme oğlunun gece uyurken
        ellerini bağlayan bir din görevlisi, kendi kızına tecavüz eden
        bir doktor baba ve tüm bunlar olup biterken bunları bilip de
        bilmeyen insanlar. Çoğu sahnede sizi kapının önünde bırakan
        ve içeride olanları bilinçaltınızın  dehlizlerine  teslim eden bir
        yönetmen. Farklı bir çok olay ve karakter üzerinden çocukların
        masumiyetini nasıl öldürür, içlerinde uyuyan karanlığı nasıl
        uyandırırız üzerine nefis bir anlatım.
                                                             En çok “çocuklarının geleceği” için karar vermek zorunda
        Beyaz kurdelenin çocuk masumiyetini simgelemesi gerekirken,   kaldıkları  bölümden  etkilendim.  Bir  ebeveynin  hayatı  boyunca
        aslında yetişkin acımasızlığına dem vurması sonrasında yine   alacağı daha zor bir karar olabileceğini sanmıyorum.
        izleyiciye bırakılan bir final. Bu finalde, zihnimizde kendimizden   Özetle  travmatik,  izlemesi  güç  ve  konusu  gerçek  bir  hikâyeye
        ne kadar tiksiniyoruzla eşdeğer bir son yaratma. Eziyet gören   dayanan Haneke eseridir. Ayrıca Duygusal  Buzlanma (Kent)
        tüm o  çocukların belki  de yıllar  sonra Hitler’in  yarattığı  “o”   üçlemesinin de ilk filmidir.
        savaşın en acımasızları, katledenleri olacak olmaları.
                                                             Üçlemenin (Vergletscherung trilogie) diğer iki filmi de “71
        Her Haneke filmi gibi bunu da üzerinden zaman geçtikçe daha   Fragmente Einer Chronogie Des Zuffals” ve “Benny’s Video”dur.
        çok sevdim, seviyorum.
                                              @anarsist sirin
                                                                                                     @anarsist sirin




                                                                                                        21
   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28