Page 22 - kulzos dergi - Sayı 2
P. 22

sinema
























          MICHAEL HANEKE







                   İnsanın kusurlu ve kötü olduğuna inanan ve bunu gözümüze sokmaktan çekinmeyen bir dahi.

        Bir acayip adam. Kimileri için sadece “tekinsiz” filmler yapan   dışavurumunu  canınızı acıtarak hissettirir size. Bu acı mental
        bir yönetmen, benim içinse insana dair analiz ve tespitleriyle   olduğu kadar gerçek ve güçlüdür de. Zaten her Haneke filminden
        harikalar yaratan bir sinema filozofu.                sonra yorgundur izleyici. Bu yüzden empati yoksunları anlamakta
                                                              güçlük çekerler Haneke sinemasını, empatikler ise acıdan
        Bu kadar çok sevmemin nedeni belki de hepimizin içinde varolan   kıvranarak “Haneke” olurlar ve her Haneke sever aslında biraz
        ancak yüzleşmeye korktuğumuz karanlık taraflarımızı büyük bir   da karanlıktır.
        ustalıkla ortaya dökmesi ve bizlere kaçacak yer bırakmamasıdır.
        Her filmi bende derin izler ve zihnimde yıkıcı sahneler bırakarak   Saklı’da (Cache), burjuvanın yozlaşmışlığını tüm çıplaklığıyla
        sonlanır, üzerinden zaman geçtikçe değerlenir ve güçlenir.   döker ortaya. Kapitalizm eleştirisinden yabancılaşmaya uzanan
                                                              aralıkta büyük bir çelişki bekler yine izleyiciyi. Görünenle aslında
        Haneke öyle bir yönetmendir ki, sizi koltuğunuzdan kaldırır   olan üzerinden iyi ve kötüye varır. Yine imza sahnelerinden
        ve o “yıkıcı” sahnelere dahil eder. Artık  yalnızca bir sinema   birisiyle filmi hafızalara işler.
        seyircisi değil aynı zamanda kendi hayatınızı ekrandan izleyen
        bir oyuncusunuzdur da. Sizi rahatsız edenlerle yüzleşmenin,   Bana göre olgunluk dönemi eserleri olan Beyaz Bant (Das
        acımasızlığın,  kentli  ikiyüzlülüğünün,  yabancılaşmanın,  Weisse Band) ve Aşk’ta (Amour) tüm birikimini ortaya koyar
        yalnızlaşmanın, duyarsızlaşmanın, ölüm ve yaşamın yani aslında   Haneke.  Aldığı  psikoloji  ve  felsefe  eğitimleri  yönetmenliğini  bir
        salt ve acımasız gerçeğin sinemadaki karşılığıdır Haneke. İnsanın   üst seviyeye taşıyan en önemli etkenlerdendir kuşkusuz ancak
        kusurlu ve kötü olduğuna inanan ve bunu gözümüze sokmaktan   “yönetmen” olmadaki başarısı aynı zamanda yeteneğinin ve
        çekinmeyen bir dahidir. Derdi üzmek değil rahatsız etmek ve   detaycılığının da bir sonucudur. Ve Haneke tüm bu yetenekleri
        bunu iliklerimize kadar hissettirmektir. Titiz ve detaycıdır. İşine   ve birikimiyle karşımızdadır bu iki enfes filmiyle. Alt metinlerde
        şık olduğundan mütevellit, aşık olduğum filmlerin yönetmenidir.  aslında hep insanın kusurlarına odaklanan yönetmen, farklı
                                                              psikolojik ve sosyolojik çözümlemeleriyle, “insan”ı bir üst çizgide
        Duygusal  Buzlaşma  üçlemesinden  filmi Yedinci  Kıta’da (Der   aslında içindeki masumiyetle de ele alır. Beyaz Bant’ta aslında
        Siebente Kontinent) dünyanın en acımasız empatisiyle ruhlarımızı   yıllardır irdelediği “İnsan neden kötüdür” sorusunu net bir şekilde
        koşulsuz  bir  acıya  teslim  eder.  Gördüklerimizle  baktıklarımız   yanıtlarken, Aşk’ta da insanın özündeki iyiyi ve son dokunuşta
        arasında gerçek  bir kopuş  olduğunu öyle ağır bir dille aktarır   nasıl karanlık tarafa geçtiğini açıklar.
        ki, son sahnedeki kara kutunun aslında biz olduğumuz gerçeği,
        idrak ve yadsıma arasında geçen zaman kadar ağır ve derindir.   Adeta Çehov’un “Eğer sen kusursuz olsaydın, başkalarının
                                                              kusurlarını bulup çıkarmaya bu kadar meraklı olmazdın.”
        Benny’nin Videosu’nda (Benny’s Video) bir başka tutarsız   cümlesinin bir yansımasıdır eserleri. Tüm o steril hayatlarımızın
        yanımızı ezer Haneke; vicdanımızı. Bu kez ilkel benliğimizin ve   bir anda nasıl kaotik ve paranoyak bir hale büründüğüne tanık
        dürtülerimizin eline geçmiştir varlığımız. Ve masumiyet kaybolur   oluruz kusurlarımız ve zaaflarımız yüzünden.
        bir çocuğun sessiz çığlığında.
                                                              Nietzsche’nin de dediği gibi “Eylem ve vicdan genellikle
        Şato’da (Das Schloss) Kafkaesk ayrıntılar ile yarattığı bu   uyuşmazlar. Eylem, ağaçtan ham meyveleri toplamak isterken,
        uyarlamayla selamlar  Franz Kafka’yı.Tıpkı  Kafka gibi o da   vicdan  onları gereğinden  çok  olgunlaşmaya  birakır,  ta ki  yere
        yarım bırakır eserini. Bu aslında Kafka’ya duyduğu saygının bir   dökülüp  ezilinceye  kadar.”  Haneke  sinemasının  karakterlerinin
        yansımasıdır. Onun yarattığı eseri değiştirmeyi hiç düşünmemiştir.   ortak özelliklerindendir bu çelişkili ruh hali.

        Ölümcül Oyunlar (Funny Games) ile gençliğe göz kırpar.   Michael Haneke, film yapmadaki amacını şöyle dile getirir:
        Seçimlerimizi, kararlarımızı sorgulatır ve hastalıklı zihnimizi   “Sinema bir eğlence aracı değil, sanat dalıdır.” O yüzden Haneke
        daha da delirtir iyi – kötü metaforlarıyla.           sineması sizi eğlendirmez. Eserleri sindirip içselleştirdikten
                                                              sonra vardığınız nokta ağır ve eleştirel sanat eserleridir.
        Piyanist (La Pianiste) ile özellikle kadın izleyiciyi hedef alır   Sonuç olarak; Haneke huzursuz seyirler diler...
        bu kez. Annelik kavramının  altını  deşerken  bir yandan  da
        “kadın”ın toplumsal ve bireysel gel – gitlerini, cinsel dürtülerinin                         @anarsist sirin


               20
   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27