Sunum cesidi olan poşet çay 1904 yılında ABD'de bulunmuştur, o dönemde bazıları bunu son derece saçma ve boş bir icat olarak görmüştür. Bu fikirse satıcı tarafindan musterilere tadimlik ve numune amacli ufak posetlerde verilen çaylardan çıkmıştır. Ayrıca İngiltere'ye resmen girişinden önce çay kaçak yollardan temin edilip sadece erkeklerin girmesine izin verilen kahve dükkanlarında el altından satılıyormuş
evlilik programlarında, taliplerle ilk diyalog çay ile başlardı yakın zaman gündüz kuşağı tv programlarında. bundan dolayı adeta hayra uzanan bir köprü, sevenleri kavuşturan bir büyük, bir çöpçatan, bir iç ısıtan, bir aile kurucu olma vasfı da kazanmış anlamlı sıcak içecek.
hissediyorum sözlük, şu an bir köşede 3. kuşak bir çay evinde güzellemesi yapılıyor bu içeceğin...
söze nasıl gireceğinizi bilmediğiniz durumlarda hayatınızı kurtaracak bahanedir.
vakti zamanında büyük sanayi sitelerindeki dev işletmeleri, kobileri, bazen kamu kurumlarını bazen de tarlalarda çalışan çiftçileri ziyaret etmemizi gerektiren bir iş aldık. aylar sürecek bir işti; onlarca farklı iş kolu ve insanla muhatap olmamız gerekiyordu. İçe kapanık ve utangaç biri olduğumdan epey korkuyordum aslında. Ve fakat edindiğim ilk büyük deneyim şu oldu: Sana sunulan çayı iç! Biz Japon ya da çinli değiliz, ne alaka değil mi? Değilmiş! Çay, bu tanışık olmadığınız birbirinden oldukça farklı insanlarla iletişim kurmanız için anahtar rolü oynar. Çay içen insana "bizden" gözüyle bakarlar. Belki büyük işletmelerde kahve de aynı işlevi görürdü, bilmiyorum, fakat çay girdiğiniz her kapıda söze başlamanızı sağlayacak tek ortak araçtır. "ne içersiniz" diye sorulduğunda "çayınız varsa içerim valla" demeniz aradaki soğuk dağları eritir, iki taraf da gevşemeye başlar. Hele de küçük sanayi işletmelerinde ya da çiftliklerde sizin karşınızda gerim gerim gerilen insanları rahatlatmak istiyorsanız, onlardan bir bardak çay istemeniz yeterli olacaktır. O zamanlarda edindiğim alışkanlık hala devam eder. Geçen yıl bir göçebe roman çadırında (göçebe romanlara çok nadir rastlarsınız, neredeyse hiç kalmadılar artık ve içine kapalı topluluklardır, size her zaman mesafeli davranırlar) semaverde çay demlediklerini görüp usulca sokulmuş ve geceye kadar o çadırda misafir edilmiştim. Benim gibi keyifle çay içen birini hiç görmediklerini ve her zaman benim için çay demleyebileceklerini söyleyip kucaklayarak uğurladılar beni. içtenlikle, sıcak bir gülümsemeyle, karşınızda oturan insanlara göstereceğiniz saygıyla birleşirse bir bakdak çay her engeli aşabilir. Çay böyle bir şeydir işte...
Kişi başı çok fazla tükettiğimiz için rize de üretilenin bize yetmediği bundan dolayı ithal de ettiğimiz ürün. Başlıca tiryakileri arasında şahsım da vardır.
çeşitli bitkilerin yapraklarının, çiçeklerinin, köklerinin, gövdelerinin, kabuklarının, tohumlarının kaynatılmasıyla veya haşlanmasıyla elde edilen bir içecek türüdür.
maalesef demlemeyi bilmediğimiz içecek. çok üzülüyorum.
ülkece çaya bu kadar düşkün ve de dünyanın önemli çay üreticilerinden olduğumuz halde, iyi çay demlemeyi de, sunmayı da bilmiyoruz. alt tarafı çay, ne kadar zor olabilir ki taze ve mis kokulu bir bardak çay sunmak! ama biz zaten her şeyi baştan savma ve kalitesiz yapmaya alışmışız, huyumuz bu. ödümüz kopuyor birazcık yaşam kalitemiz yükselir diye. yok, başaramayacağız biz.
Samimiyettir. Şirketlerde olmayandır. Hele ki çalıştığınız şirketin ana dili plaza dili ise orada çay diye bişey olamaz. Nerde kardeşim bir çay içirtmediniz.
O zaman size bir double sütlü caramel macchiato yapıyorum Hüsnü bey diyen bir Merve su yerine. Çay vereyim de keyfin yerine gelsin aslan parçası diyen bir Hüseyin abiyi tercih ederim.
gereksiz yere abartılmış içecek. her edebi lafın içine sokulmazsa da çatlayacak sanki. bu zamana kadar çay mı vardı? hep bir hava peşinde bazı insanlar.
japon kültürüyle ilgili bir dersimizde türkiye'de geçici olarak hocalık yapan bir japon hocamız derse çay seremonisi ile başladı. en az 10 ders çay seremonisine ayrıldı. tabii ki çoğu kişi (ben de dahil olmak üzere) bu konunun çok gereksiz olduğunu ve sadece meraklıların öğrenmesi gerektiğini düşünüyordu.
neyse çay seremonisi dersleri bitti. diğerlerini bilmiyorum ama japonya'dan "çay seremonisi var gelir misin?" deseler "gelirim" demeye cesaret edebilecek kadar çay seremonisi öğrendim.
işte dananın kuyruğu da orada koptu zaten.
"ne işe yarayacak lan çay seremonisindeki oturma düzeni ve çay seremonisi davranışları?" derken iş saygı dili ve iş kültürü öğrenmeye gelince o çay seremonisindeki her şey teker teker karşımıza kimonolu adamlar yerine takım elbiseli adamlar olarak çıkmaya başladılar.
demek ki japon kültürünü öğrenmek için japonya'nın her şeyini bilmek gerekli diye düşündüm o an işte...
"egzotik bir tören" diyeceğimiz bir şey adamların iş yaşamının tam kalbinde...
Sıcak ve soğuk içilendir. Çay soğudu diye lavaboya dökeriz. Gider marketten ice tea alırız. Soğuyan çayı buzdolabında saklayıp, biraz limon ya da neyli isterseniz bir şişeye koyup ice tea olarak değerlendirebildiğimiz muazzam lezzettir.
yumulu avucunda bir korku:düşer para.. az ekmek,bir tutam çay, sonra küçük bir şişe yakacak ispirto şişede parmak kadar ve çok yaşlı bakkal,sabah,kenar mahalle.
annesinin herhalde bir gaz ocağında kaynatıvereceği.. ve katıksız ekmek.. içecek sevinerek okula yetişecek biraz çay soğuklarda.. ne kadar acı şu dünya
bir zamanı yeniler, bir gün o da bize benzer kalır uzaklarda o dertli anne. neden bazı şeyleri pek çabuk unuturuz çünkü o apartmanlar o evlerin yerinde.
raflarda satılan en güzel çaylardan biri çaykur'un tiryaki çayıdır. ancak bizim evde asla tek demlenmez bu çay. ne olursa olsun içine bir iki mama kaşığı seylan/kaçak çay ile iki şeker kaşığı tomurcuk çay atılır. bu karışıma alışıldığı zaman ise başka yerde çay içemez hale geliyor insan ister istemez.