"necatigil, yeni bir elbiseyi giymekten tedirgin olurmuş. dilermiş ki, biri onu giyip eskitsin, o eskiyeni giysin. yeni elbise giydiğinde, herkes ona bakıyor, yoksullar imreniyor diye düşünürmüş. necatigil, herkesin takım elbiseli, kravatlı olduğu bir hayatın içinde doğdu, yaşadı, öldü.
şair necatigil'in hep yeni elbiseleri oldu oysa. şiirleri yaşamın üzerine geçirilen yepyeni giysilerdi. bunları deli gömleği sanmasınlar diye inanılmaz bir çaba gösterdi. bırakın dizeleri, virgülün yeri değişse şıklığın pespayeliğe dönüşeceği kaygısıyla, hatta çılgınlığıyla, sözcüklere terzilik yaptı. eskimiş sözcükleri eprimişliğinden kurtarmak için alt-üst ediyor, düğmelerini değiştiriyor, yağlanmış yakasını (mazmuna dönüşmüş imgeyi) çitileyip duruyordu. birinci'den başka sigara içmedi. ağzında birinci'yle öldü. şiirlerine, has tütün kokusu sinmişti.
...
şairler, meyvenin içindeki çekirdek gibi yaşamın içindedirler.
şairler yeni giysileri sevemediler."
“Bizi biz eden kaçışlardır, kenara çekilişlerdir. Kalabalıkların ortasında kendi yalnızlığını sürdürüp bir kozayı olgunlaştırmaktır. Bütün çalışmalar yalnızlığı gerektirir.”