makineleşmiş üretime geçmeden önce işler kol gücü gerektirdiği için evde çalışan tek kişi erkekti ve tüm ailenin geçim masrafları aileye verilirdi. fakat makineli üretime geçildiğinde artık üretimi gerçekleştirmek bir tuşa basmaktan ibaret bir hal alınca kadın da üretim sürecine dahil oldu. fakat kadının ücreti sadece kendi sattığı emek gücünün karşılığı iken erkeğinki evin ortak giderlerini ve çocuğun giderlerini de kapsar nitelikteydi. yani kadın ve erkek toplumsal üretiim alanında aynı işi yapmalarına rağmen aldıkları ücret farklı idi. bu noktada sistem, sömürü yasaları ile hem kadını hem erkeği sömürmüş ama aynı zamanda erkekle aynı işi yapan kadını toplumsal anlamda erkeğin özel mülkü olan ailenin bir parçası olarak gördüğünü de bu biçimde göstermiştir. marksist feminizmin beslendiği nokta burasıdır. yani pratikte kapitalist sistemin yasal ve toplumsal eşitsizlikleri ile mücadele eder ama temeldeki mücadelesi özel mülkiyet ve sömürücü kapitalist sistem karşıtlığıdır. bu noktada marksist feministler sınıf mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. (bkz: marksizm)