1997'de istanbul'da feyzi ocak ve maksim kırıkoğlu tarafından kurulmuş, 2005'te satışa sunacakları ilk albümleri stranded hate 'e kadar birçok büyükşehirde (istanbul, ankara, izmir ve tabii ki eskişehir) verdikleri konserlerle adlarını underground metal camiasına çivi gibi çakmış, son albümleri olan carpe mortem 'den beri 8 yıldır uyur halde bulunan nefis türk metal grubu. şarkılarını dinleyen metalkafalar thrash'ten death'e, melodik death'ten hafif -core türlerine kadar çok sayıda alt metal türünün başarılı örneklerini görebilirler. ilk albümde sabit olarak özgür özkan'ın, son albümde de değişimli olarak kırıkoğlu ve özkan'ın yaptıkları brutal vokali şarkılardan çıkardığınızda, ney , bendir ve darbuka kullanımı nedeniyle mistik bir hava bile yakalayabilirsiniz.
soul sacrifice'ı keşfetmem, ülke standartlarının üzerinde bir davulcu olan, sonradan catafalque'ta da yer alacak onur akça sayesinde olmuştu. birden fazla grupta aynı anda bulunmasıyla ünlenmiş bir davulcu olarak, akça'nın -core türlerinin ülkemizde gelişmesinde temel etkenlerden biri olduğunu biliyordum. ortalama rifflere, agresif ve aslında anlatmak istediğini pek de açıklayamayan şarkılara sahip birçok grubu akça'nın seviye atlattığını biliyordum ama soul sacrifice'ın zaten ocak, kırıkoğlu ve sevan amiroğlu'ndan oluşan o dönemki kadrosunda ne kadar farklılık yaratabileceğinden bihaberdim. stranded hate'in führer almanyası, aşık veysel, çocukluk travmaları, sonsuzluk denizine benzettikleri acıyla yoğrulmuş aşk gibi temaları kullanan, yoğun, tekdüze oldukça beklentiyi artıran şarkılar barındırmasıyla birlikte gruba bakış açım daha da sağlamlaşmıştı. o dönem bu denli geniş ölçekteki konular hakkında şarkı sözleri yazan gruplar, türk underground metali içinde kendilerine yer bulamıyorlar, dinleyici isteklerine göre kan, vahşet, adrenalin ve tamamen müzik hızına yönelip kaliteden ödün veriyorlardı. akça'nın grubun ürettiği şarkılardaki rolü de burada başlıyor: atağa kalkmak için acelesi olmayan, kendisine geleceğinden emin olduğu sırasını sabırla bekleyip beklentiyi de hayal kırıklığına dönüştürmeyen bir davulun yukarıda anlattığım yoğunluktaki şarkılardaki önemi, o dönemler için pek kıymeti bilinmese de, çok fazlaydı. hasan umut önder'in ses teknisyenliği de, darbuka ve ney gibi metalle pek de alakalı olmayan enstürmanların şarkıların içine nefis bir şekilde yedirilmesini sağlamıştı. bence halen en iyi türk metal albümlerinden biridir stranded hate.
7 yıllık aranın ardından çıkan carpe mortem, özellikle klavye ve darbuka ağırlığına sahipti. sabit grup elemanları değişmemiş olsa da, kırıkoğlu vokalde özkan'a yardım etmeye başlamış, riffler daha sertleşmiş, müziğin niteliğinden taviz vermeksizin, sözlerin içeriğindeki yoğunluk aynı seviyede tutulmaya çalışılmıştı. iki albüm arasında benim için en önemli fark, ilk albümdeki öfke dozunun carpe mortem'de arşa çıkarılması. back vokal desteğinin de etkisi olabilir bu, bilmiyorum. sözler ciğer oymaya, scream vokale doğru hafiflemiş vokalin desibeli arttıkça dinleyici için "hayatımdaki olumsuzluklara karşı sesimi çıkarmalıyım" hissi ayyuka çıkmıştı. insanlığın ruhu, korku, nedensizlik ve gözyaşı eksikliği sebebiyle kendi kendini komaya sokma, ayrılık, sosyal çarpıklıklara karşı sessiz kalmanın zorluğu ("be responsible for many things in your great country/ tell us your opinions for many things about your sick society"), ruhun buz gibi soğumasıyla brilikte gelen tepkisiz uyuşukluk ve lanetlenmiş gibi hissetmeye bağlı oluşan ruhun deliliği gibi müthiş temalara dayanan şarkılar vardı. klipler de çektiler bu albümdeki şarkılara ama acı çeken ruhun daha da sert müzikle yoğrulmasını doğru bulmayanlar grupla olan yakınlıklarını birkaç adım geriye çekti. beni her iki albümde de ciddi boyutlarda etkileyen şarkılar olduğu için yukarıdaki temalardan biri olan tepkisiz uyuşukluk içinde kalmayı seçtim.
yukarıda yazdıklarıma baktım da, grubun bende bıraktıklarından başka bi' bok açıklamamışım. albümlerdeki şarkıları tek tek arayıp çeşitli platformalarda dinleyebilirsiniz. birkaç link bırakıp gideyim artık, çok uzattım zaten.