pink floyd'un, 1979 yılının son aylarında çıkmış, 23 defa platin plak ödülü almış aynı isimli konsept rock albümünden uyarlanan film. 1982 yılında çekilen filmin yönetmeni alan parker'dır.
hem albüm hem de film "pink" adında hayali bir karakter üzerinden, giderek yalnızlaşan, yabancılaşan insanın korkuları ile kendi çevresine ördüğü soyut duvarı anlatır. Büyük ölçüde konseptin yaratıcısı ve şarkı sözlerinin yazarı roger waters'ın kişisel deneyimlerine ve Pink Floyd'un kurucusu olan syd barrett'in yaşamı üzerindeki izlere dayanmaktadır. Albüme adını veren "The Wall" yani duvar, kişinin kendini soyutlamasını anlatan bir metafor olarak kullanılmıştır.
the wall, hem albüm olarak hem de film olarak birbirini tamamlayan psikolojik bir çözümlemedir. filmde yer alan her şarkı, ekrandaki görsel ile birleşerek pink'in hayatını ve paramparça olmaya doğru giden psikolojisini anlatmaktadır. duvar, pink'in hayatındaki olaylar sırasında tane tane örülen ve onu gerçeklikten, toplumdan ve hatta kendisinden bile soyutlanmasına yardım eden/sebep olan tüm olayların fiziksel yansıması olarak karşımıza çıkar.
***
Film, Pink Floyd'un konserinden bir görüntü ile başlar. Konserde o an için ın the flesh çalmaktadır.
Sonraki iki şarkı the thin ıce ve another brick ın the wall Part I'de Pink'in küçüklüğü ve babasının II. Dünya savaşı'ndaki ölümünü anlatır ve duvara ilk tuğlalar da burada koyulur.
mother'da korumacı anneye, empty spaces'de (albümde olmayan what shall we do now'ı da işin içine katarsak) giderek yalnızlaşan Pink'in kendini tüketime verişine tanık oluruz.
hey you, ıs there anybody out there? ve nobody home şarkılarında ile yalnız kalan Pink'in yardım çığlıklarını dinleriz. Durumu iyice umutsuz hale gelen Pink'in dünyadan kopmuş, konserlere devam edemeyecek hale gelmiştir.
Sonrasında ise the trial yani yargılama gelir. Yargılama Pink'in kendisiyle hesaplaşmasını konu eder. Sonuç olarak duvarlar yıkılır, tüm karanlığına rağmen albüm aydınlık bir sonla biter.
*** kişisel yorumum:
the wall, -bana göre- modernleşme sürecinde travmalarla dolu bir hayat geçiren modern insanın yaşadığı ruhsal sıkıntıların en açık şekilde aktarıldığı bir "görselleştirme" çalışması. hemen hemen herkesin hayatında ortaya çıkabilecek irili ufaklı buhranların, problemlerin ve depresyon durumlarının, insanı ne kadar uzağa sürükleyebileceğinin deneysel bir cevabı olarak yorumlanabilir.
pink'in baskı altında geçen çocukluğu, problemli hocaların elinde piç olan okul hayatı, sonrasında hayata karşı ilgisini kaybedişi ve en sonunda her şeyden intikam almak istercesine bir faşiste dönüşmesi... aslında hepimizin kendi başımıza kaldığımızda yaşadığımız kişisel kavgaların büyük ölçekli bir yansımasıdır.
otel odasında pink'in kriz geçirip etrafa saldırdığı sahne ise insan hayatındaki en büyük dönüm noktasını; en büyük kırılmayı tarif etmektedir. uzun süre devam eden depresyon, yalnızlık ve bıkkınlığın biriktirdiği öfke, kontrolsüz bir biçimde patlayarak pink'in kendini kaybetmesine sebep olur. sonrasında pink tekrar kendini bulmaktadır; ancak bulduğu bambaşka bir pink olur.
*** film ile ilgili fazladan bilgiler
-filmde yer alan çizim ve animasyonlar gerald scarfe'e aittir. -pink'i canlandıran bob geldof aslında pink karakterinden hiç hoşlanmaz. -bob geldof yüzme bilmediği için havuzdaki sahnelerde kendisini havada tutan destekler kullanılmıştır. hatta ilk olarak superman'in destek ekibini isteseler de bob geldof çok zayıf olduğu için supergirl'ün destek ekibi kullanılmıştır -otel odasında şişeyi fırlattığı sahnede, daha gerçekçi bir tepki için, yardımcı oyuncu olan kıza şişe atılacağı söylenmemiştir. -roger waters ve alan parker, hey you için çekilen sahneleri izledikten sonra filmin iyice depresif bir hale geldiğini düşünüp bu bölümleri filmden çıkarmışlardır. hey you'nun olduğu bölüm bir klip olarak dvdnin ekstralarında bulunmaktadır.