çağımız çocuklarının moda hastalığı. şimdi 3 çocuktan birine disleksi var diye teşhis koyuyorlar. bi ara da hiperaktiflik modaydı. benim çocuum hiperaktif dedin mi saygınlığın artıyodu. bildiğin yaramaz senin cocuğun teyze, ya ra maz! bizim çocukta disleksi var diye çocuğun yanında konuşup durmayın. zira iyi bi eğitimle aşılabiliyor bu problem, eskiden adı konmuyordu; bizim çocuk yavaş öğreniyor denirdi. yavaş öğreniyor ama öğreniyor sonuçta. fen lisesine giden, matematik olimpiyatlarında derece yapan, üniversite sınavında türkiye 76.sı olan yeğenim var benim yavaş öğrenen. küçücükken disleksi var sende deselerdi biraz zor yapardı bunları
beden dersinde öğretmen sola dönün dediğinde şaşırıp kalırdım, diğer çocukların yaptığını görünce ağlardım çünkü öğretmen bana geri zekalı derdi. zorlardım kendimi ama yapamazdım. hızlı konuşurdum ne dediğim anlaşılmazdı, genellikle söylemek istediğim kelimeleri bulamazdım, bu da karşımdaki insanları kızdırırdı. dil bilgisi dersinde harflerden tut, defterin satırlarına kadar hepsini karıştırırdım. büyük/küçük işaretlerini, q/p/b harflerini düzgün okuyamaz ve yazamazdım. aslında hala öğrendiğim söylenemez, >< işaretlerini görünce yabancı bir şey görmüş gibi bakıyorum. ve q/p harflerini yazarken şüpheye düşüyorum, not defterime bakmadan bu harfleri yazamıyorum. bu yüzden bir şey yazmam zaman alıyor. müdür annemi çağırıp, bu çocuk okumaya yararlı değil demiş ve okuldan atmıştı beni. satırları/sağını solunu karıştıran bir çocuğu, geri zekalı diyerek okuldan atmak anca bizim ülkeye yakışır. aile cahil, müdür dahil tüm öğretmenler cahil. ders programından başka bir bok bilmeyenler hakkımda ahkam kesmekten çekinmediler. bunu tek başıma atlattım, bir sene sonra yeni okula başladım fakat hala zorluk çekiyordum. yönümü şaşırmamak için kollarımı farklı renklere boyadım, satırları karıştırmamak için cetvel kullandım. ama konuşma bozukluğuma bir çare bulamadım, hala düzgün konuşamıyorum. işaretleri ve saatleri okuyamıyorum, eskiden elektronik saatleri bile okuyamazdım. hafızam çok güçlüdür, öğretmenin anlattığı dersi kitaptan okumam gerekmezdi. satır ve harfler yüzünden dil bilgisinde, işaretler yüzünden matematikte zorlanırdım. tahtaya kalktığım zaman dakikalarca durup bakakalırdım, en son öğretmen sinirlenip yerime gönderirdi.
hep naif ve kırılgan bir çocuktum, okul zamanlarında çok psikolojik travmalar aldım. o zamanlar bu zorluğun ismini bilen yoktu, çocuğun bir sorunu mu var demek yerine, geri zekalı/kafası almıyor deyip ötekileştirdiler hep.
yabancı dil öğrenirken de peşinizi bırakmayan lanet olası illet.
ingilizce öğrenirken "tamam yeni bir dil öğreniyorum, yazarken dikkatli olurum. kelimeleri yazarken başını, sonunu ve ortasını yazmam" dedim... bu illet geldi beni orada da buldu.
ben de arap alfabesi ile yazılan dilleri öğreneyim dedim. yine peşimi bırakmadı.
rusça'da peşimi bırakmadı.
dedim ki, "bunların alfabesi hep fenike kökenli, belki ondan da peşimi bırakmıyordur"...
gittim çince öğrendim. çince'de neyi yanlış yapabilirdim ki? sonuçta yazıların şekilleri belli. bu hıyar geldi yine buldu beni. gerçi bu sefer de cümlenin başını sonunu yazıyor ortasını ayrı yazıyordum. kelimelerle ilgili pek sorunum olmuyordu da cümleler devrik oluyordu bu sefer de.
sadece yazarken olsa yine iyi. konuşurken de sizi rahat bırakmaz. neyse ki zeki müren'i taklit etmeye başladım da konuşmam düzeldi sayılabilir. haber spikeri gibi konuşuyorum arkadaşlarımla resmen...
5-11 ekim tarihlerinde(ekim ayının pazartesiyle başlayan ilk haftası) farkındalık haftası olan öğrenme güçlüğü.
8 ekim dünya disleksi günüdür. disleksi bir hastalık değildir. bununla birlikte zeka geriliğine bağlı bir bozukluk da değildir. normal ve normal üstü çocuklarda görülen, okuma-yazma, anlama gibi yetersizliklere neden olan bir öğrenme güçlüğüdür. yeterli ve erken bir özel eğitim programı ile bu güçlük giderilebilir ve birey akranlarının standardını yakalayabilir.