menemen içerisinde bulunup bulunmayacağı durumu insancıklarımızı ihtilafa sürüklemiş sebze.
Türk mutfağına domatesin sonradan girdiği göz önüne alındığında aslında menemen soğanlı Olur; fakat soğan kısık ateşte saatlerce pişirilmeli ve eriyip kaybolmalıdır. Zaten menemenin atası soğanlı yumurtadır.
Çocukken küçük çuvalı 5 büyük çuvalı 10 liraydı. -10 sene önceye kadar da öyleydi-
Şimdi nerden nereye gelmiş. Hazır bundan bahsetmişken çocukken babaannemle pazara çıkardım o zamanki birim ismiyle 20 milyona pazar arAbası dolardı, bir de ellerimiz de dolardı her şeyi en aşağı 2 kilo alırdık bana da bonustan bisküvi, kraker falan alırlardı.
Okullarda a4 kağıt üzerine Türkiye'de yetişen ürünlerin gerçek fasulye, pamukla falan haritalarını yapardık.
Meyve, sebze, baklagil kulağımızdan fışkırırdı. O zamanlar Türkiye ağırlıklı tarım ülkesi, gelişmekte olan ülke diye geçerdi hayat bilgisi ve sosyal bilgiler dersinde.
Şimdi daha ne tarım, ne endüstri ne de bilişim falan var. Para basar gibi memur basıyor ülke üretken yatırıma yönelik iş kalmadı.
Şimdinin memuriyeti eski zamanın kit işlerine döndü. Bu kadar memur bir de üzerine bir ton yolsuzluk ve pislikle böyle sefil duruma düştüğümüze şaşırmamalı.
Bir de babaannemin kiralık dairelerinden biri aylık 30 milyondu onu da söyleyim, şimdi tüm bunların yanında emlak krizi çıktı bir de.
kabuğu kına, ceviz kabuğu ile karışınca kızıl (tam kızıl değil de biraz bakıra çalan) rengi veren sebze.
evde doğal yollarla saç boyayan kadınların favorisi. yıllarca saçını doğal yollarla kendi imkanlarıyla boyayan kadınla yaşayınca konunun uzmanı oluyorsun.
buyrun size bakır-kızıl karışımı saç rengi formulü
4 çorba kaşığı kına, bir miktar zeytin yağı, 2 soğanın dış kabuğu, 2 cevizin kabuğu, bir avuç papatya ve bulamaç kıvamına gelinceye kadar su. bunu karıştırıp 35-40 dakika bekletiyorsunuz, içinden soğan kabuğunu, ceviz kabuğunu ve papatyaları çıkartıyorsunuz sonrasını siz zaten biliyorsunuz.
gezginler (şimdiki instagram trencileri, fotoğraf şımarıkları değil, marko polo falan) gittikleri diyarın soğanını yerlerdi. orada ne illet varsa, bir soğanda da dermanı vardır.
şimdiye kadar hüzünlerimin, ağlayarak uyuduğum gecelerin sabah olmamasının sebebiydi bu sebze. öyle ki, ağlamaktan korktuğum için bazen soğansız yemekler yapardım. menemen soğansız olur mu? ya ağlayarak menemen yiyecektim ya da domates-biber (kimilerinin tabiriyle menemen, hıh) yiyecektim.
ama yeni öğrendiğim muhteşem bir lifehack sayesinde hayatım değişti cidden. artık korkmadan soğan doğruyorum. hatta bazen yemek yapmasam bile zevkine soğan doğrayıp eğleniyorum. ben ki soğan kelimesini bile duyduğunda gözleri yaşaran, üstüne kara bulutlar çöken birisi olarak soğan en sevdiğim sebze haline geldi bir anda.
ama yok, bence insanların da bu yüzyıllık sorunu ortadan kaldıran cevabı bilmeye hakkı var. evet, dikkat etmemiz gereken tek şey soğanı doğramadan önce kök kısmını kesmemek. aha şu resim de kırmızı ile işaretlediğim yerler. sap tarafını kesip soğanınızı soyabilirsiniz. daha sonra da elinizde kökü kalana kadar isterseniz küp küp isterseniz de halka halka doğrayın. göreceksiniz ki, soğanınız gözlerinizi yakmayacak. isterseniz üstüne eğilin direkt soğanın gözlerinin içine bakın.
@verdmin denedi, memnun kaldı. hep beraber soğan doğrayalım hadi.
Çuvalla alanı da bilirdik, 'aman yaa soğan işte, taşa eksen çıkar, alırız acelesi yok' diyeni de. Yüzüne bakılmazdı neredeyse satın almak için, çünkü ulaşılabilirliği en yüksek olan sebzeydi. Günümüz şartlarına bakıyoruz.. Kilosu En ucuzu 20 TL olanını bulabilmek için marketteki manav reyonunda kavga çıkıyor resmen. He bir de soğana benzer olarak yüzüne bakmadığımız 'kuru fasulye' de vardı mesela. Fakir yemeği denirdi hatta bazıları tarafından. Ucuzdu, hiçbir şey yoksa bile hemen kuru fasulye haşlanır, yemek yapılırdı. Şimdi? Tabii saymaya kalksak daha neleri yitirmişiz, bitmez elbet. Mercimeğinden tut domatesine, pirinçten ete vs vs
Say say bitmez, bunun utanç olduğunu da hala birileri anlamaz..
öğrenci evi efsanesi bir hikaye vardı, ev arkadaşına yemek yapmaya niyetlenen şahıs, " soğanları pembeleşinceye kadar kavur der" bir de gelir ki kahverengiye çalmış durumda soğanlar ve adam hala karıştırıyor. e daha pembeleşmedi olm napim der üstüne de. bence de pembeleşmiyor arkadaşım bunlar. nereden çıkmış bu söz ?
içerisinde bol kalsiyum ve c vitamini bulunan kokulu sebze. yaklaşık 7000 yıldır insanoğlunun tüketmekte olduğu düşünülüyor zira bronz çağından itibaren her dönemde arkeologların karşısına çıkmaktaymış . eski mısırlılar soğanın içindeki halkaların sonsuzluğu simgelediğini düşündüklerinden bu sebzeyi kutsal sayarmış . orta çağda öylesine değerliymiş ki insanlar kiralarını soğanla öder, hediye olarak birbirine soğan verirmiş .
keserken gözlerin yanmasının sebebi sülfürik asit içeriyor oluşuymuş. ben burnumdan nefes alırsam gözlerimin yanacağına inandığım için hep soğan doğrarken ağzımdan nefes alırdım, yine bir halta yaramazdı. hem hüngür hüngür ağlar hem de ne yapsam ellerimden bir türlü gitmeyen kokusunu çekmek zorunda kalırdım. şimdi hiç dokunmuyorum, mutluyum. ağlamamak için deniz gözlüğü kullanan arkadaşım da var, işe yaradığını söylüyor.
tonla faydasına rağmen o kadar sevmiyorum ki yemeklere mümkün mertebe eklemem, zorunda kalırsam kabuklarını soyup bütün halinde malzemenin içine atar, piştikten sonra kendisini yemekten uzaklaştırırım. sıkıntım pişmiş haliyle aslında. yemeği yerken içinde soğan parçası gördüğüm zaman elim ayağım titriyor. çiğ hali nispeten daha dayanılabilecek halde.
selam, adım fool. başıma bir şey gelmeyecekse pişmiş soğan sevmiyorum... önceki hayatımda bir soğan tarafından suikaste kurban edildiğimi düşünmeden duramıyorum zira bu kadar olumsuz düşüncenin başka açıklaması olamaz...
soğanlar güzel çiçeklerin kökleri. sümbüller, laleler, nergisler, glayöller, muskariler, bazı zambaklar. baharı şenlendiren güzel renkli güzel kokulu çiçeklerin büyük kısmı soğanlı bitkiler. içlerinden bir tanesini seçmiş insanoğlu bunu yerim ki ben demiş. halbuki bıraksan onun da çiçeği var. güzel kızıl mor tonda top top çiçekleri oluyor. www.google.com/...
her sene hükümetimizce çökertilmesine rağmen tekrar tekrar örgütlenen ve kendine yeraltı lobisi oluşturan tarla mahsulü. dönem dönem yiğidin muhtaç olduğu dönem dönemse tanrı'nın belası çoğunluk demokrasisi yüzünden 20 yıldan beri başımızdan gitmeyen hükümetin her şeyin içine ettiği gibi tarımında içine etmesi sonucu hakkında zenginlik şakaları dönen sebze.
Fiyatının yüksek olduğu yıllarda halk isyan eder. Çiftçiler bir sonraki yıl soğan ekmeye karar verir. Basın soğan fiyatı etiketi fotoğrafı çeker.
Ertesi yıl soğan bolluğu olur. Çiftçi isyan eder, "toplamaya değmez" deyip tarlada bırakır. Hatırlıyorum bir keresinde Ankara Polatlı ilçesi toplanmayan soğanlar nedeniyle kokmuştu.
Susuzluk, mazot fiyatlarının yüksekliği, çifçinin plan yapamaması, devletin plan yapma konusunda bir planının olmaması gibi durumlardan bağımsız olarak da soğan 2 yıllık bir yaşam döngüsüne sahip bir bitkidir. Birinci yılında yumru, ikinci yılında tohum verir.
son zamanların en çok kazandıran yatırım araçlarından biri olarak bahsediliyor. Hatta konu ile alakalı olarak sosyal medyada "geçen ay arabamı satıp soğan alsaydım 100,000TL kar ediyordum" şeklinde espriler yapılmaya başlanmış.