-
87 yapımı için konuşmak gerekirse clive barker tarafından yazılmış the hellbound heart adlı kitaptan uyarlanan ve gene clive barker tarafından yönetilmiş filmdir. 2022 yapımı olanla tanışamadım henüz.
Kitabı okurken filminin çekileceğini, filmini izlerken devamının geleceğini Bildiğiniz türden bir eser hellraiser kültü. Filmde de bu nedenle karakter altyapılarında ufak tefek değişiklikler yapılmış.
Kitaptaki erotizm dozajı filmde düşerken cenobitlerle karşışatığınızda Kitaptakinden çok daha büyük bir hayranlık duyuyorsunuz barker'in hayal dünyasının zenginliğine. Filmin gore dozajı haliyle kitabın üstündeyken, erotizm vurgusu filmde seyreltilmiş durumda. Kötü görsel efektler yanında vasat casting özellikle son bölümdeki yüksek tempolu gerilime sekte vurucak cinsten.
tatmin edici atmosferi yanında teknik olarak zayıf bir film olsa da kötü bir b film havası olmaması, barker'ın varlığıyla dönemin korku - gerilim filmlerinin rahatsız edici ucuzluğundan uzakta kalmış olması herllraiser'ı değerli kılan şeyler. muhtemelen yönetmen koltuğuna barker'ın kendisi oturmasa o yıllarda işi kotarabilecek tek adam bence david cronenberg olurdu; o tatta bir filmdir. -
hellraiser serisine en fazla bir fragman olabilecek olan film.
bu seriyi hep merak ettim ama başlamak bir türlü nasip olmamıştı. Hellraiser/#280807 numaralı girdiyi okuyunca, "neden olmasın?" deyip the lord of the rings: the rings of power'ı bitirdikten sonra bunu da izledim. ikisi de aynı amaçları taşıyor belli. zaten ikisi de bitince bunların tarihçelerine bakma ihtiyacı hissettim. rings of power beni lotr tarihçesini okumaya sevk etti, bu da diğer hellraiser filmlerini izlemeye.
ama film olarak gerçekten berbat bulduğumu söyleyebilirim. ileri sara sara izledim sıkıntıdan. sinemada falan izlemeye kalksam sıkıntıdan ölür ve hayatımda ilk defa bir filmin yarısında (belki yarısına da gelmeden) filmden çıkardım. hatta arada filmi bırakıp can sıkıntısından gidip kedime sataştım, sonra geri döndüm ve yine sıkıldım...
"bugün keman çalışasım yok, bari oturayım film izleyeyim..." dedim, onun da içine etti bu film... keşke keman çalışsaydım... -
9 gün önce hulu'da yayınlanarak görücüye çıkmış efsane. hem hype treninden inip izleyeyim hem de tek izlemeyeyim diye izlemeyi ertelemiştim. sıcağı sıcağına izlemişken yazayım istedim.
popüler kültür içinde sayıca çok az olduğumuz için clive barker ve hellraiser hayranı olanları bir kenara bırakmak lazım. bu film doğrudan yeni nesillere hellraiser'ı tanıtmak için yapılmış. bu yüzden, filmin %3'ünde falan olan sjwlikleri, odak noktasının akılsız bir ergenella olmasını, cenobites kafilesinin ekran süresinin korkunç boyutlarda az kalmasını ve yönetmeni david brucker'in filmle ilgili verdiği röportajlarda sürekli kübün yapılışını anlatıp senaryonun kime hitap etmesi gerektiğini (kısaca hedef kitlesini) anlatmamasını da görmezden gelmek gerek. yoksa filmi izleyemez, ilk 20 dakikasında "bu ne boktan filmmiş yaae" der, kapatırsınız. eh, ne izleyeceğinize dair önceden fikriniz yoksa (kısaca beklentinizi neye göre oluşturacağınızı bilmiyorsanız), neden film izliyorsunuz ki zaten? piyasada belki de binlerce 3. sınıf, zaman geçirmelik aksiyon filmi var. açın birini, izleyin.
külliyatın izlemeye değer 8 filmini birkaç kere izlemiş, barker'ın the hellbound heart'ını da hatmetmiş bir insan olarak, 2022 modelinin benim için yapılmadığını izlemeden önce biliyordum. senaryonun odak noktasının cenobites olmayacağı, illa ki "birkaç önemsiz insanın hayatlarını değiştiren ayrıntılar"dan oluşacağını da tahmin etmiştim. beklentim bu yöndeydi. artık bu bir spoiler olmayacağı için rahat rahat yazabilirim: barker'ın anlatımındaki ayrıntıları nedeniyle (tiz sesli, feminen, yürüyüşü estetik, oldukça ince bedenli) dişi pinhead'in oldukça farklı algılanacağını ("gene mi sjw filmi yaae?" eleştirilerinin kaynağı bu) ön görmek de kahinlik falan değildi. jamie clayton'ın da role cuk oturduğunu ben değil, hemen hemen bütün hellraiser filmlerinde pinhead'i canlandırmış doug bradley söylemişti. bunların hepsini ortaya koyunca, önüme neler gelebileceğine dair de bir fikrim oluşmuştu. aslında filmi izlemeden önce moralimi bozabilecek olasılıkları hesap etmiştim. spoiler dehlizlerine dalmadan, tekrar etmiş gibi olacak olma riskimi de sırtlayıp, "bu filmi şunları sindirebilecekseniz izleyin" uyarısını yapmam lazım:
- popüler sjw kültürü her yerde var. bunu cinsel yönelimi yüceltmek olarak değil, "popüler olana tanrı demek" ölçeğiyle değerlendirirseniz, filmi rahat rahat izlersiniz.
- barker'ı bilmiyor, hellraiser külliyatından da habersizseniz, gerilim film izlemeyi seven biri olarak filmi rahatlıkla izlersiniz.
- insan odaklı anlatım içeren filmlerden hoşlanıyorsanız, filmi gene rahat rahat izlersiniz.
- 2 saatlik süresi size 3 saat gibi gelen filmler izlerken zevk alıyorsanız, filme geçer not verirsiniz.
bunlarda anlaştıysak, geleyim aklımı kurcalayan ve "ben biraz önce ne izledim?" sorusuna verdiğim cevaplara ve filmle ilgili spoilerlara:
-- spoiler --
bir hellraiser filminin ana vurgusu hiçbir zaman "katledilmeyi bekleyen insanlar" olmadı, olamaz. bruckner'in burada bir seçim yaptığını düşünüyorum: film ya bir kahraman yaratmaya odaklanacak ya da leviathan'ın başında bulunduğu "haz evreni"ni anlatacak. kendisi ilkini seçmiş. yarım saatlik kısmı hariç, pinhead'in tek bir repliğinin olmadığı bir hellraiser filmi de yoktu şu ana kadar; bu da oldu. kötü karakter olarak gösterilen cenobites kafilesinin insanlar karşısındaki acziyeti de anlamsız. boyutlar arası* varlıkları metal bir kafesle engelleme fikrini senarist ekibinden kim bulduysa, çağımızın "aklıma ilk gelen fikir, süper bir fikir olmalı" mottosunu uygulamış. saygı duyuyorum ama berbat bir fikir bu. daha önceki hiçbir hellraiser filminde olmayan bir ayrıntı da, pinhead haricindeki cenobites kafilesine uzun uzun replikler vermekti. filmde belki de pinhead kadar ekran süresi bulunan the gasp , sanki kafilenin lideri gibi olmuş. galiba ilk kez 1988'deki ilk filmde görmüştük kendisini. the chatterer da şu ana kadarki 3. versiyonu olarak en az korkutucu olanı olmuş. zaten cenobites kafilesinin tamamı korkutucu değil, felçli gibiydi. haz avcısı ve düşkünü olmanın yan etkisi olarak hareket kabiliyetlerinin %5'e kadar düştüğünü de öğrenmiş olduk, teşekkürler bruckner!
bruckner'in "insan odaklı" anlatımı, özellikle pinhead'in öne çıkıp silikleşmesini fazlasıyla ani hale getirmiş. filmin ilk 1 buçuk saatinde ortalıkta bile görünmeyen karakter, son yarım saatin en az 15 dakikasında ortaya dinamit gibi 4 baba replik bırakıyor ve gene silikleşiyor. hellraiser hayranları bununla bile orgazm olur, sorun değil ama bu kopukluğu yakalabilen yeni nesil izleyicilere, sadece replikle korkutmaya çalışan bir pinhead'i nasıl anlatacaksın be bruckner? riley'nin ota boka şaşırma komasına girdiği sahne ile pinhead'in efsanevi "enough is a myth" repliğini kucağımıza attığı sahne 1-2 saniye farkla gerçekleşmemeliydi. bu örnekten bile, pinhead ile riley hikayesinin karşı karşıya geldiği anlarda bruckner'in hangisinin etkisini yok edebileceğini anlayabiliyorsunuz. clayton'ın pinhead canlandırması filmin en iyi rolü, evet ama riley ile karşı karşıya olmadığında. bradley'nin söylediği gibi "yapılmış en seksi pinhead" clayton'la birlikte can bulmuş. boğazındaki metal vidalama ile sesinin neden robotik olduğunu bile laps diye anlıyorsunuz. yani, eleştirilerin aksine üzerine düşülmemiş bir karakter değil.
filmle ilgili beğendiğim imdb trivialarından bazılarını da aşağıya bırakayım:
- 1987 ve 1988'de gösterime giren ilk 2 filmin müziklerini yapan christopher young filmin özellikle ilk yarım saatinde bolca yad edilmiş.
- barker'ın hayalindeki pinhead zaten oldukça feminen ve cinsiyetsiz. bradley ile eski arkadaş olmasıyla birlikte, ilk 2 filmdeki pinhead'in maskülenliğini dert etmemişti. barker'ın "kristy'nin pinhead olduğu bir hellraiser versiyonu, aklımdakini en iyi yansıtan halidir" yorumunun doğrudan karşılığı clayton'ın bu filmdeki pinhead'i olmuş bence.
- ilk filmin en iyisi olan "we have such sights to show you" repliği, bu filmde de aynı vurguyla kullanılmış.
- clayton'ın pinhead kostümü o kadar ağırmış ki; kostümle tuvalete gitmek şöyle dursun, hareket bile edemiyormuş. galiba yapılmış en ağır pinhead kostümü bu filmdeki.
- riley'nin voight'ın malikanesinde gördüğü çizimlerin bazılarında, belki gelecekteki hellraiser filmlerinde yer alabilecek bazı cenobitelar vardı. en dikkat çekeni ise, hamile olduğu korkunç bir çarpıklıkla belirginleştirilmiş olan mother'mış.
- cenobites kafilesinin makyajı 4 saat sürmüş. makyajın temizlenmesi ise 45 dakika. oyunculara "sete 5 saat önce gelin" denmiş bile olabilir.
- filmde ekran süresi belirgin bir şekilde olan cenobites kafilesindeki the gasp, aslında ikinci filmdeki dişi cenobite ile 4. filmdeki angelique karışımı bir figür.
- bu filmdeki "serena menaker" ile ilk 2 filmdeki "julia cotton" benzerliğini görmemek için kör olmak lazım.
- özellikle pinhead ve the chatterer'ın ilk filmdeki lateks derili ve oldukça bdsm görünen halleri, barker ve bruckner'ın ortak kararıyla değiştirilmiş. pinhead'ın daha seksi, the chatterer'ın da daha robotik olma nedeni bence bu.
- hesaplamışlar: pinhead filmin 67 dakikasında yok. ilk yarım saatte de sadece bir sekansta silüetini görüyorsunuz.
filmde kübün mantığının hiçbir hellraiser filminde olmadığı kadar çarpıklaştırıldığını da izliyoruz ama bunu yenilik olarak görmek daha makul olacak. kendisinin baş yapımcısı olduğu bir hellraiser filminin ana noktası olan kübün neden ve nasıllarının bu kadar değiştirilmesini sorun etmeyecek bir barker okumadım ben bu yaşıma kadar. o kadar da yaşlanmadığını düşünürsek, büyük ihtimalle "çağa ayak uyduran bir küp formu"nun üretilmesini kendisi de onaylamış olmalı.
-- spoiler --
şunları da filmi izledikten sonra okuyabilirsiniz:
- filmin cenobites kafilesi ile yapılan röportaj
- bruckner'in kübün yapılışını geniş geniş anlattığı röportaj
ben izleyip beklentime göre "idare eder" buldum. siz "büyük ihtimalle nefret ederim" diye izlemeye başlarsanız, hoşunuza bile gidebilir. -
5 saat önce yayınlanan teaser 'ıyla hype'a başlamış efsane. 7 ekim'de işe bile gitmemeyi düşünüyorum.
ana senaryo olarak serinin izlenebilecek 8 filminden de kötü görünüyor. en azından altı dolu olacak bir tane bile insan karakter görmeyeceğime şimdiden inanmış haldeyim. teaser'ın başında gösterilen müzayedeci elemanın "i do" repliği, doğrudan ilk filmdeki pinhead'e sorulan "can you save my soul?" sorusuna cevabı aslında. gaza gelmemek elde değil. ayrıca bu sahneye kadar olan bütün çizimler books of blood'dan. kübü çözmeye çalışan gençler kısmı, bizzat clive barker'ın isteğiyle bize gösterilmiş, bundan eminim. karanlık koridorda yerde kendiliğinden sürüklenerek kadrajdan çıkan geleceğin et parçası, gördüğümüz anın ölecek insanını da, serinin ilk filmindeki kirsty'nin amcasının pinhead tarafından yokluğa çekilmesiyle aynı hislerle izledim (bunu gösterdilerse ve doğru bağlantıyı gördüysem, ilk filmle ufacık da olsa bi' bağlantı kurulabilir demektir. teaser'daki kıvırcık kızın adı kirsty falan olursa, heyecandan ağlarım herhalde).
teaser'da 2 cenobites görüyoruz: ilki biraz baron , biraz da butterball karışımı. büyük ihtimalle books of blood'dan fırlamış gelmiş bi' karakter olacak. diğeri ise doğrudan chatterer . pinhead'i kadın yaptıkları için bi' kadın cenobite daha olmayacaktır ama sadece 2 tane olmaları da mümkün değil bence. bi' atkins ya da doctor beklemiyor değilim (galiba baron da olacak ama cinsiyetsiz şekliyle). en az 3 cenobites ve bu haliyle kadın pinhead benim beklentimi karşılar. pinhead'in çok fazla repliği olmayacak bence. en can alıcı olanını teaser'a "who has (...) your pray(er)s for?" şeklinde koymuşlar bile. bi' miktar tanrıyla atışma, bi' miktar da "asıl şeytan biziz bu dünya'da" atarı beklerdim. teaser'da bu kadar repliği olan pinhead'in birkaç işkence sahnesiyle ortamdan uzaklaşması beklenemez zaten.
hulu'nun disney+ ile birleşmesinden önceki son büyük işi bu olacak belli ki. yukarıdaki ayrıntılar sizin de umudunuzu kırdıysa (ki 8 filmin en az 5'i umudunuzu kırmalı ve hellraiser'ı komple unutmalıydınız sonrasında), bunu da boş verin. barker'ı seven azınlık yeni bir hellraiser için her zaman kübü çevirmeye "can" atacaktır. size gerek yok aga. -
Fragman (teaser) pek umut vermedi, hatta felaket ve umut kırıcı. Umarım yanıltır. -
hulu'da 7 ekim'de yayınlanacağı haberleri ayyuka çıkan, jamie clayton'ın pinhead'i kendisinin canlandıracağını instagram hesabında baya baya gösterdiği , pinhead'in nasıl görüneceğine dair de bir kare basına sızmış olan film.
sanırım berbat görsel efektler olacak. sızan pinhead görüntüsünde korkunç yapaylık var (görsel net bile değil ya). karakterin cinsiyetsiz olmasına hulu'nun müsaade etmeyeceğini zaten tahmin ediyordum. kadın olması çok önemli değil bu noktada. en azından doug bradley'nin de surbistan'daki çekimlerde yer aldığına dair bi' ipucu aradım ama yok. abi zaten amerika'daki korku festivallerine, podcastlere katılmaktan ülke dışına çıkmıyor uzun süredir. böylece, senaryonun da eski pinhead'in tamamen yok olması ve yerine clayton'ın pinhead'inin geldiğinden hareket edeceği belli bence. gene köksüz, başlangıçsız bir hikaye izleyeceğiz. birkaç hastane ve kilise sahnesi olacağı da belli gibi (oyuncu kadrosu hemşire, rahip, doktor içeriyor). "cenobites görür müyüz?", "görsek bile kaç tane olurlar?" gibi soruları sormaya korkuyorum. eğer pinhead'in cgi'ı tek bir karedeki kadar berbat olduysa, cenobites "hilkat garibeleri derneği" gibi olur herhalde. umarım clive barker sadece yapımcı olarak parayı gömüp setten uzaklaşmamıştır. sırbistan ortamı umut verirken, basına sızan son haberler ve görüntüler baya moral bozucu.
2 yıl içinde görücüye çıkar diye düşünüyordum ama 1-2 ay içinde yayınlanmaya hazır hale gelmiş durumda. umarım bok gibi bi' versiyonla karşılaşmayız. clayton rolün altından kalkabileceğinin sinyallerini veriyor ama yan karakterler ve ortam olmadan pinhead bir hiçtir. umarım david bruckner bunu unutmamıştır. -
walt disney'in çoğunluk haklarına sahip olduğu hulu'da yayınlanacak, sırbistan'daki çekimleri biten, kariyerinde v/h/s, the ritual ve the night house gibi filmler bulunan david bruckner'in yönettiği yeni filminin 2 yıl içinde görücüye çıkması beklenen efsane.
oyuncu kadrosu önceki uyarlamaların neredeyse tamamı gibi vasat ve ışıldamıyor. senaryosunun ise the hellbound heart'a daha benzer olacağı açıklanmış. clive barker'ın filmin ana yapımcılarından biri olması ise büyük artı. kayıp rıhtım haberini yapmış şurada . keşke clickbait olduğu her halinden belli olan "18 yaş sınırı" mevzusunu göze sokmasalarmış. serinin kayda değer 8 filminin tamamı 18 yaş sınırı ile gösterime girmişti zaten. barker okurları için "ee, biliyoz bunu" tepkisi doğuracaktır.
sırbistan'da çekildiği için bir miktar dracula etkisi de içerebileceğini düşünüyorum. transilvanya'nın romanya'da olduğunu bilmekle birlikte, sırbistan'dan çıkan korku filmlerinin çoğunlukla bu bölgenin mitleri üzerinden inşa edildiğini de unutmamak gerek. barker'ın books of blood serisinin berbat film uyarlaması gibi, the hellbound heart'ın da pinhead ve cenobites adına utanç dolu bir uyarlama içine sokulmamasını beklemekten başka yapabileceğim bi' şey yok. umuyorum ki barker, halen kendi eserlerinin değerini yansıtma konusunda eski azmine sahiptir. yoksa b type bile olamayan bir korku filmini izlemek zorunda kalabiliriz.
spawn'ın sürüncemede kalan yeni filmi gibi hellraiser'ın da çekilemeyeceğinden bahsediliyordu uzun süredir ama çekimleri bitmiş. gişe gösterimi olmayacağı için 2 yıl içinde olarak belirttiğim gösterim zamanı 2023 yılbaşına bile denk getirilebilir (bu yılın cadılar bayramında bile olabilir ama eylül sonu biraz erken bir tarih gibi sanki). gene de çekimi bitmiş ve yüksek bütçeli olmadığı her halinden belli olan bir filmi izlemek için 2 yıl da beklemeyelim ya.
şimdiden meşaleleri yakıp the hellbound heart'ı tekrar okuyarak eski filmleri hatim etmeye başlamanın sırası geldi demektir. özledim seni be vicdanlı bakan iğnekafa. -
hellraiser serilerinin ilki olan, 1987 yapımı hollywood filmi.
baştan yazmış olayım: toplamda 8 film olan bu seriyi tek bir başlık altına toplayıp öyle yorumlayacağım. diğer filmlere tek tek başlık açmak gereksiz yere başlık israfı olacaktır (son 4 film hakkında tek kelime yazmak bile hata aslında).
kayda değer 8 filmi de izlemiş biri olarak söylemem gerekirse; ilk 4 filminin (bkz: clive barker)'ın istediği gibi, layığıyla ve teknolojinin en az imkanıyla çekilmiş, son 4 filmi ise clive barker'ın istemediği şekilde, (bkz: pinhead)'in ününü alçaltmak istercesine ve teknolojinin bütün nimetleri kullanılarak çekilmiş serinin genel adı bu. serinin benim için üzerine konuşulabilecek (ve bir miktar da önerilebilecek) 8 filminin adları şu şekildedir:
- hellraiser (1987)
- hellbound: hellraiser 2 (1988)
- hellraiser 3: hell on earth (1992)
- hellraiser: bloodline (1996)
- hellraiser: inferno (2000)
- hellraiser: hellseeker (2002)
- hellraiser: deader (2005)
- hellraiser: hellworld (2005)
-- spoiler --
ilk filmin yönetmeni ve senaristinin clive barker olması filme alabildiğine satanik ve gizemli bir hava vermiştir. kocasını düğünden önce kayınbiraderiyle aldatan bir kadın, "sevgili kayınbiraderin"nın garip bir şekilde ölmesi ve geri gelmesi, karısının ona yardım için "kan" bulması, kocanın eski eşinden olan kızı kirsty'nin (tam anlamıyla) filmin sonundan kaçması ve devamının geleceği beklentili bir son. ilk filmin tadı hala damağımdadır.
hellbound'da ise kirsty'yi akıl hastanesinde görürüz. ailesinden kimse kalmamış, salak erkek arkadaşı kafayı yemiştir. kendisi halâ olan biteni hatırlıyordur ve nalet devam edecektir. "kan bağı" mantığıyla kirsty ve cenobites karşı karşıya gelir. amcasının kurtulduğunu söyleyen kirsty (bkz: pinhead)'le anlaşır ve kurtulmuş görünür. zamanının (1988) en iyi cehennem tasvirlerine sahiptir. akıl hastanesi müdürü de cenobites olur, hatta pinhead'le liderlik kavgasına tutuşur. bütün cenobites ve pinhead yok olur. pinhead'in geçmişini öğreniriz. pinhead'in bu filmle birlikte inandırıcılığı ve korkutuculuğu bana göre azalmış, serinin en iyi filmleri geride kalmıştır. bu filmde clive barker yönetmenlik koltuğundan iner, tony randel o koltuğa oturur. pinhead ve cenobites ekibinin heykele dönüştüğünü gördüğümüz son sahne ile film (ve ilk izlenişte de fark edildiği üzere seri aslında) biter.
hell on earth'te heykelden başlayarak hikayeyi geriye sarma mevcuttur. anthony hickox yönetmenlik koltuğundadır. heykel, gece kulübü sahibi, zengin, genç bir adam tarafından satın alınır. heykeldeki kübü filmin ortalarına kadar görmeyiz. baş karakter gazeteci bir hatundur ve küp onun eline gelene kadar pinhead, ilk filmdeki "kayınbirader" gibi "kan"la dolarak vücut bulur ama cenobites artık yoktur. yeni cenobites grubunun oluşma sahneleri (bardaki katliam) muhteşemdir, serinin geçmişine selam çakmaktadır. pinhead'in geçmişi onu hayal aleminde tekrar bulur ve hesaplaşma farklı bir boyut kazanarak burada da devam eder.
bloodline'da 3 (üç) yönetmen ve 0 (sıfır) yaratıcılık vardır. filmin önemi; kübün ilk yapılmasını, keşfedilmesini ve 2. filmdeki "kan bağı" mantığını öğretmesi ve göstermesidir. 22. yüzyıldan başlayan film, kan bağının devam ettiğini söylemekle kalmaz, kübün mucidinin de hangi hataları yaptığını anlatır. angelique karakterinin miladıdır bu film ayrıca. tamamen şeytani* bir figür olan angelique'in yaşı konusunda tartışmalar halâ sürmektedir. cenobites son filmde olduğu gibi, burada da değişir ve yaratıcılığın ümüğü sıkılmış karakterler ortaya çıkar. film uzayda başlayıp, uzayda biter, pinhead gene yok olur. filmin akılda kalan diyalogu şudur:
pinhead: "if you want child live, finish the project or he'll be thinking an easy dying until the end of his life."
john: "... for god's sake ..."
pinhead: "do i look like someone who cares what god thinks?"
inferno, 2000 tarihli olmasıyla beklentisi yüksek ama bütçesi bloodline'ın yarısı kadar olan bir yapımdır. scott derrickson yönetmenliğini yapmış, (bkz: craig sheffer) gibi bilindik ve tanıdık bir oyuncuyla ilk kez karşılaşılmıştır. iyi polis/kötü polis şeklinde başlayan filmde, kötü polisi uyuşturucu kullanan, seks ve gece hayatı doludizgin giden, olabildiğine akılcı* bir tip olarak görürüz. cinayet dedektifi olan "kötü" polis, kübü bulur, nihayetinde bok var gibi oynar ve hayaller alemine dalar. hastanede ölmeye terkettiği annesi ve babası, eve çok nadir uğrayabildiği için geride bıraktığı üzgün çocuğu ve karısı masumları oynar. bu filmle birlikte her şeyin hayal olduğunu hiçbir zaman anlayamadığımız gibi, gerçeğin de nerede başlayıp nerede bittiğini kavrayamayız. pinhead'in bu filmin son bölümündeki "your flesh is killing your spirit. oh, yes joseph, you've forsaken yourself." diyaloğuyla birlikte, dedektifin bedeni kendi küçüklüğünü (fiziksel olarak) parçalara ayırır. filmin baş tacı bu diyalogtur.
hellseeker, bundan sonraki 3 filmin de yönetmenliğini yapacak olan rick bota'nın yönetmenliğindedir. film araba kazasıyla başlar ve son sahne de ona bağlanır. pinhead hayaldir, (bkz: freddy kruger) mertebesine az kalmıştır, ürkütücülüğünü ilk 4 filmde bırakmıştır. kazada evli çiftten kadın olanı kayıplara karışır, erkek olanı da hastanede komaya girer. komadan uyandığında başındaki doktor onun 1 aydır bu durumda olduğunu ve karısının ortadan kaybolduğunu söyler. adamın evine gittiğimizde de tanımadığı kişileri, aldatmalarını, sevişmelerini, bolca da başının ağrıdığını görürüz. sonu gene hayale bağlanır. hemen hemen hiç yaratıcılık yoktur, tamamen gerilim filmi temposunda ilerler. karanlıktan pinhead'in çıkmasıyla korkutmayı amaçlar nedensizce.
deader, bir gazeteci romanya'daki (tam da yeri) deader ayininin amatör kamera görüntülerindeki diriliş sahnelerini görür ve oraya gider. kübü ise, öldürülen bir kızın evinde bulur. kızın kendini asması ve çürüme belirtileri oldukça başarılıdır. ilk iki film bir kenara bırakıldığında, pinhead'in mantığa en yakın sahneleri bu filmdedir. pinhead tarikat liderinin kendisine değil de, bambaşka şeylere taptığını görür. gazeteciyi kendisiyle birlikte götüremez ama ortalığı mezbahaya çevirir. yıl oldukça ilerlemiş olmasına rağmen (ilk film 1987- bu film 2005) kullanılan teknoloji alabildiğine göze batar, can sıkar ve vahşet sahnelerinde sırıtır. pinhead vahşetten sonra tekrar kaybolur. başroldeki (bkz: kari wuhrer) güzelliğiyle büyülermiş, eğer bu film romantik komedi olsaydı tabii.
ve son film hellworld, gençlik korku filmlerine dönüştür. diğer filmlerle tek ortak noktası, gençlerin katıldığı partinin adının filmin adı olmasıdır. hellraiser'ın hastası olan gençler korku partisine gider ve çoğu hunharca ölür, öldürülür. hepsinin ölüm sahnesi de pinhead'e bağlanır ama pinhead tarzı hiçbir ölüm sahnesi bulunmamaktadır. hiçbir şekilde hellraiser serisine katılmaması gereken filmdir. evde boş zamanda bile izlenmesi vakit kaybı olacaktır. gene de seriye azıcık barındırdığı sinematografi açısından katma gereği duydum.
-- spoiler --
clive barker ve (bkz: doug bradley)'nin olduğu bir film daha* çekilirse eğer ben ölmeden önce, son 4 filmin bütün yayın ve telif haklarını satın alıp tarihten komple silmek istiyorum hellraiser'ı. çünkü ilk film* korku edebiyatı ve fantastik kurgu aleminde oldukça yer etmiş bir karakterin, yapılabilecek en iyi filmidir. gelecek kuşakların da coşacak olan teknolojik yeterliliklerle birlikte "yaae baba bu ne ya, siz fosil olmuşsunuz, şimdi twilight 25 var, süper" diyebileceğini düşünüyor ve korkudan titriyorum. -
1987 yapımı tuhaf gerilim filmi. frank isminde bir adam gizemli bir kutu satın alır kutuyu doğru şekilde hareket ettirirse cenneti kazanacaktır. fakat yanlış yapınca cezalandırılır ve paramparça edilir. paramparça edildikten sonrasını kanlı şekilde anlatmaktadır.