sene 1996. üniversitenin son yılı. ablamla birlikte bir evde kalıyoruz. ve evimizde telefon var. bu önemli bir şey. çünkü cep telefonu yok. internet'in adını okulda duyuyoruz arada.
yaz tatilini bitirip son sene için izmir'e geri döndüğümde başladı her şey. birisi sürekli arayıp, bir süre sesimi dinleyip, konuşmadan kapatıyordu. ilk başlarda umursamadım. sonra, belirli bir düzene göre devam ettiğini fark ettim. ve "alo alo" diyerek kapatmak yerine konuşmaya başladım. ilk başlarda "merhaba, konuşmayacak mısın?" gibi şeyler söylüyordum. sonra baktım konuşmaya niyeti yok, anlatmayı tercih ettim. o gün yaptıklarımı, düşündüklerimi, içimden geçenleri, hayallerimi. artık işlerimi ona göre ayarlar olmuştum. telefon sapığımla kurduğum monolog saatlerini kaçırmamaya çalışıyordum. sonra bir gün o da "merhaba" dedi. naif, güzel bir sesi vardı. ve konuşmaya başladık.
hayır bir film senaryosu yahut bir kitap konusu değildi bu. gerçek hayattı. aylarca süren çabanın ardından sevgili sapığım dile gelmişti. uzun uzun konuştuk, anlattık. lise sondaydı daha. karşıyaka'da oturuyordu. aramızda 4 yıl vardı. ben üniversiteyi bitirip izmir'i terk edecekken, o üniversiteyi kazanıp kim bilir nereye gidecekti.
sonra bir gün buluşmaya karar verdik. ama tek başımıza buluşmaya cesaret edememiştik. yahut o edememişti. "bir arkadaşını getirebilir misin?" dedi. "elbette" dedim. iki tane izmir'li kızla buluşmaya gidecekken yanıma bir tane adam bulmak, asla sorun olmazdı.
karşıyaka'da, çarşıda, bir sinemanın önünde buluşmaya karar verdik. o zamanlar cep telefonu yok. yani evden çıktıktan sonra, o saatte orada olman gerekiyor. bir yandan gidiyoruz, bir yandan da ekilme korkusuyla baş başayız.
ama ekmediler. geldiler. hala dün gibi aklımda bundan yirmi sene önceki o an. güzel gözleri, utangaç kaçamak bakışları. insanın çocuklarına anlatabileceği müthiş bir aşk hikayesi gibiydi.
Kirlerin rulo rulo yuvarlandığı, katman katman kabardığı, insan renginin değiştiği, hint fakiri gibi girenin danimarkalı gibi appacık çıktığı, kırk kere tövbe edip de tövbesini bozan günahkarların kırklanıp yüzlerine nur indiği mekan.
Dün kulzos radyo sohbeti sırasında da dile getirildiği üzere, uygun bir zamanda hamamlı zirve yapılmalı.
İki yıl önce arkadaşlar ile birlikte kızılcahamam ormanlarında mangal ile başlayıp, hamamında biten güzel bir günün ardından gecenin bir vakti arkadaşın eşine açıklama yapmak zorunda kalmıştım:
"Alo? Abi hayırdır? Yengeyi mi? Abi hayırdı..
Alo? Yenge?
Selamlar yenge hürmetler... Ha... Sırtında tırnak izleri mi var? Tırnak değildir o yenge, ben kese attım abime.
Evet? Yoo bütün gün benim yanımdaydı, fotoğraflar da var. Tabi canım ben yaptım ben. Diğer arkadaşlar da var, onlara da kese... tabi birbirimize...
Ha? Boynundaki morluk? Masaj yaptım yenge. Boy... ney? Yok yenge yok vallahi yok... Ben yaptım ben. Bak koy o morluğun üzerine baş parmağını tam oturacak bak...
Hı? Ha... Nasıl mı kıydım? Bilmiyorum yenge, kir çıkmayınca vurdum keseyi vurdum keseyi... Abimden de ses gelmeyince...
Evet... Sıcağıyla renk vermediyse... sonrasında da köpüğün altında... evet...
Yok yok... yapmam bir daha... Kusura bakma yenge gece gece seni de telaş... ha? Ver ver...
Alo? Abi? Geçmiş olsun... Tamam yarın görüşürüz... Varsa sıkıntı gelip alayım seni... Tamam hadi yarın görüşürüz"
çocukken babamın zorla götürdüğü yerdi. nefret ederdim. birincisi minik bir çocuktum. hala iri bir adam değilim. aslında iriyim de, enine iri diyelim. yüzeye paralel büyümeyi seviyorum yazacaktım ama başka anlamlar çıkmasından korktum. iyi ki yazmadım.
ikincisi, zayıf bir çocuktum. öyle böyle değil. kaburgalarım sayılıyordu. lise ve üniversite hayatım boyunca iskeletor denmesi de ondan zaten.
babam, beni alır, hamama götürür ve tellağın altına yatırırdı. ulan neyi keseliyorsunuz? ne kadar yüzey var ki ne çıkacak? adam da hırs yapardı bir şey çıkmadıkça. giderek hızlanırdı, giderek daha çok bastırırdı. hayır zaten kir çıkarabilsen benden geriye bir şey kalmayacak.
o yüzden sevemedim hamamları. bir tek, o aradaki odaları seviyordum. daha serin olurdu ama yine de sıcaktı. babam tellak hışmından kurtardığı beni havlulara dolar, o odalara yatırırdı. işte orada, dünyanın en güzel kestirmelerini yaşardım. bir daha asla o kadar rahat uyuduğumu hatırlamıyorum.
dünyada türk hamamı olarak bilindiklerinden hamamın türk icadı olduğunu düşünenler var. hamam roma icadıdır. günlük yaşamda önemli yer tutan aynı zamanda sosyalleşme alanı olarak kullanılan mekanlardır. roma'nın çöküşünü takip eden süreçte batı insanı değil hamama gitmek yıkanmayı bile unutmuştur. bu süreçte anadolu'ya giren türkler bu roma geleneğini sahiplenip yaşatmış ve geliştirmiştir. her nekadar inkar etmeyi sevsek de roma mirası genlerimizde var.
Yıkanmak için kullanılan ticari yerler. Sıcak ve nemli bir ortam olduğundan bazı hastalıkları olanların gitmesi sakıncalı olabilir. tellaklar kese atar göbektaşında. Hamamdan çıkınca insan arınmış ve dinlenmiş hisseder. (bkz: köpük masajı) (bkz: peştemal) (bkz: takunya) (bkz: hamam tası) (bkz: kese) (bkz: kurna)
gunumuzde turistik olarak varligini surduren yerler. eskiden yikanmak falan zordu oraya gidiyorlardi ama simdi oyle degil. en alt gelirli insanin evinde bile en kotu kuveti var. neden bir suru kisinin yikandigi yerde yikanma isini otantik bulur insan hic anlamam. kisisel bir seydir yikanmak. sirf otantik olsun diye ebu lehebin kuru tirnaklarini kestigi tirnak makasiyla tirnagini kim keser ki? kaplicalar farkli tabii bundan. hamamlar uzerine bir saglik arastirmasi var mi diye hic aramadim ama yapilsa mutlaka buyuk eksiklikler vs cikabilir. ozellikle turkiye insaninin saglik denetimlerine verdigi onem goz onune alininca olasi.
En son 15 sene önce, belki daha fazla da olabilir, gitmiştim. Hamamda yıkanmayı oldum olası sevmemişimdir fakat keselendikten sonra adeta oklava gibi çıkan kir temizlendiğinize ikna ediyor ve yıkandıktan sonra içilen sade gazoz cezbediyor beni.
Son bir kaç gündür de beni ağlama noktasına getiren bel ağrılarımdan dolayı yanıma birisini bulabilirsem gitmeyi planlıyorum. Bel ağrısı geçirir mi acaba diye de soruyorum sağa sola bir yandan.
Orta okula giderken, arkadaşlarla etkinlik namına uğranılacak eğlenceli ve yepisyeni keyifler elde edilecek nemli yer. Böyle daha evvelden gidip, zemin ve ortam etüdünü iyi yapıp, daha sonradan arkadaşlara kıyak adı altında türlü gülünecek haylazlıklar yapılmalıdır. Mesela irice bi tellak bulunup, ücreti verilip, kemiklerinin aslında kemik olmadığını ıspatlaması için arkadaşınıza masac adı altında komiklikler şakalar ısmarlanabilir. Valla. Ama bak tertemiz oldun, kir pas kalmadı. Hemi gevşetti de. Olm hanımevladı mısın? Annen hanım diyil mi alla alla ne kızıyon? Bi de sıcak diyil de nem çok nem teorisi buralarda üretilmiştir. Sıcak ya, hemen bakteri ürüyo.
"hamamda eşcinsel ilişki mi olur olm? Hamamda bi kere kadın erkek ayrıdır!" cem yılmazını da yapıştırmak lazımgelir.