1. Yusuf Atılgan bu kitabı yazarken kendi içinde tersine mühendislik kullanmıştır. Normalde birisi bir kitap yazar ilgilisi, akademisi, eleştiricisi alır bunu bilmemne görüşüne göre analiz, bilmemkim akımına göre yorumlanması falan filan ayıklar da ayıklar.

    Fakat Yusuf Atılgan bunun tam tersini yapar. Entelektüel, modern edebiyat döneminin gediklisi yazarımız psikoloji bilimiyle pek haşır neşir. Havada Freudlar, adlerler, kuramlar uçuşuyor. Özellikle freud'dan etkilenen yazar, freudyen bir temel üzerine kitabını kurgular. Baya baya şu davranışın kökeni şudur yazan yere ilgili kurgusunu yaparak oluşmuş kitap.

    Ayrıca modernizm etkisi Oğuz Atay ve onunla yeni yeni girmiş topraklarımıza, kendi küçük ve can sıkıcı dünyasını anlatan karakterlere hiç aşina değil çağdaşları olan insanlar. Yine de yazmış. Her köşe başında annesini görme beklentisi yaşayan ve babasına kinli, gerçek bir flanör olan bay c'yi edebiyat tarihimize katmış. Tüm bu küçük kelebek kanatlarının çırpınışı sonucu 60 küsür sene sonra edebiyat son sınıf öğrencileri üzerine kafa patlattı :)
    #292928 kitkatcat | 3 ay önce
    0roman 
  2. başkahraman 'ye özendiğim roman.

    kitabın aklımda en çok yer eden kısmı:
    -- spoiler --

    -...adınız güler, değil mi?
    - ben daha sizinkini bilmiyorum.
    - öğreneceksiniz. bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. ama yapışıp kalıyor ona. onsuz olamıyor. (sustu. bir sigara yaktı.) bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz: sigara içtiğimi. işte bir başkası: bütün bu "siz"ler, "iz"ler, "uz"lardan sıkılırım ben. yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana. ikinci konuşmamda "sen" diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. ne dersin(iz)?
    - galiba sizi anlıyorum.
    - yanılıyorsun. "siz" anlanmaz, "sen" anlanır. bazı kitaplarda "sizi seviyorum"u okuyunca gülerim. sanki "siz" sevilirmiş! "sen" sevilir, değil mi? (...)
    -- spoiler --
    #4022 kesret | 8 yıl önce
    0roman 
  3. "aylak adam" geçenlerde; "üzerinden çok geçti, bir bakayım tekrar" diye elime aldığım ve baştan sona tekrar okuduğum, türk edebiyat tarihindeki başyapıtlardan biridir.

    aylak adam kıskandığımdır, sevdiğimdir, aşık olduğum, nefret ettiğimdir. evet, kitabın karakteri c'ye karşı bunların tamamını hissedersiniz. sayfalar aktıkça ona yakınlığınız artar, c'de kendinizi, kendinizde c'yi bulursunuz.

    c umursamaz görünür ama değildir, teyzesinin kucağına kafasını saklayan bir çocuktur o.
    oradan "büyüdüğü için" zorla kaldırılmış, yine oraya dönmek isteyen, dünyadaki milyonlarca kadının varlığından çok rahatsız, çünkü sadece "bir" tanesini arayan adamdır.

    Kuyara ile adako'yu kelime hazinelerimize eklemiştir ayrıca.
    kuyara; kumda yatma rahatlığıdır, adako; ağaç dalı kompleksi.
    sadece açıklamalarını terimsel vereyim, derin anlamlarını 'ın kendi muhteşem dünyasında okursunuz.

    roman 1959'da yayımlanmıştır. kitap 4 mevsim başlıklarından oluşur. ve bir defa okuduktan sonra her mevsim aklınıza gelebilir orda burda dolanırken; ve siz de dönüp konuşmak istersiniz, anlatmak istersiniz düşündüklerinizi, hislerinizi.
    vazgeçersiniz.
    çünkü biliyorsunuz.
    anlamazlar.

    #283603 la campanella | 2 yıl önce
    0roman 
  4. 1958'de "yunus nadi roman ödülleri"nde ikincilik kazanan eser. eserin yazarı 'dır.

    jüride yer alan isimlerin birkaçı: orhan kemal, behçet necatigil, yakup kadri, sabahattin eyüboğlu...

    birinci için:
    (bkz: )
    #2297 kesret | 8 yıl önce
    0roman 
  5. Yusuf atılgan'ın tam harika bir biçimde eksiksiz yarattığı karakter. En sevmediğim karakter olduğundan biliyorum bunu.
    Tam bir ruh hastası nasıl yaratılırsa öyle. Ağzını ağzını kırasınız gelir öyle. Hani böyle uyuz tipleri severim ben desen, sevemezsin arkadaş.
    Uyuzluğu egodan filan ziyade bokuyla kavga etmesinden. Sana ne arkadaş ya? Hı? Yok garsona takar, yok dilenciye takar, yok kadına takar.
    Bir de haklılık uğruna keskin afilli sözler. Fakat kendisine uymayan, kendisi aynı durumda olduğunda mutlaka haklı olan filan. Ağzına vururum olm senin!

    Hayır git ayşeyle güzel güzel birlikte ol işte. O seni seviyor diye bu kadar bik bik?! Herifi sevseler dert, sevmeseler dert!
    Elini tutmak ister, hemen verdi yollu bu. Vermedi, hee kendisini bi bok sanıyor, hemen evleneceksin eve kapatacaksın di mi?! Manyak mısın olm?

    Ayrıca bok sineği gibi gördüğü her kadının peşine takılmasına da uyuzum.

    Neyse dur Yusuf Atılgan'ı öviyim biraz.
    O nasıl güzel ve derin ve karmaşık cümleler abi? Hı? Karakter düşünüşlerini az yazıp, yorum yazmayıp okuyucuya düşündürtmeni yerim olm!
    C'nin dışındaki karakterlere de karakter oturttuğun için seviyorum seni. Bir isim ve hareketten ibaret bırakmadığın için herkesi.
    Daha çok yazardım övünçleri de şimdi adımızı çıkarırlar abi. Yapıyorlar çünkü, araştırdık, durduramıyoruz.

    Tüm kitabı sevmeme rağmen sonunun bu kadar basit ve kötü olacağını düşünmemiştim.
    Sayfan mı yetmedi? Acelen mi vardı? Son günde mi yazdın yetiştirmeye çalıştın?

    Olm c! Hayatımın hiçbir evresinde ve hiçbir şekilde bana ulaşma. Hani tanıdıklarım üzerinden bile ismini duymayayım.
    Yoksa hayatı boyunca bir karıncayı bile incitmemiş ben Yaşar Usta, çeker vururum seni! Ve dönüp arkama bakmam bile.
    Normalde bakarım, öldü mü lan diye endişelenirim. Ama yaşar usta olunca bakamıyorum. Erkekliğe bok sürdürmemek gerek.
    #22028 Tukenmekte olan kisi | 8 yıl önce
    0eser karakteri 
  6. gerçekten de türk edebiyatının en yetkin eserlerinden biridir.

    kitabın eleştirisini öncelikle bir karşılaştırma üzerinden yapacağım.

     1959 yılında aylak adamını yarattığında, 'nün yabancısı(l'etranger) doğalı 17 yıl olmuştu. yusuf atılgan'nın fransızca bildiğinden emin değilim ama bir şekilde yabancı'yı okumuş olabileceğini düşünüyorum. aksi halde, aynı dönemde birbirinden bağımsız olarak, bu kadar benzer karakterlerin ortaya çıkması çok şaşırtıcı bir tesadüftür (17. yüzyılda diferansiyel gibi olağanüstü derecede dahilik isteyen bir hesabı aynı dönemde geliştiren isaac newton ve gottfried wilhelm leibniz gibi sanki). bununla birlikte, türk okurlar tarafından birbirine çok benzetilen bu iki karakter(u:yabancı ve aylak adamdan bahsediyorum) temelinde birbirinden bazı farklılıklar da taşır.

    yabancı, tamamen ümitsiz bir karakterdir örneğin. ümitlerini aldırmış gibidir ya da doğuştan ümitsiz doğmuştur. herhangi bir uzvu eksik olan insanlar gibi, yabancının da ümidi yoktur. bu yüzden de onun özgürlüğünü kısıtlayan hiçbir şey yoktur. tıpkı nikos kazancakis'in mezar taşında yazdığı gibi, o, hiçbir şeyden korkmuyor, hiçbir şey ummuyordur ve bu yüzden de özgürdür. bu tanımlamanın diğer bir benzerini çok daha öncesine giderek, dostoyevski'nin ecinniler adlı eserinde aleksey niliç kirilov'a yaptırdığını görürüz. "ölmekle yaşamak arasında bir fark kalmadığında özgürlüğüne kavuşur insan" der kirilov. işte bu bağlamda yabancı, aslında çok daha eski bir düşüncenin kendine özgü ve görece derin işlenilip ete kemiğe büründürülmüş versiyonudur. dediğim gibi, ümitsizdir ve özgürdür bu karakter, çünkü yaşam onun için absürt bir oyundur.

    aylak adam ise umutsuz değildir. neticede varoluşçu olsa da, onun ümitleri vardır. c., "bir gün bulacağım onu" der ve b. yi arar durur romanda. hayata tutunmak için bir araç arar örneğin ve bu en güzel,

    -hep arayacaksın sen. ya resim, ya kitap...
    -tutamak sorunu. insanın bir tutamağı olmalı.
    -anlamadım.
    -tutamak sorunu dedim. dünyada hepimiz korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. tutunacak bir şey olmadı mı insanlar yuvarlanır.

    diyaloğunda verilmiştir okura. aylak adam, aylak da olsa bir arayışın içindedir. oysa yabancı'nın bir tutamak sorunu, arayışı yoktur.

    aylak adam üzerine söylenmesi gereken bir diğer önemli husus ise türk edebiyatına yaptığı katkıdır.
    üslup konusunda sadece türk edebiyatının çehresini değiştiren sait faik abasıyanık iken, düşünsel derinlik ve psikolojik çözümlemeler açısından ise bu yeniliği yapan sabahattin ali ile birlikte yusuf atılgan'dır. aylak adam, her şeyden önce entelektüel bir üründür. çağının rutinini, derdini, çağının şartlarında okura gösterir. uyumsuzdur bir nevi, boyalı kadınları ve "eli paketliler"i sevmez.
    yusuf atılgan'ın türk edebiyatına verdikleri konusunda söylenmesi gereken en önemli şeylerden birisi de -bana göre- tutunamayanların ortaya çıkmasını sağlaması olmuştur. aylak adam, romanın sonunda tutamaktan ve onun arayışından bahsetmiştir. işte bundan yaklaşık 10 yıl sonra, oğuz atay o tutamağı bulamayanları, yani tutunamayanları incelemiştir. zaten aylak adamın sonunda o tutamaktan bahsedilirken, "ya bulunamazsa ne olur?" sorusu gelir okurun aklına. işte bundan sonrasında tutunamayanlar gibi bir baş yapıt, yine başka bir dahi yazar tarafından yaratılır. bu açıdan bakıldığında da bir mihenk taşıdır aylak adam. öncüldür, başyapıttır.

    "sustu. konuşmak gereksizdi. bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. biliyordu; anlamazlardı."
    #192824 spinsiz elektron | 5 yıl önce
    0roman 
  7. "dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. tramvaydaki tutamaklar gibi. uzanır tutunurlar. kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. çocuklarına tutunanlar vardır. herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. gülünçlüğünü fark etmez. kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. herkesin, “- veli ağa’nın öküzleri gibi öküz, yoktur”, demesini isterdi. daha gülünçleri de vardır. ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: gerçek sevgiyi! bir kadın. birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!”
    #80097 barayyulun | 7 yıl önce
    0roman