1. 2000'li yılların başında beri gerek system shock gerek resident evil, fatal frame vs. oynamış ve en sevdiği oyun, film genre'ı korku olan biri olarak 2. defa oynadığım bir korku oyununa 10 üzerinden 10 verdim (İlki Dead Space 1) Bence şu ana kadar yapılmış en iyi 2. korku oyunu. Voice actorler muazzam iş yapmışlar bunu söylemeden geçemeyeceğim. Orijinaline kıyasla duygular çok daha iyi geçiyor oyuncuya ve hiçbir diyalog ne alaka dedirtmiyor hatta bazen içinizden geçeni söylüyor, cümlenizi tamamlıyor karakterler. Bazen de siz onların cümlesini tamamlıyorsunuz. Immersion dedikleri tam olarak bu yani fark etmeseniz de kendinizi anlatılan hikayenin içine, inşa ettiği dünyaya bir karakter olarak yerleştirmişsiniz ve bu çok organik gelişmiş. Bir bebeğin, 'Bu dünyaya yatmaya gelmedim aylardır götümün üstünde oturup yılan gibi sürünüyorum hadi şimdi ilk adımımı atayım bir de bak nasıl da gözlerimin içine bakıyorlar çıktığım günden beri fakir sevindireyim hem sevaba da girerim' demeyip o ne olduğunu dahi bilmediği, çeyrek saniye öncesinde dahi gerçekleşeceğinden haberinin olmadığı o eylemi, kendinden emin bir şekilde gerçekleştiriyor olması kadar istemsizce, hazırlıksız bir şekilde siz de kendinizi Silent hill'in dünyasında bir karakter olarak buluyorsunuz. İlk defa gözleriniz doluyor, karaktere küfrediyorsunuz vs. bitirdikten sonra benim en çok bu dikkatimi çekti. Ben gerçekten bu karakterleri önemsemişim, karakterlerin hikayelerini merak etmişim, dinlemek istemişim dedim kendi kendime. Diyaloglarda dikkat kesilmişim falan normalde çok sikime takmam karakter ne anlatıyor. Söyleyecekleri her söz sanki altına dönüşüp cebime girecekmiş gibi pür dikkat dinlemişim.

    Diğer çok beğendiğim puzzle'larıydı. Mesela şu an bütün puzzle'ları hatırlıyorum. Özgün ve zordu hepsi. Hepsini kendim çözmek istedim ve internete başvurmadan çözdüm ve sonunda çözebildiğim için mutlu oldum. Rewarding dedikleri şey. Bana balık verme, balık tutmayı öğret demiş Çinliler. Silent Hill 2 sana ne balık veriyor ne de balık tutmayı öğretiyor. Balık tutmak için sana ağ ya da olta da vermiyor sadece elinde fenerin var. Gerçekten kaybolan karının peşine düşsen yaşayacağın çaresizliği simüle ediyor bir anlamda. Bir süre sonra James'e yardım etmek istiyorsunuz lavuğun karısını onun bulmak istediğinden daha çok bulmak istiyorsun.

    Atmosfer gerçekten muazzam. Fenerin ışığını öyle ayarlamışlar ki 2 metre ötesini dahi zar zor seçebiliyorsun. Yani kötü bir fener diyebiliriz. Haliyle 3 metre sonra bitecek bir koridorda dahi koridorun ne zaman biteceğini kestiremediğin için götüm götüm ilerliyorsun. 2 metre ileride bir yaratık olabiliyor ve sen ona çok yaklaşmadığın sürece sadece silüetini görebiliyorsun. Sis de benzer şekilde canavarları ustalıkla saklıyor. Orijinalinde de bu böyleydi ama bunu koruyup geliştirmişler bence. Bunun dışın genel olarak terk edilmişlik hissini çok iyi yansıtmışlar. Rahatlıkla 'Siksen 2-3 saat daha kimseye denk gelmem' diyebiliyorsun ve cutscenelerde mutlu oluyorsun, nefes alıyorsun. Oh be aq insan diyorsun. Immersion bu işte oyun sana temelde sen James'sin diyor ama James'i sen o dediği için değil atmosfer, diyaloglar götünün dibinde empati kur empati kur diye bağırdığı için zamanla James oluveriyorsun

    Ucuz jumpscare'ler yok. Alan Wake 2'yi oynamış olanlar ne dediğim anlamıştır diye tahmin ediyorum. Seni ürküten şey atmosfer iken korkutan şey yaratıklar ve olması gereken de bu zaten. Atmosfer senin kendine orada olmaman gerektiğini söyletirken yaratıklar bir anlamda bu fikri doğrulayan imzayı atıyor. Yani bir birlerini tamamlayan bir puzzle'ın 2 parçası gibi birbirlerini destekler nitelikte hareket ediyorlar 25 saat boyunca. Bu bütünlük neredeyse hiçbir an bozulmuyor. Oyunun herhangi bir anında atmosfer sana korkmana gerek yok (bunu müzikeriyle, güneş ışığıyla) diyorken yaratıklar aksini söylemiyor. Bu yüzden karanlık bir koridorda, binanın -1. katında silahına sarılıyorsun çünkü yaratıkların çıkacağını biliyorsun ve bir noktada oyuna ucuz jumpscare'lere karşı bir koruma kalkanı oluyor. Yani ben burada niye korktum ki şimdi bu yaratığın burada ne işi var çok saçma demiyorsunuz. Mannequin her zaman olduğu yerde, bir kitaplığın arkasında, bir koltuğu yanına çömelmiş vaziyette oluyor, Bubble Head Nurse koridorda sizi bekliyor. Bu inanılmazdır ki sürpriz faktörünü ortadan kaldırmıyor ve yine korkmanızın planlandığı yerde korkuyorsunuz. Çünkü sizi beklemediğiniz anda korkutmaya değil oyuna alıştığınızı düşünüp guardınızı düşürdüğünüz anda korkutmaya çalışmışlar. Yani her zaman kitaplıkların arkasını kontrol eden siz, artık yorulmaya başlayıp dikkatinizin dağıldığı anda, her zaman baktığınız o kitaplığın arkasına bakmayı bıraktığınız anda bu jumpscare'lere daha çok yakalanmaya başlıyorsunuz. Alan Wake 2 gibi yolda yürürken suratınıza çığlık atan jpg fırlatmıyor oyun. Utanmasalar ahlayan karı koyacaklarmış o kadar ucuzdu yapmaya çalıştıkları. Silent Hill sana seni korkutacanın ve bunu oyunun başında nasıl yaptıysa 7 saat sonra da aynısı olacak şekilde ve sana kendini aptal yerine konmuş hissettirmeyecek şekilde yapacağnın sözünü veriyor ve bu sözünü tutuyor. Gerçekten onurlu bir oyun denilebilir bu anlamda. Oyunun hiçbir noktasında kendini aptal yerine konmuş hissetmiyor ve oyuna küfretmiyorsun.


    Üzerinde durabileceğim daha çok şey var ama bu kadarı yeterli bence. Muazzam bir deneyimdi.
    #294539 Sabbracadabra | 1 ay önce
    1video oyunu