1950'lerde özellikle dilbilimden doğan bir eleştirel analiz biçimi. sanat, antropoloji ve psikoloji gibi alanlara da etki etmiştir. Temel varsayımı, kültürel olayların sözlü ve sözsüz işaret sistemlerinden oluştuğu ve bu sistemlerin bir tür "dil" içerdiği ve insan zihninin ve davranışlarının belirleyici unsuru olduğudur.
Yapısalcılığın kökenleri 19. yüzyılın ikinci yarısına dayanır ve dil, kültür, matematik felsefesi ve toplumun analizinde en yaygın kullanılan yaklaşımlardan biridir. ferdinand de saussure'ün çalışmaları, yapısalcılığın başlangıç noktası olarak kabul edilir, ancak çok çeşitli alt dallara sahiptir.
Yapısalcılık, genel olarak büyük yapılar, sistemler ve oluşumlarla ilgilenir. Bu hareket çerçevesinde, insan davranışları ve olguları, genellikle psikanaliz, marksizm, darvinizm gibi büyük sistemler aracılığıyla incelenmeye ve açıklanmaya çalışılmıştır. Dilbilim, göstergebilim ve antropoloji, yapısalcılığın en etkili olduğu alanlardır.
Yapısalcılık, bir kültürdeki anlamın alt birimler arasındaki ilişkileri inceler. Ayrıca, matematik felsefesinde de kullanılmıştır. Yapısalcılık teorisine göre, bir kültürdeki anlam, çeşitli pratikler, olgular ve aktiviteler tarafından sürekli olarak üretilen ve yeniden üretilen önem sistemleri olarak çalışır. Bu nedenle, yapısalcılar, bir kültürde üretilen ve tekrar üretilen anlamların derin yapılarını keşfetmek için geniş bir aktivite yelpazesini incelerler. Örneğin, kültür antropoloğu ve etnograf claude levi-strauss, kültür olgusunu mitoloji, akrabalık ilişkileri ve yemek hazırlama gibi çeşitli pratiklerle analiz etmiştir.
Bu bağlamda, yapısalcılık, kültürel yapıların altında yatan derin anlamları keşfetmek için bir çerçeve sunar ve kültürel fenomenleri anlamak için dilbilimsel ve semiyotik yaklaşımları kullanır.