önceki girdilerde belirtildiği üzere bir tanım yapmak neredeyse imkansızdır. çok genel bir ifadeyle, felsefenin ''var oluşun farklı alanlarına ilişkin sürekli bir gerçeklik arayışını, bu arayış için zihinsel bir faaliyeti'' içerdiğini söyleyebiliriz.
analitik gelenek felsefenin bu geniş faaliyet alanının sınırlarını daraltarak mantık ve dil çözümlemelerine indirger, ona sadece bilimin sözcülüğü görevini yapma rolünü verir. (ilk girdide bu görüşler çok iyi bir şekilde özetlenmiş)
analitik felsefenin çok önemli katkıları olsa da felsefeyi bu kadar dar bir alana hapsetmesi bence yersizdir. çünkü bilme ihtiyacı sınırsızken bilim çok kısıtlı bir bilgi alanında açıklamalar yapabilir. bilimin doğası gereği ilişemeyeceği bilgi kategorilerinde felsefeye -ve başka bilme şekillerine- ihtiyaç duyulacaktır.dolayısıyla insanın bilgi edinme çabalarını salt bilimin ilgilendiği sınırlı alana hapsetmek doğru değildir, çünkü bilim bilgi edinmenin belki en kesin ve güvenilir yolu olabilir ancak tek yolu değildir.
herşeyin dijitalleştigi sanayi sonrası toplumda (sanayi toplumunda da herşey mekanikleşmişti) felsefeye artık ihtiyaç olmadığı görüşü de bence isabetli değil. toplumsal değerlerin aşındığı, sosyal bağların zayıfladığı, devletin geri çekildiği ve sonuçta bireyin yalnızlığa itildiği bir düzende insanın soru sorma ve bunlara cevap verme ihtiyacı her zamankinden fazladır. insan hayatının anlamı nedir, var olmak nedir, zihin nedir, özgür irade var mıdır, mutlu bir yaşam neye göre belirlenir, gerçek nedir vb. sorularının cevabına her zamandan daha çok ihtiyacı vardır bugün bireyin.