david berkowitz'in hayatının bir bölümünü oldukça holywoodvari anlatan; ama bir yandan da özellikle afro-amerikalıların o dönemlerdeki sosyal ortam hakkında neler düşündüğünü de aralara nefis bir şekilde katan, 1999 yapımı, yaklaşık 2 buçuk saat süren spike lee filmi. lee'nin 1957 doğumlu olduğunu düşünüp berkowitz'in cinayetler işlediği zamanda bir ergen-yeni yetme olduğunu da hesaba katınca, lee'nin bakış açısıyla filmi izleyeceğinizi anlayabilirsiniz. zaten filmin baş senaristi de kendisi.
aslında film italyan göçmeni vinnie ile 2 yıllık eşi dionna arasındaki ilişkiyi ".44 caliber killer" üzerinden anlatıyor. filmin berkowitz ile alakası yalnızca new york'un harlem ve queens çevresiyle alakalı. asıl önemli olan, bu cinayetlerin tüm amerika'da yarattığı panik, dehşet ve ciddi anlamda hayatı sekteye uğratması. gerçekte önemli olan bu. kimse gerçek anlamda berkowitz'i bulma telaşında değil, günah keçisi bulup onu linç etme derdinde. filmi izlerken yer yer "bizde de seri katil olduğu belli olmuş bir kişi polis tarafından basına servis edilse, neler olurdu?" diye düşünmemek de elde değil. '90'lardaki faili meçhullerin büyük kısmının tek elden çıkma olduğunu iç işleri bakanlığı'nın açıkladığını düşünsenize bi'. sonuç, bu filmde izleyeceklerinizin türkiye yansıması olacaktır.
berkowitz'in hem bir sosyopat hem bir okb hastası hem de asosyal kişilik bozukluğu olan bir insan olduğunu düşündüğünüzde, '70'lerin sonundaki amerika'daki sosyal hayatın ne kadar rahat olduğu çok büyük bir ayrıntı gibi gelmeyecektir size. türkiye'deki 2 darbe ('71 ve '80) arasında ülke çapındaki ohal yönetimi (ben öyle diyorum) birçok seri katil doğurmuş ve '90'lardaki faili meçhuller bu hasta insanlar tarafından işlenmiş de olabilir. bu bakış açısıyla (bkz: son of sam)'e baktığınızda, din prangasını ve berkowitz'in kendinden başka insanları gördüğü göz'ü anladığınızda, aslında kendisinin yaptıklarına karşı ön yargınız "tam bir katil"den "hasta biri"ne dönebiliyor. gene de bu keşfediş, bir katili aklama noktasında yetersizleşecek ve başladığınız nokta olan "tam bir katil"e kısa süre içinde geri döneceksiniz.
2 buçuk saate yakın süresi sizi korkutmasın. zodiac ve my friend dahmer gibi sırasıyla sürükleyici ve derinlemesine bir katil filmi değil bu. aslında katilden çok, katilin çevresine yaydığı dehşet, korku, güvensizlik ve kargaşanın anlatımı. böyle baktığınızda film, en iyi seri katil filmlerinden biri olabilir. ama berkowitz'in hayatı olarak okursanız, büyük bir hata yaparak filmden nefret edebilirsiniz. güvensizlik ortamı, yan ya da alt kat komşunuzun bir katil olabileceği ön yargısının vücut bulması ve genel olarak tekinsizlik hissi filmin 3 büyük aktörü. diğerlerinin pek önemi olduğunu düşünmüyorum. bu bakış açısıyla izlerseniz, hoşlanacağınızdan eminim.
not: film ciddi boyutlarda +18 sahneler içeriyor (gangbang, 3on1 ve misyoner pozisyonlarıyla ilgili geniş sahneler mevcut). çoluğunuz çocuğunuzla izlememenizi tavsiye ederim.
ayrıca filmin en iyi şarkısı da budur: hello from the gutter of new york city (berkowitz'in nypd'ye gönderdiği 2. mektubun sözleriyle oluşturulmuş şarkının sadece yaklaşık 1 buçuk dakikalık kısmı bu. devamı için filmi izleyin) (edit: şarkıyı yan sekmede açın, o zaman dinleyebilirsiniz)