-
"Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi"
emrah serbes'in "her temas iz bırakır" adlı romanından uyarlanan türk televizyon dizisi. ilk bölümü 19 eylül 2010 tarihinde star tv'de yayımlanmıştır.
erdal beşikçioğlu'nun canlandırdığı behzat ç. karakteri, 1985 yılında polis akademisi'nden mezun olmuştur. hikaye boyunca ankara cinayet büro başkomiseri görevini yapmıştır. hizmet süresince aldığı cezalar yüzünden daha üst rütbelere geçememiştir. ekibiyle birlikte ankara'da yaşanan cinayetleri çözmeye çalışmaktadır. ayrıca özel hayatında da birçok travma yaşamıştır ve yaşamaya devam etmektedir. ana hikaye bu derin olaylardan oluşmaktadır. diğer bölümler ise genellikle cinayetler üzerinden geçer.
-- spoiler --
ekibi: (lakabı (varsa), karakter, gerçek adı, bölümler)
tosun paşa - harun sinanoğlu | fatih artman - 1-96
hayalet - sabri özay | inanç konukçu - 1-96
akbaba - ismet arif karasu | berkan şal - 1-96
eda akkaya | seda bakan - 1-96
cevdet | berke üzrek - 5-96
tahsin yılmaz | eray eserol (cinayet büro müdürü) - 1-96
emre | engin öztürk - 70-96
selim | hakan hatipoğlu (eski büro elemanı) - 1-70
ailesi: (karakter adı, gerçek adı, bölümler)
berna ç. - hazal kaya (ölen kızı) 1 bölüm
şule şafak - ayça eren (büyük kızı) 2-96
şevket ç. - ege aydan (abisi) 1-96
Hanımefendi/Anne - yıldız kültür (annesi) 66-96
Ceyda - elvin beşikçioğlu (eski karısı) 1-96
savcı esra - canan ergüder (eski karısı) 1-69
-- spoiler -- -
ah ah özletti be kendini.çok severim ce hayatımın çoğunu bu diziden öğrendiklerimle geçirdim ve tabi birde hayalet lakabı... -
sırf eve girerken ayakkabılar çıkarıldığı için bile sevilir bu dizi.
ben diziyi geç fark edenlerdenim. bir ara türk dizi ön yargım vardı, evet.
yani nedense anında patlayan ve bir anda kült mertebesine yükselen her şey bende ters etki yapıyor.
herkesin çok sevdiği değersiz, beni ilgilendirmiyormuş gibi geliyor.
ama o efsane 78. bölümden sonra, o kadar muhabbeti dönünce artık kayıtsız kalamadım.
vurucu gelen şey tamamen sahicilik hissiydi.
Bir de tabii ülkede suya sabuna dokunan, hukuksuzluğun kanunsuzluğun normal hale geldiği düzene çomak sokan gerçek anlamda protest böyle bir işe saygı duymamak mümkün değil.
-
kaçıncı tekrarını izliyorum bilmiyorum ama tadı damağımızda kalmış dizi. tam yeniden çekilecek senaryosu da hazır dendiği günlerde, yazarı tutuklanmıştır. -
Netflix ile tekrar geri döneceği yine konuşuluyor. Umarım yine hayal kırıklığı yaşatmazlar. 2 sezon olarak anlaşma yapılıyormuş. Behzat amirim (bkz: erdal beşikçioğlu) ve Harun un (bkz: fatih artman) kesinlikle olacağı da haberde geçiyor. -
heyecanla beklediğimiz dizi. tabi emrah serbes içerde, nasıl olacak bu senaryo işleri. geçi ercan mehmet erdem var ama bilemiyorum. -
son günlerde yine netflix'de başlayacak iddiaları ile çalkalanan dizi. -
temmuz ayında blu tv'de tekrar başlayacağı kesinleşen dizi. ama söylenenlere göre akbaba, eda ve harun yok :(
www.youtube.com/... -
Biz napıyoz la bu hayatta birileri demiş , sınırları çizmiş yaşayacan demiş . Birileri demiş ki bu maaşı alacan demiş,bu okula gidicen demiş, bunlara karşı çıkmican demiş.amina koyayım bunların hepsi ben söylemeden önce , ben yapmadan önce birileri tarafından söylenmiş.Ben istemedim ki bunların hiçbirisini...
Özledik amirim çok özledik... -
Türkiyede ilk defa soğuk biralar eşliğinde izlenen, sistem eleştirisini yine sistemin kolluk kuvvetlerinin yansımasında yapan ve aynı zamanda çok güldüren efsane dizi. -
4. sezonu güzel başladı. özlemişiz. -
4. Sezonda şunu net bir şekilde anladım. bugün izleyemediğim iki bölümü üst üstte izlediğim zaman behzat ç. rolünü oynayan Erdal Beşikçioğlu çopu zqöan karakterden çıkıyor ve daha kendi gibi oynuyor bu çok rahatsızlık vermedi belki eleştirmek haddim bile değil, yalnız bir kaç noktada yakalamışken ifade etmek istedim. -
bir bölümüne çalgı çengi filminin karakterleri olarak murat cemcir ve ahmet kural konuk olmuştu. salih'le gürkanın muhabettini sabaha kadar dinlerim. leyla ile mecnun oyuncularının konuk olduğu bölümde bile bu bölümde güldüğüm kadar gülmemiştim yeminle.
--- spoiler ----
gürkan: amirim ölü taşımanın nesi suç? olsa olsa saygısızlık olur, onda da izin verirseniz öbür dünyada çekelim cezasını
salih: öbür tarafa da karışmıyosunuzdur ellaham?
ve behzat ç. bu iki kafadarın kafaları tokuşturur..
-
-- spoiler -- -
bi bakışıyla herşeyi anlatıyor, gözleriyle konuşuyor adam. abisi veya elemanları başkalarının yanında saçmaladığında onlara dönüp bakması yok mu.... gözleriyle dövüyo adamı, insan o bakışı görünce 3 gün ağzını açamaz. ama bu adamlar sürekli saçmaladığı için böyle sahneler her bölüm tekrarlanıyo. ben de her seferinde adamın oyunculuğuna şapka çıkarıyorum.
bi de biri gülüncüne giden bişeyler anlattığında muzip muzip sırıtarak bakıyo ya “heee, anlat anlat heyecanlı oluyo” der gibi... -
yeni izlemeye başlayacaklara tavsiyem...tadını çıkarın.
çünkü bittiğinde "ben ne bok yiyicem len şimdi?!" diyeceğiniz dizidir. -
Aşırı kaptırınca telefonu "hee" diye açmaya bir şey söylerken "laa" ön veya art eki getirmeye sebep olan güzel dizi. -
"Yalanın varsa ekmek çarpsın eşşek tepsin evin yansın gözün kör olsun... "( melodi)
Behzat Ç'nin efsane pavyon müziğidir büyük ihtimalle diziye özel yapıldı youtube'da yok en net ve uzun versiyonunu burda buldum.
m.facebook.com/... -
ankarayı ankaradan daha iyi yansıtan dizidir. -
sağa sola bağırıp küfreden. insanlara saldıran, fiziksel şiddet uygulayan. karşı taraf sorguladığında beylik cevaplar veren. çok güzel araba kullanan. bunların yanında kadınlara ses yükselten, her şeyi bilen bir karakteri içinde bulunduran dizidir. sistem eleştirisi yaparken elindeki güçle insanların haklarını gasp edebilir. kahraman, saygı duyulan efsane kişilik. asağıdan veya yukarıdan gaz çıkarsa bir nevi recep ivedik. bu özellikleri yanında alkolik galiba. güzel dizi felsefesi var izlenir. -
Ön not: spoiler gibi görünen cümleler dizinin genel yapısı içinde düşünülünce spoiler değiller bence.
Pilot bölümü 19 Eylül 2010 yılında yayınlanan, hikayesi ankara'da geçen (Emrah serbes'in aynı isimli eserinden uyarlanmıştır), genel yönetmenliğini serdar akar'ın yaptığı, "başrol"ünde erdal beşikçioğlu'nun oynadığı "polisiye" dizisidir.
Gerçekçilik sınırlarını aşmadan ama yine de oldukça öznel olarak yazıyorum; gelmiş geçmiş tüm diziler içinde kategorize edilemeyecek ve hiçbiri ile karşılaştırılamayacak yapılmış en güzel dizidir. Yabancı dizilerden Behzat ç'nin yanında ismi anılacak dizi örneklemek gerekirse sanırım sadece breaking bad söylenebilir. karşılaştırma değil, kıyaslama hiç değil, sadece mevcudiyetindeki karizma olarak yanına yaklaşabilir.
benzersizliğini en başta ve en fazla oyuncuların performansına borçludur. dizi içindeki karakterlerin (senaryo gereği oldukları kişilerin) nasıl olursa olsunlar bizdeki izdüşümleri hep sevgiyle kabul edilir. behzat amir aslında çok matah bir adam değildir, çok bencil, kendisini herkesten farklı konumlandıran, kaba, bir dediği iki edilmeyen, sorgusuz her istediği olsun isteyen, duygusal ilişkilerde insanları umursamayan vs vs kısaca bok gibi biridir. hayalet, akbaba, harun cahilliğe yakın sıradan insanlardır. Diğerleri de antin kuntin tiplerdir, selim'in iticilik abidesi olma istikrarı, eda'nın mıymıylığı, cevdet'in kurtulamadığı pısırıklığı, şule'nin katlanılamaz şımarıklığı, berna'nın insanı kusturan sevimsizliği, şevket'in andavallığı, esra'nın didaktikliği, tahsin'in taklacı güvercinliği gibi neredeyse hiç biri parlayan bir yıldız değildir. işte tam da bu noktada dizinin benzersizliğinin temeli atılmış, sağda solda görülen insanların aynısından, hiç bir estetik üstünlük, hiç bir yüklenen sinerji, hiç bir fantastik öğe, hiç bir kurgu kahramanı yani kısaca hiç bir gerçeküstücülük olmadan, ülkenin içinde olduğu tüm gerçekler, tüm sosyoekonomik getiriler, tüm gelenekler, adetler, inançlar, saplantılar, bütün halde toplumun yaşayış mekanizması aklınıza gelecek her şey ama her şey ekranda bizlerle beraberdir.
sonuçta bir roman uyarlaması olduğundan dolayı samimiyet ölçeğinin dolu olması beklenebilir durumdur, ancak senaryolaştırma başarısı eşine rastlanmayacak düzeydedir, bu sayede teknik olarak topyekun halde diğerler dizi kümelerinden ayrışır.
teknik başarının büyük sırrı da (yine hiç alışık olmadığımız şekilde) senaryo bile dahil olmak üzere karar alıcı konumlarda birden fazla insanın olması. senaryosunu genel olarak ercan mehmet erdem yazmıştır ancak her on bölümde bir eser sahibi olan emrah serbes de ercan mehmet erdem'e katılmıştır. yönetmenlik koltuğunda da en fazla bölümü doğan ümit karaca vardır ama bazı bölümleri serdar akar (serdar akar aynı zamanda genel yönetmendir) ve zekeriya kurtuluş yönetmiştir. bir bölümde de yönetmenliği mustafa altıoklar yapmıştır.
böyle bir yapının, bölüm sonlarında yönetmen ..., senarist .... diye isim yazmasını sadece adı konulması için yaptığını, genel itibariyle ekip olarak sürekli birbirlerini beslediklerini, her bölümün bir 'blend' olduğunu ve benzersiz tadının bu sayede hep yüksek çizgide kaldığını düşünüyorum.
bu dizi aslında hayatların sıradan yaşantısıdır. polisiye falan değildir, polis mesleğine sahip insanların merkezinde, hayatın ve gelişen olayların süregelmesidir. aslında her şey duygulardır, psikolojidir, insanın basitliğidir; anlamlandırmanın, idefikslerin, doğrunun, yanlışın, kötünün, iyinin, güzelin, çirkinin, zenginliğin, yoksulluğun, yüceltilenlerin, yerilenlerin, zalimliğin, acımasızlığın, inkarın, inancın, adaletin, otoritenin, hatta ve hatta sevginin dahi varlığının, saflığının, gerçekliğinin, gerekliliğinin sorgulanmasıdır; toplumun, medeniyetin hatta ve hatta yaşamın sorgulanmasıdır.. varoluşu didik didik ederken felsefenin beyhudeliğine göz kırpmadır, filtresiz bira bardağı tokuşturmadır! gerçekten var olup olunmadığının cevabını hayalet'in giydiği gömlekle, harun'un sorguda cips yemesiyle, amirin tespihi ile uyumasıyla sürekli değiştirerek, yine o aynı soruyu esra'nın beklenmedik gülüşüyle, akbaba'nın duvara yapıştırdığı gazete küpürleriyle, şevket'in dur durak dinlemeyen tez canlılığıyla her seferinde sorabilmektir.
neşet ertaş çalar hiç göze batmadan, fark etmeden içiniz dolar, eski ayakkabılar giyilir konusu geçer, ertesi gün sabah ayakkabınızı giyerken eski olduğunu umursamazsınız, ekip olarak aspavada ssk yerler ziyafet niyetine sonra gidip operasyonu tamamlayıp devlet içindeki yapılanmalara darbe vururlar sıradan iş günlerinde ama sonra bir şekilde örtbas edilir yaptıklarının efektleri, o zaman beyhudelik sorgulanır, evlerine dönerlerken o gri hyundai'lerle arabanın içinin kokusunu bilirsiniz siz de, kapısının kapatıldığındaki sesi, böyle yine içine çeker dizi sanki bizler de onlarla oynuyormuşuz gibi; evin içinde koltuğa yayılırlar televizyonun karşısında tıpkı o an sizin de öyle izlediğiniz şekilde, aynaya bakıyormuş gibi olursunuz.
akbaba "ben cinayet oldum" der, benliğinden vazgeçip hayatını işine adamışlığını haykırır, aynı akbaba'yı harun emniyet genel müdürünün teftişinde "o benim amcamın oğlu" diye tanıtır kılıksızlığı mesele olmasın diye, sevginin aşktan önde olup olmadığını anlamak için bölümler boyunca kadınlara odaklanıp düşündürtür, sonra bir kadın çıkıp bu güne değin gördüğüm, duyduğum en mükemmel cümleyi kurar:
-- spoiler --
der. (ki bunu amirim başka bir kadına daha önce demiştir).
yüzlerce kilometre öteden o mükemmel kadının dudaklarına dokunabildiğimi hissettirir bana.
ben böyle hissederken aslında bu dizide yüceltilen hiç
bir
şey
yoktur... ironi değil, tam olarak böyledir. akıp gider zaman, bu muazzam şeyler sıradanlaşır olaylar devam ettikçe. tıpkı hayat gibi. İşte bu, dizinin en iyisi olmasının sebebidir.
- 4530, merkez! diye anons geçilmesi aklımıza kazınmıştır artık ama harun'un
-- spoiler --
diye haykırmasında, "kodun ne senin?" anonsuna harun'la beraber aynı şekilde cevap verilir.. ki o harun mankafanın önde gidenidir oysa.
en sevdiğim, hayalet; "başım döndü ya la" dediği anda benim kursağımda kalır içtiğim. akbaboş'un evinde evinden getirdiği yegane eşyası olan radyoyu kucağında ayarlarken, küçüklüğümde o radyonun aynısında ben de istasyonlar arasında şarkı aradığım zamanlara giderim, kendime geldiğimde gelmişine geçmişine saydırırım dünyanın. baştan sona sürekli zamirler vardır, "şu hasan'ın adersini versene", "bu hakan dün ofiste miydi?", "o hikmet dün evinde yokmuş amirim", "senin bu sevgilin, erkan, senin arabanı almış", "eda bak bakalım şu ömer nerede çalışıyormuş" diye konuşulur, la demek lan demek değildir, lan'ın kibarcasıdır la. gerçek hayatta 'nasılsın?' diye soranlara 'saçma sapan konuşma la' dersiniz, karşınızdaki hiç yadırgamaz mesela bu kadar iliğimizdedir replikleri. telefonu açarken 'heeeeee' diye hönkürseniz kimse garipsemez.
böyle böyle dizi olmaktan çıkıp herkese bir yerinden, her yerden dokunarak; işte akbaba'nın dediği gibi biz biz olmaktan çıkıp dizinin ta kendisi oluyoruz ekran yok oluyor aramızda.
bu subjektiflikten uzakta söyleyeceğim, senaryonun vurucu kısımları (zirve kısımları), özellikle behzat amirin psikolojik durumunu belirliyor git gide; -spoiler vermemek adına yazamıyorum tam, ne pis bir durum bu!!- çok mantıklı, doğru bir halde evriliyor, bu kişilik yapısının tüm getirileri cuk oturuyor, yine gerçekçiliğinden hiç ödün vermeden devam ediyor her şey.
Bambaşkalık...
sokaktaki insanlar dizide aktif rol alıyorlar. rol yaptıkları kabak gibi belli olurken hiç sırıtmıyor ama. bir zaman sonra dizideki basitlik bir çeşit zırha dönüşüyor, bölümlerde geçen polisiye serüven (ve "figüranlar") hiç önem taşımıyorlar, asıl konu ve asıl karakterler ile birlikte biz sahnedeyiz zaten.
çekim teknikleri oldukça basit, herhangi bir estetik kaygı içinde olmadan ve tahminen daha duygusal sahnelerde üçlü çekim tekniğini kullanıyorlar. çabasızlığın güzelliği diyerek çok özetle tarif edebilirim. pilli bebek'in şarkıları ile çok alternatif arayışlara girmeden bunca bölümü bitirmek de büyük bir iş. hatta pilli bebek şöhretinin büyük bölümünü diziye borçlu.
normalde sevmeyeceğim behzat'a amirim diye hitap ettirmeyi başarıyor nihayetinde; amirim diyorum, 'al beni de aranıza, en eski aselsan telsizi ver, kodu modu fark etmez, hyundai de arka koltukta otururum, su tabancası verin önemli değil, alın beni de. sabahın beşinden gece siyahının dibine, topyekun alayının içinden geçelim! konuşmayın lan benimle o da olur! Fark etmez. her şeye varım' diyorum şu halimde belki üçüncü kez yine izlerken.
behzat ç öyle büyük bir fenomendir ki içinde barındırdığı tüm oyuncuların da üzerine çıkmıştır. Artık erdal yoktur, fatih yoktur, inanç yoktur, berkan yoktur, berke yoktur, ege yoktur, canan yoktur; hiç biri yoktur.
akbaboş var
hayalet var
behzat var
harun var
esra var
şevket var.
kitap uyarlamaları (sinema veya televizyon dizileri) büyük çoğunlukla kitabın gölgesinde kalır, bütçesi ülke geliri kadar olan yapımlarda bile bu durumu aşmak zordur ama behzat ç'de canon fotoğraf makinası ile çekilen sahnelerin olduğu televizyon dizisinde tam tersi olmuştur; fenomen gördüklerimizdir, kitap senaryodan halliceye dönmüştür. aslının romanının olduğunu çoğu insan sonradan öğrenmiştir.
misal kurtlar vadisi dizisi için ülkemizde izlenme yoğunluğu, sevilme vs gibi konularda bir önceki paragrafta yazdıklarıma karşı söylenebilecek şeyler olduğunu düşünürseniz eğer vereceğim cevap şudur: behzat ç'yi kendi gerçekliğini sorgulamadan izleyen diziyi izlememiş sayılır bence. ikisinin arasındaki devasa fark budur. ölen dizi karakteri için gıyabi cenaze namazı kılınması ile aradaki fark da budur.
elimde telsiz, bir aşağı bir yukarı dıt dıt dıt diye koşturup dururken hayatın a. koydum ben ekranın diğer tarafında.
saçma sapan konuşurum, çünkü ismet diye biri yok burada!!
-
youtu.be/...
Sen kimsin lan behzat ? -
şiddeti, alkolü, küfürü, adam dövmeyi ve daha birçok kötü şeyi normalleştirmeye çalışan dizi. -
yalnızsanız ses olsun diye açıp kendinizi o ortamda hissedebilirsiniz -
youtube kanalı tekrardan 7/24 canlı yayına başlamış olan dizi. sohbet kısmı da fena değil gibi. hardcore fanlar takılıyor zaten. 1-96 bütün bölümler sırayla gidiyor.