1. izlerken, ortalarına doğru "gerçekçi distopya bu sanırım. 600 yaşında falan olup halâ yaşıyor olsaydı, izlediği için mutlu olurdu" diye içimden geçirdiğim, yayınlandığı zamanki hype'ı korkunç balon olan ispanyol filmi. şimdilerde her yerde reklamı çıkan de baya popüler. ben de bu vesileyle aradan çıkarayım ilkini dedim.

    filmin hedeflediği sorgulamaların köklerini laps diye izleyicinin kucağına bırakması çoğu anaakım film izleyicisi (hatta hödüğü) için sıradışı olduğu kadar, kafa karıştırıcı da olacaktır. hele ki, ilk birkaç sahneden sonraki geriye dönük anlatımlarla birlikte, bu bahsettiğim "düz izleyici" filmi izlemekten vazgeçebilir bile. bu kısmı riskli olmuş. sürekli tekrar eden tek bir nota üzerine kurulu gerilim score'u da (film müziği denemiyor bunlara işte, music score oluyor hepsi) "henüz başladık yahu, ne gerilimi hilmi?! yanlış film mi seçtik biz?!" tepkisi verdirebilir. başroldeki goreng'i canlandıran 'nin ispanyolcası çoğu yerde eleştirilmiş çünkü kendisi barcelona doğumlu olsa da, ailesinden ötürü sanırım aksanı pek anlaşılmıyormuş. bence son riskli yeri de lgbti mevzusunu filmin belki de en can alıcı diyalogunun göbeğine saklamış olması. hem ispanya çevresinde hem de uluslararası bağımsız film festivallerinde tanıdık ve ismi bilinen bir oyuncu ve yönetmen ama buna ne gerek vardı işte. benim gibi "suya sabuna dokunmadan özgürce yaşayak lan!" diyen biri için bile "fazla anlam yükleme" olarak geldiyse bu, anti-lgbticiler filmi sırf bu yüzden itin götüne sokar, ki sokmuşlar zaten.

    gerçekçi distopya demiştim, di' mi? filmin en sevdiğim kısmı bu oldu. herkesin beyninin içindeki küçük zindanların gerçeğe uyarlanması hem zor hem de fazlasıyla öznel olduğu için hayali distopyalar pek sevilmiyor artık genç kuşaklar tarafından. hem siyasal hem sosyokültürel açıdan ise, her dünya insanının yaşadığı çevre, filmin ana konusu olan "kişisel hapishane"lerden oluşuyor zaten ve dışarıda nefes alamadığında insanlar buraya kaçıyor. ben bu hapishanelerimize benzettim filmdeki 2 kişilik odaları. bu yönüyle de bana fazlasıyla gerçekçi geldi. bir merak unsuru oluşturması için üretildiği çok belli olan miharu karakteri ise, belki de çevrenizde hiç iletişim kurmadığınız ama size zararı da, yararı da olabilecek insanları temsil ediyordur, kim bilir.

    1 buçuk saatlik süresi nedeniyle ilk yarısı su gibi akıp geçen ama akışı pek de berrak olmayan, anlatacaklarını dürüm halde ağzımıza sokmaya çalıştığı yerlerde çuvallayan (çocuk?! gerçekten mi?), başlangıcı ve yukarıda bol bol anlatmaya çalıştığım gerçekçi distopya anlatısı sayesinde kendini gösterebilmiş bir film olarak el hoyo, bence kısıtlı bir izleyici kitlesinin üzerinde konuşup tartışarak beyin cimnastiği yapabileceği bir filmden ötesi değil. bu kadar hype olup netflix'e de deli gibi reyting ve pr kazandırmış filmi, çıktığı gibi izleyenlerin büyük kısmı kendi kişisel hapishanelerinde yaşadığının farkında bile değil. kendilerini izlediklerini bile bilmiyorlar, sadece "ay, ayağınlan pastaya mı basıyo o?!" falan diyorlar. bu kısmı baya kötü ama filmde birkaç yerde güzelce kullanılan "tam göstermeyen ayna" bu insanlar için değil, o kısıtlı kitle için önemli oluyor işte. bence ilk yarısına kadar dayanırsanız sonunu getirin. vurdu-kırdı ya da gerilim-korku peşindeyseniz uzak durun.
    #291770 lake of the hell | 6 ay önce
    0film 
  2. İnsanların açgözlülüğünü, bencilliğini vb. anlatmak için “platform” gibi bir imgeyi kullanması dışında başarısız bulduğum film. İmgelerin şöyle bir gerçeği var ki sizin bir şey anlatıyor diyerek kullandığınız bir imge o imgeyi iyi kullanamamışsanız sizin dışınızda kimseye bir şey anlatmayabilir. Sizin için “anlamlı” olan bir şey bir başkası için “anlamsız”dır bu durumda. Platform filminde de durum böyle benim için, filmde anlamsız bulduğum birçok şey var, ortalama bir seyirci olarak da “anlamadığım şeylerin kesin derin anlamları vardır ama ben anlamamışımdır” vs. de diyemiyorum açıkçası. -Özellikle sonu dışında- yine de ortalamanın üzerinde bir film, seyredilebilir.
    #270008 ma icari | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0film 
  3. az önce izledim. 10 kere daha izlesem 10 farklı anlam daha çıkartırım.
    gerçek anlamda ne yazsam bilemiyorum ama çok çok yüzeysel şekilde bahsetmem gerekecek olursa, film insanoğlunun normalleşmiş sıkıntılarını (açgözlülük, kapitalizm, sınıfsal farklılıklar vs.) metaforik bir şekilde dile getiriyor.

    peşin edit: dıkşın dıkşın filmlerinden ziyade daha akıl ürünü seven biriyseniz şu dakika açıp izleyin.
    fragmanı aşağıya bırakıyorum herkese iyi seyirler.

    fragman

    son edit: entry müsait bir zamanda kapsamlı şekilde güncellenecektir.
    #246936 liveislife | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0film 
  4. film, tek mekan filmi.

    konu çok ilginç

    ana tema: yaşama dürtüsü

    imtihan konusu: açlık

    son: bana kalırsa hayal kırıklığı

    mesaj: kremalı puding :)
    #192994 tornado | 4 yıl önce
    0film 
  5. Bilim kurgu, gerilim türünde bir netflix filmi. 21 şubat 2020'de yayınlanmış. Aslında film ilk kez toronto film festivalinde gösterime girmiş. Netflix acaba şubatta yayınlandığında içinde bulunduğumuz karantina günlerinin ruhuna tamı tamına uyacağını hayal edebilir miydi? Bilmiyorum belki de planlıydı!

    Yüzlerce kat yüksekliğinde bir hapishanede her katta 2 mahkum kalıyor. Hapishanenin ortasında dikdörtgen şeklinde bir boşluk var ve bu boşluktan günde sadece 1 kez geçerek katları gezen bir platform var. Mahkumlar günde sadece bir kez geçen bu platform üzerindeki yiyecekle karınlarını doyuruyor. Mahkumlar Sürekli aynı katta kalmıyor. Filmin kahramanı goreng ise bir suçlu değilken çukur diye isimlendirilen bu hapishaneye kendi isteği ile içtiği sigaradan kurtulmak ve kitap okuyabilmek için gönüllü olarak giriyor. Bundan daha fazlası spoilera girer izleyiniz görünüz efenim.

    İnsanlarca vahşileştirilmiş kapitalizm ve sınıf sisteminin bir metaforu olan bu filmden aldığım mesajlara ve neden karantina günlerinin ruhuna uygun olduğuna değineyim. Film "üç tür insan vardır" diye başlıyor; Yukardakiler, aşağıdakiler ve düşenler. İşte yukarıdakiler yani üst seviyedekiler aşağıdakileri hiç düşünmeden hep ihtiyacı olandan fazlasına sahip oluyor. Aşağıdakilere hiçbir şey kalmıyor. Açgözlülükleri, hazza doyumsuzlukları hep başkalarının mağduriyetine sebep oluyor. Tıpkı insanların marketleri talan edip bu kadar yeter demeden, başkaları da yararlansın diye düşünmeden fazlasını alarak makarna ve un bırakmamaları gibi... İnsanın sahip olmayı isteği şey uğruna nasıl da bir canavara dönüştüğünü izleyeceğiniz, nefsinizden tiksineceğiniz sahnelerle dolu. Ama maalesef ki biz insanlar buyuz. Bu film salgın dolayısı ile zorunlu evlere hapsolduğumuz günler dışında izlense bu derece etkiliyici olamazdı.

    ***konusu ile örtüşen ama film dışı yorum****
    N.Ş.A. 'da da kırılgan olan ülke ekonomisi Salgınla Resesyona girmiş durumda. İlk olumsuz etkisi kendini göstermeye başladı bile işsizlik artmaya başladı- daha da artacak. Çünkü işletmeler kısa vadede üretime girip kar etme imkanını bulamayacak. Talebin oluşması uzun zaman alacak. Bu dönemde de işçi alımına ihtiyaç duymayacaklar. İşsizler ordusu yanına, ailelerini de eklersek ne ile geçinecekler? Ya birlik olup üretmenin yolunu bulacaklar ya da -çoğa sahip olan paylaşmazsa- yoksulluğu yaşacayacaklar. Yaşadığımız şu günler kapitalist düzenin dayattığı al-ver temelli dğişim değerinin yerine kullanım değerini benimsemeyi öğreneceğimiz günler olmalı.

    ****

    Filme dönersek senaristler bunca açgözlülüğe, bencilliğe, bunca vicdansızlığa rağmen sonu ile insanlıktan, masumiyetten hala umudun kesilmediği mesajını vermeye çalışmışlar. hapishane yöneticilerinin ısrarla kurallarımız var ve esneklik yoktur demelerine rağmen sistemlerindeki delikten haberdar olmadıklarını ya da görmezden geldiklerini sonundaki sürpriz gösteriyor.

    Oldukça zekice hazırlanmış bir senaryo. İnsanların yaşamak veya sahip olmak hırsı ile neler yaptığını gayet net şekilde ortaya koymuşlar. 1,5 saat hiç sıkılmadan, kopmadan izletiyor. Orijinal dili İspanyolca diye de şuraya iliştireyim. İzleyeceklere iyi seyirler. İzlemem için önerene de teşekkürler.
    #176461 esinti | 5 yıl önce (  5 yıl önce)
    0film 
  6. (bkz: )

    Orijinal adı bu şekilde olduğu için ve bence filmi ingilizce isminden daha iyi yansıttığı için bu başlıkta açmayı uygun gördüm^^

    Az önce netflix’te izlemiş olduğum ispanyol yapımı film.
    Ortalama 1,5 saat sürdü, normalde tek bir alanda geçen filmlerin çoğundan sıkılırım ama film bana sıkıntıdan çok yaratmak istediği o gerilimi verdi.
    Dini göndermeleri olduğu doğru ve kesin tabii ama en çok dünyadaki adaletsizliğe dikkat çekilmek için yapılmış, kapitalizmi eleştiren bir filmdi (bence).

    -- spoiler --


    Şimdi alt kattakiler bir ay boyunca aç kalıyorlar ve bu sırada bu adaletsizliğin farkındalar ama yapacak bir şey yok deyip oturuyorlar köşelerine ama yukarı çıktıklarında da sadece yemek düşünüyorlar hiç de aşağıdakileri umursamıyorlar. Muhtemelen öyle deli gibi dalmasalar yemeğe hepsine yetecek kadar yemek olabilir her gün ama işte Dünya’da da düzen bu, dipteyken hep şikayet edip biraz yukarı çıkınca sadece tüketmeye odaklanır ve bizden kötü durumdakileri hiç de düşünmeyiz.


    -- spoiler --


    Çok muhteşemdi kesin izleyin demeyeceğim çünkü böyle denildiği halde beğenmediğim bir sürü film oldu ama zaman kaybı olarak görmediğim bir film olduğunu net bir şekilde söyleyebilirim^^
    #175867 gece ucan kedi | 5 yıl önce
    0film