genellikle otel lobilerinde, parklarda görülen dairesel formda büyük orta kanepelerine devrim denirdi eski zamanda. dönmek, devir yapmaktan gelir. oturma yeri arkalığın etrafında devir yapar. 19. yüzyılda moda olmuş bir eşyadır. www.google.com/...
avrupa dillerinde ise kökeni "inkılap" ile aynı şekilde "altüst olma, tersine dönme, tepetaklak olma" anlamı taşıyor. hatta revolver ile aynı kökene dayanıyor.
Öncelikle tdk efendiye katılmıyorum. İnkılap ile aynı şey değildir. detaylı değiniriz sonra fakat inkılap, osmanlı'nın orduda iyileştirme yapıldı, halifeye bağlı meclis kuruldu, meşrutiyet filan gibi şeylerdir.
Devrim ise temelli değişimdir. Bir yazıdan çatır çatır öteki yazıya geçmektir. Karanlığa itilmiş yüzlerce asırdır o karanlıkta kalmış kadınların çatır çatır ortaya çıkıp seçip seçilmesi, söz sahibi olup kendi geleceğini kendisinin inşaa edebilmesini sağlamaktır. Okumayı yazmayı öğrenmeyecek kimsenin kalmamasına çabalamaktır. tanrı'nın gölgesi değil, sen nasıl istiyorsan öyle yaşayacaksın demektir insanlara.
Ayrıca narin bir kız çocuğunun bakışlarını anımsatır bana. Hani o kargaşa ve gerginliğin, hak ve hakkaniyet kavgasının ciddiyetinde o kenardaki ufak çocuk.
Yüzbinlerce senedir boşuna mı varız sorusunun da acı cevabını verdirir bana. Her şeyin doğrusu belli, herkesin güllük gülistanlık bir biçimde yaşayabileceği aşikarken, boşa ölmek, savrulan hayatlar, kaybolan gelecekler, açlık, sefalet, para, uyuşturucuyla kaybedilmek...
Türkiye'nin ilk ve tek yerli otomobili. 1961 yılında askeri yönetimle idare edilen Türkiye Cumhuriyeti'nde, Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel, ordunun ve ülkenin bir araç ihtiyacı olduğunu ve 1 milyon 400 bin Türk Lirası ödenek ayrıldığını belirtir. Bunun üzerine tamamı Türk mühendislerden oluşan yaklaşık 20 mühendis Ankara'da toplanır. Üretim yerine karar verilir. Eskişehir Demir Yolları Fabrikası'nda üretime başlanacağı yönünde karar kılınır. Tarih 16 Haziran 1961'dir.
Mühendis ve yönetim ekibine 4.5 ay gibi bir süreye sahip oldukları iletilir ve hemen çalışmalara başlanır. Hiç kimse Türkiye'nin bir otomobil yapabileceğine inanmaz, bir avuç yönetici ve mühendisler dışında. Ancak tarihler 29 Ekim 1961 sabahını gösterdiğinde tamamı Türkiye'de üretilen Devrim adındaki ilk ve tek yerli otomobil, Türkiye Büyük Millet Meclisi binası önünde Cemal Gürsel'e gösterilir. Hatta cemal gürsel o araçla anıtkabir'e gider. Sonra da Ankara Hipodromu'nda resmi geçit törenine aynı araçla katılır.
Önemli olan otomobilin aynalarından, motoruna kadar neredeyse tamamının 20 kadar Türk mühendisin çalışmasıyla 4.5 ay gibi kısa bir sürede, Türkiye'de üretilmiş olması. Hiçbir yabancı kurum ve kuruluştan yardım almadan, Türk zekasıyla bir otomobil üretmişiz. En önemli parça olan beyin yani motor, Türkiye'de ve Türk mühendislerce üretilmiş. Demir Yolları fabrikasında, motorun döküm işlemleri gerçekleştirilmiş. Gece gündüz demeden çalışılmış ve çalışan, sağlam bir motor üretilmiş. 1961 yılında.
Sonrası malum. Şimdi ise tamamı yabancı menşeli bir araç yaptırmışız ve bununla yerli diye övünüyoruz. Neredeyse Tek bir parçasını kendin üretemediğin otomobilin neresi yerli oluyor, meraktayım. Üstelik 100 kadar Türk mühendis güya bu aracın yapım aşaması çalışmalarında yer almış. İtalya'da üretilen/tasarlanan ve daha önceden tanıtılmış bir aracın Türkiye'ye getirilip yerli otomobil olarak tanıtılması... Daha fazla bir şey söylemeye gerek yok sanıyorum.
ortaokulda defterlerimden birinin kabını sıyırıp, ortaya çıkan beyaz saman gibi kağıda yazdığım sunay akın şiiri. tabiki son 2 kelime farklı renkle yazıldı. ilk okuduğumda çok etkilenmiştim şiirden. böyle güzel kelime oyunları yapan sunay akın'ın denemelerini ve diğer şiirlerini de heveslenip okumuştum hep..
şu 2 kıta ne güzel anlatır söylenmek isteneni:
"bir çocuğun annesinin çantasından aldığı paraları altına gizlediğini söylememiştir dövülen hiçbir halı
içinde yaşamaktır devrim dikiş kutusunun ve toplu iğneler gibi bir arada olmayı gerektirir karşı koyabilmek icin zulmüne makas denilen patronun "
Devrim insandır, insan devrim. Sadece duvarlarda, şiirlerde, sokak aralarında kalsa da adı, hep taze tutmuştur içimizde bir şeyleri, umudu.
Aşk da devrimin ta kendisi değil midir? Bütün kuralları, kalıpları, doğruları altüst etmek, Olmayacak olana inanmak? Bazen her şeyi, herkesi karşına almak bazen de bütün gemileri yakmak, İmkansızı istemek değil midir?
İşte bu yüzden Tıpkı aşk gibi, Geri dönüşü olmayan bir sevdadır devrim. Aşksız devrim olmaz, devrimden gayrı da aşk.