jeolog bir baba ve hemşire bir annenin 5 çocuğunun en küçüğüymüş (3 kardeşi üvey ama aileden sayıyormuş). annesi "jennifer goode"'nin tiyatro yönetmenliği geçmişi de varmış. ailecek para pula pek ihtiyaçları olmamış. bu durumu kendisinin eğitiminden de anlamak mümkün: 6 yaşına kadar özel okul ve birkaç küçük tiyatro oyununda rol, londra'daki university of birmingham'ın prestijli bölümlerinden olan webber douglas academy of dramatic arts'ta eğitim ve çocukluğundan beri golfe olan düşkünlük.
kendisinin sinemada boy göstermeye başladığı yıl 2003. bir ispanyol komedisi olan south from granada'da başrol oynamış. hatta, bu film için 50 küsur repliği ezberlemek zorunda kalmış. fena bir komedi değil, izlemenizi önerebilirim. 1 yıl sonra ise, mandy moore'la başrolü paylaştıkları berbat romantik komedi chasing liberty'de yer almış. kendisini hollywood çapında tanınır kılan iş de bu aslında. ardından match point, copying beethoven ve brideshead revisited'da küçüklü büyüklü roller kaptıktan sonra, bana göre hayatının halen en büyük rolü olan adrian veidt'ı (ozymandias) canlandırması, kendisinin gerçeğe dönüştürebileceği karakterlerin genişliğini "yakışıklı, gülümsemesi genç kızların gönlünü çalan ama soğuk ve rol yapmayı bilmeyen bir aktör"den "karakter oyuncusu olabilir"e çekti. alan moore'un her zamanki beddualarına rağmen (bkz: watchmen)'in beğenilmesi (filmin gişesi kötüydü) goode'nin kariyerini birkaç basamak yükseltti. kült grafik romandaki en derin hayat felsefesine sahip karakterlerden birini canlandırması bir kenara, kamera karşısında mermer gibi hem soğuk hem de insani hatalardan muafmışçasına var olabilmesi nefisti. benim de içinde bulunduğum birçok kişi, watchmen'i izledikten sonra goode'nin hayranı olmaya karar vermiş olabilir.
watchmen'in ardından derinlikli senaryolar seçmesi beklenen goode, son 9 yıl içinde bunu birkaç kere başarabildi. a single man, leap year, stoker ve self/less bir yana bırakılırsa, geriye kalan işlerinden kendisi adına elle tutulur doneler almak mümkün değil. gerçi, ilk bölümü geçen ay görücüye çıkmış cadılı, vampirli güzel bir dedektiflik hikayesi anlattığını düşündüğüm a discovery of witches dizisindeki başrolü de iyi seçimlerinden biri olabilir. ancak, genellikle kötü senaryoların içinde olmayı seçtiği de bir gerçek. watchmen'de yer alabilmesi de, kendisine gelen senaryodan sonra watchmen hayranı bir arkadaşına fikrini sorması ve arkadaşının çektiği "bu filmde rol almazsan, arkadaşlığımızı bitiririm" resti üzerine gerçekleşiyor. gene kendi seçimi değil yani.
biraz da magazinel bilgi vereyim ve bitireyim:
- eski fotoğrafları ile nispeten yakın geçmişe ait fotoğraflarını karşılaştırdığınızda, özellikle yüzünde büyük bir fark görmüyorsunuz, di' mi? bunun nedeni, tabii ki, botoks.
- sophie dymoke ile 2007'den beri evli ve 3 çocuğu var. yalnız, ailecek fotoğraf çektirmeyi pek sevmiyorlar (zaten çocuklar sırasıyla 9, 5 ve 3 yaşındalar). internette en büyük evlatları olan "matilda eve" ile ailecek çekildikleri birkaç fotoğrafı bulabilisiniz, bu nun gibi.
- bbc'nin efsanevi yarışma programlarından the generation game'de bir dönem sunuculuk yapmış, ingiltere'de hava durumu sunucusu olarak ünlenmiş sally meen'in üvey kardeşiymiş (meen, annesinin eski eşinden çocuğu).
- "ingiliz ingiliz'i sever" sözüne uygun olarak benedict cumberbatch ile yakın dostmuş.
- bir süre los angeles'ta yaşamış ve yaşadığı dönemi "şizofrenik bir deneyimdi" olarak özetliyormuş. sanırım exeter'deki yaşantısı her zaman sessiz sakinmiş.
- cumberbatch'in, kendisinin evine geldiğinde, kanepede uzanırken "öff, kariyerim bi' yere gitmiyor" diyerek söylenmesinin kesilmesinden memnunmuş. cumberbatch'in son yılların aranan aktörlerinden biri olması en çok kendisini sevindiriyormuş.
- şöyle bir sözü var: "when you see a finished film, it's very rare that it exceeds your expectations". yani, diyor ki: "yapımı bitmiş bir filmi izlediğinizde, beklentilerinizi aştığını görmeniz çok nadirdir". bunu wathcmen'in bitmiş halini ilk izlediğinde hissetmiş olduğunu düşünüyorum.
- şöyle bir sözü daha var, ki kötü senaryolar seçme nedeni hakkında bilgilendirebilir sizi de: "i wouldn't say i'm drawn to dark roles, and it's not like i pick and choose". yani, diyor ki: "kötücül rollerin beni çektiğini söyleyemem, bu durum kendi seçimim değil". ingilizce dökümündeki o virgül o kadar çok şeyi değiştirmiş ki... filmleri kendisinin değil, menajerinin seçtiğine dair bir ima olarak algıladım ben bunu. zaten yıllarca romantik komedilerde yer almış bir aktörün bir anda watchmen'de -hem de başrollerinden biri olarak- rol alması kendi seçimi olamaz.
imdb'deki matthew goode sayfasının trivia bölümünden ve aklımda kalanlardan yararlandım. bu arada, "metyıv guudi" şeklinde okunuyor. "good diye okuyanlar oluyor, gülümsüyorum ama içimden küfürler ediyorum" demişliği de var kendisinin. küfrettirmeyin mermerden yapılmış gibi duran adamcağızı.