güne sökülen dinozorlar haberiyle başlayan şehir. gökçek'in gitmesiyle, şehre serpiştirdiği saçma sapan eserleri bir bir sökülecek kentin böğründen, sanki bir rönesans yaşanacakmış gibi gözüküyor. hayırlısı.
nedense tarihiyle pek öne çıkartılmayan şehir. oysa ki değişik milletlere ev sahipliği yapmıştır. bunun sebebi, bence, hem antik çağ'a olan ilgisizlik hem de ankara'nın sadece belirli yerlerinin bilinmesi.
mesela ms 362 yılında roma imparatoru julianus'un ankara'yı ziyareti şerefine dikilen dikilitaş hala ayaktadır.
ayrıca ulus'taki eski camilerin sütunlarını inceleyin, çok büyük sürprizlerle karşılaşacaksınız. gerçi en son 10 yıl önce falan gezmiştim. 10 yılda çok şey değişti orası ayrı. belki o camileri bile yenilemişlerdir.
her şey avm, kafe, mekan falan değil. insan ayak bastığı toprağın tarihini bilmeli bence.
neden bilmem seviyorum ben bu şehri, öyle bir bağım veya yaşamışlığım da yok. temiz, bakımlı, yolları geniş, sokakları caddeleri güzel bir şehir ankara. bunda başkent olmasının payı büyüktür tabi. bana kalırsa izmir'den daha güzel şehirdir.
Bok gibi sehirdir. Havasi soguk, karli ve gotunuzu dondurtacak cinstendir. Hele birde kendilerine ‘angara bebesi’ derler ki, agizlarina levye ile vurasiniz gelir.
en son geçen sene gittiğimde biraz olsun düşüncelerimdeki olumsuzluğun kaybolduğu ama ilk gördüğüm dönemlerden kalan (yağan karın üzerini kaplayan ve rengini griye çeviren is tabakasıyla 80'li yılların hava kirliliği ile boğuşan ankarası) etkilerin bir çoğunun ortadan kalkmasını sağlamayan, bana oldum olası her şeyiyle mesafeli, samimilik, (kim bilir belkide siyasetin merkezi olması ve benim neredeyse ülkedeki siyasetin bu ülkeye hiç bir şey kazandırabilecek seviyede olmadığını hatta olamayacağına dair yerleşik görüşlerimden dolayı) içtenlik hissi uyandırmayan, yapılan yatırımlarla çehresi mimari açıdan değişim yaşadığı fark edilse de, sanki yaşanmışlık barındırmayan, yapay ve uyumsuz oluşturulmuş bir mekan havası uyandıran şehir.
yaşayanların bazılarının kullandıkları "ankara bebesi", "vay gardaşım" v.b gibi hitapları hiç samimi bulamadığım, bir çok kelimede kullandıkları "k" harfi yerine "g" harfi, genelde (benim karşılaştığım bir çok yerde) sağa sola aldırmadan yüksek sesle konuşmaları gibi bir çok sebeple hiç sevemediğim bir şehir.
bundan da öte doğu zihniyetini hala damarlarına kadar taşıyıp, yaşayıp batı kültürünün bir parçası olan alışveriş merkezlerine akın akın gitmelerini ve oradaki umarsız halleri, hareketleri de bana yine uyumsuzluğu çağrıştıran ve gözüme batan çelişkili durumlardan biri.
deniz havası alıp döndüğüm bozkır şehri. havalar ısınmış olsa da akşamları serin oluyor. eve geldiğimde çok güzel karşılandım. çalışma masamın üzeri yayınevlerinden gelmiş bir sürü kargoyla doluydu. bir de en tepesine konulmuş küçük bir zarf vardı. mektubu görür görmez inanılmaz mutlu oldum. ilk kez bu şehre dönüşüm beni mutlu etti. ankara'ya geldiğime göre yine bir düşük bütçeli bir zirve düzenlenebilir :)
İslam kaynaklarında adı enguru olarak geçen başkentimiz olan sehir. Yıllar yıllaaar içinde ismi Ankara olmuş. Ayrıca ilk kez geçen ay gittiğim şehir. Hep gri şehir, memur şehri vs şeklinde bahsedildiği için kafamda sıkıcı olarak kodladığım bir yerdi. Tabii hep merkezi yerlere gittiğimden mi bilmiyorum çok canlı, hareketli olarak gördüm ve elimde kocaman bir soru işareti ile trene binip İstanbul'a döndüm bir yanımı orada bırakarak, azalarak.
Sorgusuz bakmışım tüm yaşama…
Sevdalarım bir avuç külde kalmış
Savurmuş avuç açıp göklere
Yarını yok ki hepsi dünde kalmış
Sen gidince Ankara'dan hüzünlü bir bulut kalmış
Sen gidince Ankara'ya hüzünlü bir yağmur yağmış
Ankara bomboş sensiz Ankara Ankara sarhoş
Ankara bomboş sensiz Ankara Ankara sarhoş
Unuttun mu bir tanem benden almayı
Çocuk gülüşlerin gözümde kalmış…
Bütün takvimlerim zamansız artık
Son yaprağım gittiğin günde kalmış
Sen gidince Ankara'dan hüzünlü bir bulut kalmış
Sen gidince Ankara'ya hüzünlü bir yağmur yağmış
Ankara bomboş sensiz Ankara Ankara sarhoş
Ankara bomboş sensiz Ankara Ankara sarhoş....
sabahattin ali'nin hiç bitirilememiş ve yayımlanamamış romanı.
Türkiye'de maddi ve manevi açıdan hayatını sürdüremeyeceğine kanaat getirip bulgaristan sınırını kaçak yollarla geçmeye çalışırken katledilen sabahattin ali, kafasında bir roman tasarlıyormuş. Sanırım Yaşadığı dönemin ankara'sını (siyasetini) eleştirel bir üslupla olay örgüsüyle sarmalayarak okurlara sunacaktı. Bilinmez... sabahattin ali yok, kitap yok.
ankara'ya ilk gelişimde, ulus'da yürürken yerlerde bir sürü kartvizit gördüğüm şehir. en sonunda dayanamayıp bir tanesi aldım. üzerinde selena gomez'in resmi vardı ve altına şengül yazılıp, bir de cep telefonu numarası yazıyordu. dedim ki vay be hayat işte.. selena gomez türkiye'ye gelince kötü yola düşüp adını bile değiştirmiş.
gitmekten hiç hoşlanmadığım şehir. o nedenle sanıyorum 5-6 senedir hiç gitmedim. oradaki kuzenlerim ve halam kızıyor bana ama işte içim daralıyor. bir de her gittiğimde kayboluyorum. kaç yıldır gider gelirim neresi neresi hala çözemedim.
misal istanbul, getir koy önüme haritayı. ilçe ilçe yazayım üstüne neresi neresi. çünkü deniz var. denize göre neresi neresi hafızamda kalıyor. ankara öyle değil. ankara kalesini gördüğüm zaman az çok tahmin ediyorum ama haricinde bana göre her yer birbirine benziyor.