saçma sapan bir soğuğu var bu sene. kar da dağmadı doğru düzgün. karakteristik özelliklerini kaybediyor gün geçtikçe. ... ... ... burada siyasi bir benzetme yapacaktım; ama vazgeçtim. attığı twit yüzünden astrologun içeri alındığı memkelette düşündüklerimi yazsam beni ters yatırıp düz sikerler herhalde.
uzuuun uzun yıllar önce ailemin "istiyorsan tabii ki yaz ama bak soğuk şehir ankara üşürsün sen, izmir'e de uzak, bir de deniz yok, sen denizsiz yapamazsın ki! Ama elbette karar senin, biz karışmıyoruz." Şeklindeki tatlış manipülasyonlarıyla üniversite tercih listemden çıkardığım şehir olduğu için hakkında ahkam kesemem. Söylenecek şeyleri zaten ankara'yı dinozorlarıyla, fışkiyeleriyle, aspavası ve kuğusuyla iliklerine kadar yaşayan yazarlar yazmışlar.
Benim için ankara'nın en özel tarafı çoğu kişi gibi Anıtkabir ve taşıdığı derin anlam elbette.
Ama önceki girdilerde bahsedilmediğini farkettiğim bir anadolu medeniyetleri müzesi var ki ankara'nın eğer görmediyseniz mutlaka görün derim. Gerçekten saatlerce gezilebilecek dolu dolu bir müze.
Ah Yağmur dönerken kara Şarkılar var falımda Hepsi sana, hepsi sana bu gece ankara...
ileriki tarihlerde kulzos zirvesi için zorlayacağım şehir.
Ankara'da kaç yazar kaldık bilmiyorum ama görünce bi' dürterseniz ya da yeşillendirirseniz çok sevinirim.
edit: ankara dışından ama bu sözlükten +2'lendik.
cansever: +4'lendik gibi. seven sevdiğine haber salarsa çok mutlu olurum. ankara dışından gelecek olanlara da kapımız açık. en olmadı evimizde ağırlarız.
edit cansever: birkaç yazarla konuştum şubat ikinci hafta sonuna bi' yoğunlaşma söz konusu. şaka maka +6'landık biz.
Benim için anlamını bir kenara bırakıp son ziyaretimi yazayım
Şehrin güneyinde takıldım o yüzden batıkent, keçiören, demet vs. ne hale geldi bilmiyorum.
- Koru sitesi/ Çayyolu civarı artık şehrin içinde, ankara'nın en batılı görünümlü mahellesi haline gelmiş. zaten o yarı müstakil evlerin olduğu bazı sokaklar kafe/bar sokağına dönüşmüş. bayıldım. ayrıca Arcadium'daki barlar dışarı masa atınca on numara. Elbette kiralar da o segmentteki evlere göre oturaklı olmuş.
- Orası eskiden kalburüstü sekülerlerin odak noktasıydı, şimdi o tayfa incek civrına kaymış. Sokaklarında eskisi gibi Öyle üst segment arabalar yok.
- İncek ne olmuş lan öyle! Mühye yıldızevlere karışmış, şehir oradan yürümüş, Oran beytepe arkasından Çayyolu ile birleşmiş. Odtu/ Bilkent/ Beytepe arasında dolanırken artık tilki çıkmaz herhalde.
- mühye demişken yazın toplaşmalar için ilerisindeki kiralık piknik alanları harika. 30 kişilik piknik yaptık. çocuklular hepsini topluca yandaki parka saldı, kalanlar mangal, bira üstü semaver. Ağaçlar altında, şehrin içinde, Çok dertsiz bir organizasyondu.
- Tunalı/ Seğmenler/ Botanik/ Atakule/ Yıldız hattı bildiğimiz gibi. Mekanlar o sokaktan bu sokağa dönüp duruyorlar. ara sokaklardaki Pastane/ Kafeler butikleşmiş ve artmış.
- Kızılay/ Sakarya da aynı tas aynı hamam. Turşu/ döviz/ ayakkabı/ balık/ çiçek. ama gece gitmedim. mekanlar ne oldu bilmiyorum. fantasy land hala açık lan!
- Mezarlıklar hep büyür ama seneler sonra bakınca katlanan alana bakıp faniliğini hatırlıyor insan.
iki haftada bu kadar oldu. bu referans olsun, ömrüm yeterse 4 sene sonra farkları yazarım.
Ankara'ya karşı ön yargımın olduğunu fark ettim. Şöyle ki; yıllardır Ankara insanlarını katı ve soğuk bulurdum ( belki de kafamda öyle canlandırdım, nedendir bilinmez ) Fakat bu sene gittiğimde gördüğüm, Ankara insanında İzmir insanı kadar sıcak olduğu. Herkes konuşmaya hazır ve çokta sempatiktiler.
Onun dışında fiyatlar İstanbul ve İzmir e oranla oldukça uygun. Yeme, içme, alışveriş, kıyafet diğer şehirlere oranla, arada büyük fark olduğu inkar edilemez.
Sanat konusunda tüm şehirlerden daha öndeler.
Ankara seyircisi tiyatroya önem verir. Doğru oyunu, doğru zamanda alkışlamayı bilir. Ama daha da güzeli kötü bir oyunu yermeyi, kalkıp gitmeyi, eleştirmeyi de bilir. Nedense biz bu konuda bazen fazla kibar olup, kötü olanı eleştirmekten kaçınıyoruz. Oyundan nefret etsek bile kötü oyunu izlemeye devam ediyoruz.
Onun dışında Blu Tv de izlediğim pavyon belgeseli sonrası, farklı bir pavyon kültürü olduğunu öğrendim. Ama gidip gözlemleyemedim. Belgeselde kadınlarında rahatlıkla gidebildiği herhangi bir yer gibi anlatılmış olsa da tam güvenemedim.
Onun dışında kuğulu park çocukluğumda gittiğimde kafamda masal gibi bir yerdi. Şimdi kafeler ve küçücük bir alandaki bir kaç ürkmüş kuğuyla çirkin bir yer olmuş.
Bir de trafik burda da korkunç
(Yazmayı unutmuşum )
Hiç aykırı, marjinal tipte insan görmedim.
çok sevdiğim ancak artık trafiğinden bezdiren grimsi şehir.
yıkıcı bir deprem riski olmaması nedeniyle şehirde adeta yığılma mevcut. özellikle Öveçler bölgesi daha çok memur kesimin yaşadığı semt olması sebebiyle akşam 5-6'dan sonra trafik kilit. kızılay'a inen dikmen-ayrancı yolunu hiç hesaba katamıyorum bile.
deprem konusunda çok fazla riskli olmadığı için son dönemlerde çok göç almış olan şehir. almaya da devam edecek gibi.
bunun elbette çok fazla yan etkisi oluyor. bu şehrin bir anda bu kadar büyüyeceği hiç düşünülmemiş olacak ki, ki normal şartlar altında gold rush tarzı olaylar olmadığı sürece şehirler çok hızlı büyümez zaten, şehir artık yetmemeye başladı.
her yer kalabalık, boş yer yok... fiyatlar da bu sebeple çok artıyor.
bu gidişle istanbul'dan çok daha kaotik olacak olan şehirdir...
"istanbul'un tarihi var bir kere" denilerek istanbul'un yanında küçük görülen şehir. oysa tarihi istanbul'dan eskidir.
tarihi ve hafızası nedense silinmek istenmiş bu şehrin. nehirleri yolların altına gizlenmiş. hususi olarak "bizden önce ankara yoktu" denmeye getirilmiş.
yanlış anlaşılmasın da çok çükübik bir şehirdir. muhtemelen benden dolayı ama cidden sevmedim yahu. üç hafta boyunca bir kurumun sınavlarına girmek için ankara'daydım birkaç sene önce. son iki hafta kurumdan çıkamadım ama ilk hafta baya bir gezdim o yüzden eleştirebilirim gibi.
bir kere bu şehirde navigasyon çalışmıyor kardeşim. her yer resmi kurum ve hepsinde sinyal bozucu var galiba o yüzden teknloji direkt 2000 yılına dönüyor. yolu sora sora bulmaya çalışıyorum ama be güzel mimar amcalarım/teyzelerim niye her resmi bina birbirine benziyor? ben az kalsın dışişleri bürokratı oluyordum.*
bir ikincisi, ya istanbul'da da trafik berbat, şoförler davar, her yer çakarlı mal dolu kabul ama ankara'da kural yok, direkt yok. küçük şehir olsa yine anlarım, oralarda ışıklara pek uymuyorlar genelde ama ankara büyük bir şehir ama sanki ışık yok ya. kırmızı görmüyor ankaralı şoförler. ayrıca çakarlıdan bol bir şey de yok.
Üçüncü olarak, ankara'nın levent'i gibi olan bir yere gitmiştim. plaza cart curt falan dolu bir yerdi. ya burası bile hareketsizdi. yani insan yok ki gerçekten. bu plazaların içinde kim çalışıyor canlar? birine girmiştim ufak bir işim vardı, yemin ederim hayalet plaza gibiydi.
ayrıca tunalı ve kızılay gibi semtler de abartılmış semtler bana kalırsa. hiçbir şey yok, iki tane cadde ve bir park hariç. ayrıca sınavına girdiğim kurum beni bir hastaneye yönlendirmişti sağlık raporu için. bu hastane altındağ denilen yerdeydi ve bakın ben böyle bir gecekondulaşma hiçbir yerde görmedim ki ben gaziosmanpaşa'nın, güngören'in, sultanbeyli'nin ve kağıthane'nin bulunduğu şehirde yaşıyorum. hem çinçin ya da sincan gibi yerlere de gitmedim, oralar nasıldır allah bilir.
bir de gittiğimde odtü'deki, bilkent'teki ve hacettepe'deki arkadaşlarımla kampüslerine gittiğimde gördüm ki bu kampüsler ankara'da değil. Yani sabancı üniversitesi ne kadar istanbul'daysa bunlar da o kadar ankara'da.
ama anıtkabir işte pek çok şeyi, bu kadar eleştiriyi hak eden yönlerini, tüm gıcıklığını siliyor benim için. aslanlı yolunu sevdiğimin yeri çok kıymetli benim için. Tam olacakken olamamış gibi bir şehir. insanlarının, şahit olduğum kadarıyla, daha çevreye duyarlı olduğunu söyleyebilirim. bunu doğayı koruma vs. tarzı bir yerden söylemiyorum. İnsanlar çevrelerinde olan olaylara dönüp bakıyor ya da daha yolu bulmak için birine sormadan, sizin söylenmenizi duyan biri "abi düz git sonra sağa dön." gibi tarif verebiliyor ama bu dinozor parkı olayını yok etmiyor.*çok eleştiriyorum çünkü istanbul baştan olmamış ve böyle bir vaadi yokken ankara o umudu verip altını dolduramamıştır bana göre.
Deprem sonrasında deprem mağdurlarının akın ettiği şehir.
Aklın yolu bir. Deprem sonrasında yaklaşık 10 milyon insan fay hattı haritasını açıp en önemli iki kritere göre taşınmak için şehir seçti: - Fay hatlarına uzak olsun - Büyük bir şehir olsun ki iş bulması da kolay olsun.
Cevap tabii ki ankara.
Bunun sonucu olarak yoğun bir göç aldı. Deprem mağdurlarının başvuru yaptığı yerlerde günlerce kuyruklar oluştu.
Ev kiraları ile birlikte hayat pahalılığı da aşırı derecede arttı.
Geçen hafta çaresizlik içerisinde deprem bölgesine geri dönenlerin haberleri de geldi.
çaresizlik içinde çünkü hasarlı raporu verilen bazı evlerin hasar raporu iptal edildi ya da "az hasarlı" durumuna çevrildi. Bu nedenle kira yardımı ya da taşınma yardımı alamadılar. Ödeme emri çıkmış ve parasını henüz almamış olanların da ödemeleri iptal edilmiş diye bir dedikodu da var.
evim yuvan olsun kampanyasına başvuru yapan ve evine "az hasarlı" raporu verilmiş olan kişilerin başvuruları da reddedilmiş.
artık ev sahipleri de deprem mağdurlarına ev vermiyor, o ilk günlerdeki yardımsever hava yok. "nasıl olsa bir yıllık kira yardımı verecek devlet, e o kadar bağış toplandı" diye düşünen ev sahipleri vardı ve evlerini ilk günlerde kiraya verdiler. artık yok.
istanbulu tam manası ile idrak edemeyenlerin sevdiği şehirdir, istanbul için yazılan şiirlere iki örnek, sana dün bir tepeden baktım azız istanbul, süleymaniyede bayram sabahı, ankara için yazılan ise ankaranın bağları, büklüm büklüm yolları, aradaki kalite ve tarih çok büyük ya.
bir renk olsa gri, bir mimari yapı olsa anıtkabir, bir müzik türü olsa alternatif rock, bir koku olsa menekşe, bir duygu türü olsa platonik aşk ve daha nice şekilde nitelendirebileceğim şehir.
seveninin delice aşık olduğu sevmeyenin ise iliklerine kadar nefret ettiği atfedilir. uğruna nice methiyeler ya da kendisi bağlamında nice duygular yazılabilir.
benim için ise yaklaşık son 2 yıldır ikamet ettiğim ve dünyaya bir daha gelip bir şehir olarak doğmak isteyeceğim yer. kısacık süre zarfında dikmen'inden tunalı'sına, 7. caddesinden 50. yılına, hamamönü'nden tutun kurtuluş'un gecekondu sokaklarına kadar; ama bir ıssız mahallesinde sohbet etme cesareti gösterdiğim yabancısından en kalabalık pazar yerlerinde dostluk kurduğum pazarcısına dek tanıştığım bütün insanlardan kendimde bir şey hissettiğim şehir.
gayrimüslim olmak için zor bir şehir. tabii çoğu anadolu şehrine göre daha iyi durumda orası ayrı.
bu sebeple buradaki ermenileri takdir ediyorum. anadolu'da hala varlıklarını, kültürlerini koruyabilmişler o kadar zorluğa rağmen. beni hor görmelerini de anlayabiliyorum.
gerek ibadethane bolluğu, gerek kozmopolitlik açısından gayrimüslim olarak yaşanacak en iyi iki şehir izmir ve istanbul sanırım. tabii bir katolik olarak benim gözlemim bu yönde. başka mezheptekiler antalya ve hatay da diyebilir.
hatta geleneksel latin ayini geleneğini hala koruması açısından izmir, istanbul'dan bu konuda 1-2 adım daha önde benim için.
gördüğüm kadarıyla hafta sonu sivil yaşamı istanbul'a göre çok daha iyi düzenlemiş ve kent / toplumsal kültürü çok daha ileri noktalara taşımış şehir.
sosyolojik sebeplerini bilmiyorum ama istanbul'a kıyasla bu denli düzenli, görece temiz, toplumsal saygıyı korumayı başarabilmiş bir şehir olarak başkenti böyle görmek çok sevindirdi.