buzdolabının üstüne bakmak; çocukken, annem hepsini yemeyeyim diye şekerleri saklardı, her zaman buzdolabının üstüne saklardı ve nedense hiç aklıma gelmezdi, şekerlerin yerini öğrendikten sonra aklıma geldikçe sık sık buzdolabının üstüne bakardım; genellikle umduğumu bulamasam da bazen çikolata, şeker, gofret bulduğum olurdu şimdi evden çok uzaktayım kendi evimdeyim ama ara ara hala buzdolabının üstüne bakarım, şeker yok birkaç tane tozlanmış eski broşür dışında hiçbir şey yok
çocukluk sayılmaz pek belki. 17 yaşından beri yaptığım bir şey var : kendi evimde, her kim gelirse gelsin, her ne şartta yemek yiyorsak yiyelim, masaya daima ekstra bir boş tabak koyarım. annem için.
"yattım sağıma, döndüm soluma, yetmiş iki bin melek girsin rüyama." söylemini tamamlamadan uyuyamamak. (ahh babaanne, ne istedin beş yaşındaki çocuktan..)
Sanırım en çok biz olabildiğimiz anlarda devam eden alışkanlıklardır. Sizi, iş yerinizde, okulunuzda, ofisinizde, veya karton bardaktan kahve içerken değil, siz tekken mesela odanızdaysanız veya karanlıktaysanız bulur.
Ben uyurken sırtüstü yatıp sağ bacağımı büküyorum yatak ile dik açı oluşturacak şekilde. Sonra sol ayak bileğimi dizime koyup bacak bacak üstüne atıyorum yalnızsam. Kafamı da yorganın altına sokardım küçükken. Sonra çadırda uyuduğumu dışarda yaban hayatının vahşilikleri ve korkutucu unsurlarının hüküm sürdüğünü, benimse o zaman bunu bilmesem de adeta bir "survivor" olduğumun hayalini kurardım. O arada bir yerde uyuyup sabah kalktığımda apayrı bir şekle girmiş olurdum tabi.
Neyse efendim yine öyle yapıyorum arada. Hatta dün yaptım. Ve ben eskiden böyle uyurdum dedim sanki tekken yapmıyormuşum edasında. Tabi hayal kısmı hayal oldu. Hayaller kurmaktan çok planlar yapar oldum.
patates kizartmasi ve köfte yerken hala köfteleri sona bırakıyorum. çocukken başladı bu alışkanlık yaş 30 oldu değişmedi. önce patatesler yenecek, en son köfteler ve son köfte yavaş yavaş tadına çıkara çıkara yenecek.