orhan kemal'in aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan film.
mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sefaleti anlatan ve çukurova'da çekilen filmin seti jandarma baskınından sağ grupların tehditlerine, parası ödenemeyen set işçilerinin ayrılmasına kadar birçok badire atlatmış. seyirci ile buluşması da en az seti kadar olaylı olmuş.
12 eylül 1980 darbesinin hemen arkasından vizyona giren film bir hafta bile direnememiş ve adana sıkıyönetim komutanlığı tarafından uygunsuz bulunup yasaklanmış.
filmin yarışacağı 16. antalya altın portakal film festivali 13 eylül'de başlaması gerekirken askeri darbe neticesinde iptal edilmiş. film bir yıl sonra 17. antalya altın portakal film festivalinde tekrar yarışmaya alınmış. bu kez de "en iyi film" ödülünü alması engellenmiş. o yıl jüriden "birincilik ödülüne layık film bulunamadığı" yönünde bir açıklama gelince filmin yönetmeni erden kıral layık görüldüğü "en iyi yönetmen" ödülünü de almayı reddetmiş. böylelikle filmin festivalden aldığı tek ödül, yaman okay'ın aldığı "en iyi yardımcı erkek oyuncu" ödülü olmuş.
altın portakal'dan kısa bir süre sonra strasbourg'dan bir haber gelmiş. film 1981'de "en iyi avrupa filmi" olmuş. ancak erdal kıran yurtdışına çıkma yasağı nedeniyle ödülünü almaya gidememiş.
erdal kıran "aynadan yansıyan hatıralar" adlı eserinde bu olayı ayrıntılarıyla anlatmıştır.
filmin kopyaları ve negatiflerinin isveç'e götürüldüğünü iddia eden kıral, 2008'de tanımadığı birinden bir telefon alır. telefondaki kişi filmin negatiflerinin kendisinde olduğunu söyler. kıral binlerce dolar ödeyerek negatifleri satın alır. film üzerinde tekrar çalışıp onu yirmi dakika kadar kısaltır.
nihayetinde film, 2 mayıs 2008'de 27. istanbul film festivali kapsamında yirmi sekiz yıl aradan sonra seyircisiyle buluşur.
1970 yılında filme de uyarlanmış Orhan Kemal romanı.
Roman Sivas’ın Ç. Köyünden üç arkadaşın;
İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali’nin çalışmak üzere Çukurova’ya gitmek için yola çıkmalarıyla başlıyor. Köse Hasan ve Pehlivan Ali köyden ilk defa ayrılacaklar, ilk defa şehir göreceklerdir. İçlerinden İflahsızın Yusuf daha önce köyden ayrılmış, Sivas’ta cer atölyesi nde iki ay kadar çalışmıştır.
çalışmak için Çukurova’ya gelen üç köylü arkadaşın, şehirle, birbiriyle ve diğer insanlarla olan ilişkilerini sosyalist bir bakış açısıyla irdelemiş ve sistemin zorunlu bir sonucu olarak emeğe ve birbirine yabancılaşan insanın nasıl sömürüldüğü net bir biçimde anlatılmış. Bu sömürü daha çok, toplumsal, ekonomik ve ideolojik bir bilince sahip olmayan köylü-işçi sınıfına ait insanların, ‘’bedenin sömürülmesi’’ gerçeği ile her alanda karşılaştıklarını görürüz.
Toplam otuz bölümden oluşan romanın ilk iki bölümü Sivas’ın Ç. Köyünden Çukurova’ya varışa, son iki bölümü Çukurova’dan tekrar köye dönüşe ayrılmıştır. Aradaki bölümler ise İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali’nin çukurova’daki maceralarını anlatan bölümlerdir ve çırçır fabrikasında, inşaat işinde, çiftlik ve tarlada geçer. Sanırım Orhan Kemal Bu üç ayrı çalışma alanını, dönemin Türkiye’sinin feodal ve kapitalist toplum yapısını göstermek bakımından özellikle işlemiş. Bu iş kollarının hepsinde de beden güçleriyle çalışan işçilerin fiziksel, ruhsal ve cinsel olarak sömürülmesi, romanda ön plana çıkan bir özellik olarak görülmektedir.
Daha çok para kazanmak ve ağaların gözüne girmek uğruna insana değer verilmeden çalıştırılan bu işçiler, ağır çalışma koşulları altında ayakta kalabilmek için mücadele ederlerken, aynı zamanda Irgatbaşı denilen kan emicilerin zulümleriyle de mücadele etmek zorunda kalmışlardır.
Okurken bir çok kişiye "Sürekli cinsellik anlatılmış" dedirtecek satırları bolca okuyacaksınız. Ancak orhan kemal, insan bedenin bir diğer istismar yöntemi olan kadının cinsel açıdan sömürülmesine, kadının ayakta kalabilmesinin şartı olarak eril gücün altına girmenin dayatıldığı sisteme dikkat çekmiş ve yaşanan gayrimeşru ilişkilere değinmiş.
Sonuç olarak, Orhan Kemal'in bu romanında
insanın ve insan bedeninin her açıdan sömürüldüğü gerçeğini göreceksiniz. İnsanların karınlarını doyurabilmekten başka bir dertleri olmayan insanların Hayatlarını sürdürebilmek uğruna dahil oldukları sistemde nasıl kaybolduğunu anlatmış. Kaybolduğunu diyorum çünkü üç hemşeri hatta kardeş olarak çukurova'ya gelen arkadaşlardan ikisi çalışma koşullarının ağırlığının kurbanı olurken köyüne sadece bir tanesi geri dönebiliyor.