asıl adı "mehmet raşit öğütçü" olan orhan kemal, türk roman ve hikayesinde toplumcu gerçekçi çizginin öncü isimlerindendir.
yayımlanan ilk hikayesi "balık"tır ki bunu sonradan baba evi adlı romanına almıştır. eserlerinde özellikle çukurova'daki pamuk işçilerini anlatmıştır.
not: bir rivayete göre "vedia" takma adıyla yazılar yazan kişinin aziz nesin olduğunu bilmiyormuş. vedia'yı kadın zanneden orhan kemal, ona aşk mektupları yazmış.
nazım hikmet'in öğrencisi sayılır. 1940 yılında bursa cezaevi'nde nazım hikmet'le tanışırlar. o sırada şiir yazan orhan kemal, nazım'ın onun şiirlerine yaptığı eleştirilerden sonra şiiri bırakıp düz yazı yazmaya başlar ve bundan sonra yine nazım hikmet'in yönlendirmesiyle düzyazı üzerinde yoğunlaşır. nazım hikmet ve orhan kemal 3,5 yıl aynı cezaevinde bulunurlar ve bu süreçte nazım hikmet, orhan kemal'in yazılarıyla ilgilenir. orhan kemal, 1944 yılında cezaevinden çıktıktan sonra bir oğlu olur. oğluna "nazım" ismini verir. adanalıdır. yaşar kemal'den sonra kitaplarında çukurova'nın etkisinin en çok görüldüğü ikinci yazardır.
türk romancı, oyun yazarı.
hikâyelerinde akla gelebilecek her konuyu işlemiştir. sözgelimi gündelik yaşam, açlık, işsizlik, kıskançlık, aşk, hapislik, vesaire. işbu durum da hikâyelerindeki estetik performansın en çok diyalogların kuruluş biçiminde aranmasına bakışları yöneltmiştir.
ek olarak orhan kemal’in yarattığı karakterler de günlük hayatta her an rastlanabilen türdendir. işbu durum da karakterlerin canlı olmasına yol açmaktadır.
ek olarak varoluşçuluk felsefesinin karamsar dünya görüşüne katılmamış; bulanık simgeleri kullanmamış, sadeliği tercih etmiştir.
ek olarak orhan kemal hikâye yazımında klasik hikâye geleneğine bağlı kalmıştır; ancak teknikleri oldukça ustalıkla kullanmıştır.
hikâyelerinin ilerleyişi aşağı yukarı şu şekildedir: olayların geçtiği yer veya ana karakterlerin hikâyedeki yerleri ve tasvirleri yapılır, kısa veya uzun diyaloglara yer verilir, bazen işbu diyaloglar monologlara dönüşür, vesaire.
hikâyelerinde tasvirlere birkaç cümlede yer verir. örneğin kamyonda hikâyesinde çukurova’nın tasviri:
“deli bir sağanaktan sonra çukurova’nın kuvvetli mayıs güneşi, kırmızı toprakları öyle bir kavramıştı ki, yol boyunca uzanan bodur çalılar, taze otlar, sağımızda ağır ağır akan nehir, mavi gökte süzülen geniş kanatlı kuşalr, her şey yorgun görünüyordu,” şeklindedir.
ek olarak eğer ki yeni karakterler hikâyede geçen olaylara o an dahil oluyorlar ise işbu karakterlerin de dış görüntülerinin tasvirleri yapılır. sözgelimi bir çocuk hikâyesinde dış görüntü tasviri:
“bir çocuk yürüyordu caddenin sağ kaldırımında, taksim’e doğru. ayakları yalındı, kınnapla sımsıkı bağlanmış pantolonunun paçaları lime lime. yine böyle yazdan kalma bir kış günü. harbiye’deki bir apartmanın çöplüğünde bulmuş, bacağına geçirmiş, bacağındaki daha parça parça kısa pantolonu da atmıştı çöplüğe. gömlek adına, kirden muşambaya dönmüş, yer yer yırtıklardan esmer etinin gözüktüğü birtakım paçavralar. saçları uzamıştı kirli kirli. vız geliyordu beyoğlu, istiklal caddesi, durmamacasına akıp geçen dolmuşlarla, troleybüsler, kaldırımlarda omuz omuza kalabalık. vız geliyordu caddenin iki yanında uzanan, iki sıra dağ gibi apartmanlar, apartmanların altlarındaki aydınlık vitrinler, karanlık vitrinler, yanıp sönen yarı aydınlık, yarı karanlık vitrinler...” şeklindedir.
son olarak orhan kemal’in anlayışında diyalog, dünyanın gerçekliğine en uygun anlatım şeklidir. işbu durumun nedenini de şöyle açıklamaktadır:
“fazla diyaloga önem vermişim, tesadüfi değildir. anlatmak istediğimi en iyi böyle anlattığımı sanıyorum. uzun uzun ruh tahlilleri yapmaya kalkışmaktansa, muhaverenin diyalektiği ile bu işi başarmanın çok daha tabiî olacağı kanaatindeyim...”
kaynak:
— Bakır, S . (2020). Orhan Kemal'in Hikayeciliği Kurgu Teknik ve Anlatım. Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 4 (3), 402-430.
(bkz: bereketli topraklar üzerinde), (bkz: dünya evi), (bkz: hanımın çiftliği), (bkz: arka sokak) gibi eserlerinde hep yoksul insanları anlattığı için soruşturmaya uğrar. Yargılama sırasında yargıç; “konuları neden hep fakir fukaradan, işçilerden alıyorsun, Türkiye’de varlıklı insanların, iyi yaşayanların hayatlarını neden yazmıyorsun?” diye sorar. Orhan Kemal’in yargıcın sorusuna verdiği unutulmaz cevap şudur: “Ben gerçekçi bir yazarım. En iyi bildiğim konuları alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl yaşadıklarından haberim yok!”