dario argento'nun yönettiği 1977 yapımı italyan korku filmidir. film Le Tre madri ismi verilen, kötücül güçlerin dünyaya saldırarak acımasızca zarar vermeye çalışmalarının anlatıldığı üçlemenin ilk filmidir. ikinci filmi 1980 yapımı inferno, son filmi ise 2007 tarihli la terza madre'dir.
1977 yapımı orijinal filmin yeniden yorumlanması ile ortaya çıkan 2018 tarihli korku - gerilim filmi.
Birçok yorumda ve incelemede okuduğum üzere iki filmin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğine inananlardanım bu sebeple yorumlarımda 1977 yapımı kült versiyon ile karşılaştırma yapmaktan kaçınacağım.
dakota johnson ve tilda swinton'ın baş rolünü paylaştığı suspiria, oldukça karanlık ve ruhsuz bir havaya sahip. görüntü yönetmeni filmin yer aldığı soğuk savaş dönemi berlin'ine ait ruhsal dokuyu renklere işlemiş resmen. donuk, hissiz, tekinsiz dönem havası, tercih edilen renk paleti ile filme gömülmüş adeta.
filmin odak noktası berlin'de yer alan bir dans okulu olmasına rağmen ara ara karşımıza çıkan radyo ve televizyon yayınları ile dönemin siyasi krizleri ve bunalımları da seyirciye aktarılmış ve senaryonun bel kemiğini oluşturan paranormal olaylar yaşanırken, gerçek dünyadan kopulmadığını; sıradan hayatlar ve olaylar devam ederken üstü kapalı bir biçimde doğa üstü güçlerin de yaşamına devam ettiği seyirciye gösterilmiş. bu durum senaryonun, "gerçeklikten izole edilmiş paranormal olay örgüsü" kıskacının aşılmasını sağlamış.
senaryonun ve renklerin donuk, tekinsiz yapısı karakterlere de çok güzel yansıtılmış durumda. karşılıklı duran iki baş rolden dakota johnson, nispeten sıcak renk tonlarına sahip bir karakter yapısı içerisinde bakışlarındaki donukluk ve kuşku ile birleşen minik, tedirgin edici mimiklerine karşılık tilda swinton'ın her durumda korkutucu olmayı başaran beyaz teni ve ifadesiz, katı suratı arasında kaldığınızda hangisinin daha fazla gerilime sebep olduğundan emin olamaz hale geliyor insan.
filmin başında yer alan ve dans sahnesi ile harmanlanan cezalandırma sahnesi, film boyunca karşıma çıkan en güzel sahneydi; ancak filmin sonunda yer alan ve olayların zirveye ulaştığı ayin sahnesi için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. mother susprium'um sahneye çıktığı ve suspiria'yı suspiria yapması gereken sahnede tercih edilen efektler, kamera açıları ve çekim özellikleri görüntü kalitesi bakımından çok güzel ilerleyen bir filmin resmen boka batmasıydı benim için. sanki filmi çekerken çok sıkılmışlar ve "burayı da böyle geçiştirelim olsun bitsin" demişler.
senaryonun son aşamada ucu açık kalması ve gerçekleşen birçok olayın finalinin gösterilmemesi de ayrı bir hayal kırıklığı oldu benim için. katliam sahnesi sonrasında neler olduğuna dair daha uzun bir sekans gösterilmesini isterdim; ancak filmin sonu biraz hızlı bitiyor.
finalinin hızlandırılması ve kısa kesilmesi hissiyatına karşılık filmin iki buçuk saat olması ayrı bir sıkıntı zaten. bazı sahneler arasında o kadar durağanlık var ki izlerken sıkılmamak elde değil.
tüm olumsuz yanlarına rağmen tilda swinton, kusursuz bir oyunculuk sergilemiş ve adeta döktürmüş film boyunca. tilda swinton'ın yüzünü merkeze alarak yapılan yakın çekimlerde, gözlerinde oluşan tekinsiz ifadeye bakıp da gerilmemek mümkün değil -diye düşünüyorum. ayrıca filmde yer alan doktor karakterini de ağır makyaj altında tilda swinton'ın oynadığını bilmek, oyunculuk yeteneğine saygı duymak için başka bir nedendir.
dakota johnson genel olarak güzel bir oyunculuk sergilemiş olsa da, dans etmekte pek başarılı olmadığı için dans etmesi gereken her sahnede sürekli kamera açılarının değişmesi ve dansı tek planda izlemiyor olmanız bir noktadan sonra çok fazla gözünüze çarpıyor.
filmin tanıtımında chloe grace moretz'in ismi bolca geçse de, ilk sahnelerden sonra pek yer almıyor kendisi filmde. dakota johnson'ın ilk sinema filmi deneyimi olduğu için, baş rolü popülerlik konusunda desteklemesi için filme eklenen isimlerden birisiydi muhtemelen.
thom yorke'un tornasından çıkan müzikleri ise bambaşka bir tat. filmden bağımsız olarak açıp dinlemek lazım soundtrack albümünü