apple tv+'ın skydance'e yaptırdığı, "dünya'nın en tehlikeli yalanı olm bu" nidaları eşliğinde gene amerikalıların dünya'yı 100 yıllık kabuslardan kurtardığı 2025 yapımı film. the exorcism of emily rose'u yönettikten sonra kariyeri -10 yıl içinde de olsa- parlayan ve cv'sine doctor strange'i de katan scott derrickson ve the tomorrow war'u yazdıktan sonra fast x işini alabilmiş zach dean'in ortak işi bu. ikisini de pek sevmem ben. anna taylor-joy "the northman'den sonra oyunculuğu kotarabilmiş mi?" ve miles teller "whiplash'in üzerinden geçen 11 yılda ne kadar kötü bir oyuncu olmuş olabilir?" sorularıma cevap bulabilmek için izledim. bütün beklentilerimi üzerime kustu film, sağ olsun.
öncelikle bu "aslında rusya, amerika falan her büyük mevzuda birlikte hareket ederler" mottosu '90'ların bilim kurgu filmlerinden kalma yapaylığını halâ sürdürüyor. o filmlere 3. sınıf aksiyon olarak bakar, universal soldier'ı izlerken büyülenmiş gibi yapardık. ama yıl artık kaç oldu ya? halâ "aslında dünya bunları bilmiyor" mevzusunun orta yerine sıçarak "amerika bütün dünya'yı koruyor lan, akıllı olun hepiniz" sayıklamasını yapmak büyük aptallık, bu amaçla çekilen bütün 10. sınıf aksiyon filmlerini izleyip övmek de büyük körlük. hem o '90'lardaki kötü senaryolu, daha kötü cgi'lı ama beyin açan bilim kurguları izleyenler çocuk değil hem de z kuşağı artık görsellikten başka şeylere ilgi gösterebileceği "yan amacı olan" filmler izlemek istiyor. iki kitleyi de ıskalamak istermiş gibi hem konuyu '90'lar bataklığına çekmek hem de şimdiki gençlere "cgi iyi olm bizde, gerisini çok önemsemeyin" demek baya kötü bir strateji. netflix bu işlere girerken bright gibi güzel konulu ve apaçık şekilde "bir distopyayı kurtaran insanoğlu olmak" başlığı altında düşünmüştü. apple ise halâ emekleme aşamasında, halâ büyük paralar saçtığı yönetmen ve senaristlere bokum gibi işler yaptırıyor; hele ki filmde bir de sigourney weaver'ı oynatmışlar. kadının en kötü rollerinden ve üzgünüm ama en kötü oyunculuklarından biri olmuş. kadroyu yazılı olarak şişirmekle içini doldurmak arasındaki farkı netflix bile bazen kotarabilirken, apple bu konuda daha doğmamış çocuk gibi: fikri yok, düşünebildiklerinin bağlamı yok, eski alışkanlıklara göre izleyenleri beslemeye çalışıyor, norveç'te film çekerek görsellik yarattığını düşünüyor.
taylor-joy korkunç şekilde zayıflamış ama o pörtlek gözleri "iyi oyuncuyum ben" diye ışıldamaya çalışmaya devam ediyor. biraz dram işi alması lazım bence. ekrana sığmayan bir beyazlığı var. anne hathaway cougar rollerini üstlenmeye başlayacak yaşa geldiğine göre, sektördeki "önden bakınca arkasındaki duvarın görülebileceği kadar beyaz tenli olan kadın aksiyon oyuncusu" kontenjanı boşalmış durumda olmalı. ben halâ bu boşluğa kendisinin sığışıp oturabileceğini düşünmeye devam ediyorum. teller ise, yıllarca steroid bastığı vücudunu göstermek, kalınlaşıp duygusuzlaşan sesi ve en az 1 saniye gecikmeli yerine getirdiği tepkileriyle "büyüdüm ben" demeye çalışmış. taylor-joy'a kötü oyuncu bile diyemiyorsunuz çünkü hemen hemen her sahnesinde aptal aptal gülümseyen teller bütün küfürlerinizi üzerine çekiyor. weaver zaten "bana amerikan başkanını bağlayın" repliğindeki gerçek dışı başkan rolünü bile oynayamamış. doğru düzgün ekran süresi olan bir de sope dirisu var. onu da ben rapçi falan zannettim, filmin ne atmosferine ne de rolüne uyabilmiş. filmin dış mekanını komple norveç'te çekmişler ama falezler görüp büyüleneceğinizi sanırsanız, yanılırsınız. büyük ihtimalle en geniş açıyı yakalayabildikleri, bol ormanlı bir tepeyi gören yere çöreklenip çekmişler, çoğu sahnede kullanılan görüntüleri. ingiltere'de de birkaç sahne çekilmiş ama çoğu norveç işi işte. zaten izlerken de bunu anlayabiliyorsunuz. "ya yeni zelanda ya iskandinavya'da çekmişler bunu" demiştim ben izlerken.
kötü film. karşısında zamanınızı boşuna tüketmeyin. bu aralar popülerliği zirveye çıkmış durumda. benim de gözüme çarptı, evde önerdim, izledik. "izlemez olaydık" demeye ben 15. dakikasında falan başlamıştım. hiç mi güzel bir şeyi yok filmin? eh, belki biraz taylor-joy'un aksanlı ingilizcesi sizi keyiflendirebilir. "yıllardır oradan haber alamıyoruz" tadındaki ana metnin bir kısmı ile büyük oranda para yatırıldığı belli olan, michael bay'in içine sıçtığı transformers benzeri karman çorman akan, yer yer güzel cgi da benim için mehti işte. bütün bunlar 15 dakika bile sürmeyecek, "ben bunun için mi 2 saattir oturuyorum şunun karşısında?" diye kendinize soracaksınız. afişe falan aldanmayın, direkt pas geçin. evde konusu açılırsa da "ben izledim onu ya" der, geçersiniz. kimse size filmin neyi anlattığını sormaz çünkü hiçbir bok anlatmıyor zaten. "bana amerikan başkanını bağlayın" deyin, herkes anlar ortamlarda.