lake of the hell -> tintoretto: başlıkta okuduğum en iyi entry olmuş. kendi adıma teşekkür ederim.
kafama takılan 2 soru var. tartışma da başlatabiliriz ama "zaman harcamaya gerek yok" dersen, sadece cevaplarını yazmakla da yetinebilirsin. ya da üçüncü şık olan hiçbir şey yazmamayı da düşünebilirsin tabii. umarım cevap alabilirim.
1- yapımcıların eggers'in üslubunun ağzına sıçtığını söylemişsin ama entry'nin neredeyse hiçbir yerinde bunu doğrudan öne çıkaran bir şey yazmamışsın. tam olarak mitolojik karmaşadan mı, prodüksüyon zaaflarından mı (kostümlerin bazı sekanslarda fena halde orta çağ'ın son bölümünde yer alırmış gibi gösterilmesi, yer yer ortaya çıkan renk paleti zaafları, amleth'in gördüklerinin sanrı mı, görgü mü, imgelem mi olduğunu hiçbir şekilde kuşkuya düşmeden uyguladığı anlardaki çevre planı eksiklikleri gibi), yoksa yan karakterlerin yeterince süre alamamasından mı bahsettin? belki de yazdığım bu örneklerden bağımsız bir şeyler görmüşsündür.
2- filmin sonu, bence eggers'in istediği gibi bitirilememiş. biraz da new regency ve universal'ın baskılarıyla editing kısmını kendisi bile yapmamış. buna da fena halde içerlediğini, bi' daha kendi kontrolünde olmayan editinglere sahip filmler çekmeyeceğini falan söylemiş. sence filmin sonu eggers'in kafasında neydi? hristiyanlığa geçişi daha mı net anlatırdı, yoksa birkaç ipucuyla izleyicinin tatmin olabileceği seviyede mi bırakırdı? bu konuyla ilgili son olarak, senin tatmin olabileceğin son nasıl olmalıydı? gates of hel'in saha olarak son plan halinde çekilmesi beni memnun etti ama sanki valhöll bağlantısı biraz daha uzatılabilir, olga'nın soyu devam ettirmesiyle ilgili mitolojik bağlantı da daha çok vurgulanabilirdi (çocukların ikiz olacağını biliyoruz, tamam ama kızın adının en azından brynhildr, hildr, eir gibi bi' şey olması gösterilebilirdi).
buraya kadar okuduysan bile teşekkür ederim. yazdıkların, filmi izledikten sonra kafamda canlandırdıklarımla doğrudan örtüştüğü için de son kez teşekkür ederim.
not: şimdi aklıma geldi; bonus soru olarak bunu da cevaplarsan çok sevinirim: amleth'in draugr'ı aldığı sahnede de, fyölnir kendisine işkence yaptıktan sonra da şunu gördük; amleth gerçeğe bağlı yaşamıyor, kaderine bağlı yaşıyor. bu tamam ama neden özellikle draugr'ı aldığı sahnede dead king'i alt etmesinden sonra gözümüze sokularak gördük? odin'in kuzgunlarıyla birlikte doğrudan göründüğü sahne de aynı mantıkla gözümüze sokulmuştu. bunun nedeni neydi sence?
tintoretto: rica ederim,
eggers'in ne yapmak istediğini anlayınca filmi didik didik edesim gelmedi.
filmin "bence" mitolojik örüntüsü problemli, editing'ine karışamadığı için bence bu sorun var. eggera buralarda meramını çok iyi anlatan bir yönetmen. "bence" filmin heretic aksı, nordic tanrılar bizle oynuyor teması; tam verilememiş. bunu nerden çıkarıyorum derseniz 2 hatta 3 ayin sahnesi var plot pointlerde, ama hikayeyi pek bir noktaya taşıyamıyor, kültür bakanlığı tanıtım filmi gibi kalıyor.
amlethin sanrılarının havada kalması tamamen editle alakalı yine bence. amleth karakterinin tam olarak ne olduğunu çok iyi anlatıyor. ayrıca iskandinav mitolojisine çok hakim değilim, amleth sagasında amleth'in mental durumuyla alakalı pek bir şey yazmıyor sanıyorum fakat metinlerarasılık olarak baktığımızda şekspirin hamleti deli/deli numarası yapıyor. bu açıdan oldukça tutarlı.
teknik kısımda takıldığım tek şey ise dövüş sahnelerinin aşırı yavaş ve "bence" yeterli gore öğelerinin olmamasıydı. filmlerin aksiyon kısımlaro farklı bi uzmanlıl tabii bütçesi fazlasıyla şişmiş bir yapım için bu mükemmliği aramıyorum ancak kusurlu mu "bence" kusurlu.
amlethin, kılıcıyla iki tane adamı doğrayıp duvara sentör motifli şekilde asması sonrası (sentor ve dionysos ilişkisi) başka diyarlardan gelen kölelerin istavroz çıkarması sekansı farkettiysen yere varmıyor. filmin tamamen kırılma noktası bence orada başlıyor. eggers bence refn'in vallhala raising'i kafasında bi noktada bırakmak istiyordu. seninle aynı fikirdeyim olga konusunda, aşırı karton kalıyor.
son soruna daha ayrıntılı cevap vereyim:
"bence" eggers'in filminin günümüzle kurduğu bağlantı şu: amleth'in amcası filmin başında zalim, gaddar olarak adlandırılıyordu hatırlarsan, ancak "ne olduysa" (bunu seyirciye bırakıyor) bir vazgeçiş mi, savaşta alınan bir mağlubiyet mi, ikna olma mı, tövbe etme mii, amleth'in babasının laneti mi? artık neyse topraklarını bırakıp daha edilgen bir hayata geçmeyi seçiyor, oğluna diyor ki "kölelerinden daha iyi çalışmalısın" yağmacılıktan, yerleşik hayata geçiş gibi vs. eggers "bence" filmin temel çatışmasını buraya konumlandırıyor "vandallıktan vazgeçmiş, dağında kendi hayatını yaşayan, kendince doğru olanı yapmış bir adamla odinle, valhallayla kafayı kırmış bir jenerasyonun halefiyle kafa kafaya tokuşturuyor. bu bağlamda toplumundan dışlandığı noktada bile odin'i öldürecek olan fenrire tapmış bir manyağın (referans aldığı metinleri de unutmadan) sanrılar görmesi oldukça normal. burada eggers "bence" asla amleth'i tutmuyor ve savunmuyor. amleth bir intihar bombacısı, kendi krallığı dışında geçirdiği hayatta da böyleydi. nordic bir jihadist resmen. mad max furry road'ta filminde dişlerini beyaza boyayıp ölüme atlayanlarla aynı. son tahlilde yazdığım perspektiften bakınca filmin sonunun asla eggers'in istediği gibi bitmediğini daha iyi anlıyorsun, özellikle lighthouse'un finaline bakınca.
lake of the hell -> tintoretto: nordik tanrıların iskandinav kraliyetini parmağında oynatması bence iyi verilmişti. gerçeklerden kopmuş, doğrudan heretic bi' toplum olduklarını filmin açılışındaki köye dönüş, şölen ve sonrasındaki amleth'in kral olma ayininden anlıyoruz. filmin bir tiyatro oyunu benzerliği de burada bas bas bağırıyordu bence. aynı teatralliği aranofsky'nin mother!'ında da ilk sahnelerde görüp "tamam, başlıyoruz" demiştim. aynı hisleri uyandırdı bende.
gore olmayan dövüş sahneleri benim de dikkatimi çekti ama filmin climax'inden sonra (björk'ün seeress olarak arz-ı endam ettiği sahneyi climax olarak görüyorum) bu sahnelerin varlığı daha kısa süreli ama daha yoğun olarak işlenmiş bence. syndervari bir "akması bitmeyen kan" görmüyoruz belki ama amleth'in fjölnir'in "koyun güttüğü" köyde yaptığı 2 katliamı oldukça gore olarak tanımlamak da mümkün.
sentör şeklindeki insan parçaları ve istavroz kısmı aklımdan çıkmış, haklısın. bu hristiyanlığa geçiş ya da hristiyanlık vurgusunun izleyicinin kafasında bir soru işareti bırakma amaçlı yapıldığını düşünmüştüm. bir yere varıp varmadığını filmin sonlarına doğru daha net bir şekilde gözlemliyor olamaz mıyız? ayrıca valhalla rising benzerliği bence doğrudan skarsgard'tan ötürü. valhalla rising'in üzerinden 13 yıl geçmiş, kendisi o dönemdeki halinden çok uzak olsa da (göbeklenmiş baya) aynı vahşiliği göstermiş. ben the legend of tarzan'daki haline daha çok benzettim.
fjölnir'in zalimliğinin "geçip gitmiş" gibi gösterilmesi, bence viking çetesi olarak baskın yaptıkları rus köyünde amleth'in "fyölnir de kim?" diye sorduğunda aldığı cevapta gizli. o cevapta norveç kralı'nın fyölnir'in her şeyini aldığından bahsediyordu. bu yenilmişlikle bir daha toparlanamamış olabilir. ayrıca filmin başına geri dönersek; fyölnir ile aurvandill arasındaki temel farkın da savaş zekası olduğuna dair ipuçları vardı. fyölnir öfkesini hiçbir zaman kontrol edememiş bir karakter olarak gösterilirken, aurvandill heimir(the fool)'in kimse tarafından değerli görünmemesine rağmen "iyi bir dost" olarak yanından ayrımayacak kadar kıvrak bir zekaya sahip. fyöllnir'in bir krallığı hiçbir zaman tek başına yönetemeyeceğini filmin başında anlamıştım ben. belki de aurvandill'in olduğundan daha büyük olarak resmedilmesi de bunda etkili olmuştur, bilmiyorum. fyöllnir'in zorunluluktan ötürü vandallığı bırakmış gibi gösterildiğini de düşünüyorum. gates of hel sahnelerinde vandallığından bi' şey kaybetmediğini de gördük çünkü.
amleth'in nordik bir cihatçı olması güzel benzetme olmuş, bence de böyle. ancak, buradaki sanrı-gerçeklik düzleminin sürekli bize hatırlatılması konusunda halâ soru işaretleri var kafamda. hikayenin tamamını amleth'in gözünden izlediğimiz yetmemiş gibi, odin'in kuzgunları ve draugr'i ele geçirmesi sahnelerinin tamamen sanrı olabileceğini de gördük. filmin doğrudan nordik mitolojisi ile ilgili biraz bilgi sahibi olanlar için çekildiği ön kabulünde hemfikirsek, bu tekrarların izleyiciyi aptal yerine koyduğunu da kabul etmemiz gerekecek. anlamadığım temel nokta bu. madem biraz mitoloji bağlantılarına hakim izleyici için çekildi bu film, o zaman neden "tekrar tekrar izleyin ve sanrı-gerçek arasındaki farkın net olmadığını görün" sahneleri gözümüze sokuldu? buna halâ cevap arıyorum ben.
belki tartışmaya devam ederiz ama şimdiden şunu da sorup senden izin almam gerekecek: ekşi'deki kullanıcı sözleşmesi izinsiz olarak değiştirildiği için burada yazmayı uzun yıllar önce bırakmıştım. kulzos adındaki bir sözlükte yazıyorum. iznin olursa hem girdini hem de bu mesajlaşmalarımızı filmle ilgili yazacağım entry'de kullanmak istiyorum (yazdıklarının noktasına virgülüne dokunmayacağım tabii, farklı ve geniş bir eleştirel bakış örneği olarak sunmayı düşünüyorum). bunu yapmama izin verir misin?
tintoretto: tabii kullanabilirsin.
valhala rasing'in sonu hatırlarsan su temasıyla bitiyor, vaftiz işaret edilir şekilde. istavroz sahnesinden sonra hristiyanlığı çağrıştıracak çok şey yakalayamadım ben. hatta olga yine pre hristiyanlık dönemi inanışında bi şeyler söyleyip yelkenleri doldurdu. valhalada skarsgard biraderler hiçbiri yoktu bu arada şaşırtıcı şekilde.
ben fjölnir kim demesini "salağa yatma" olarak anladım, bilgi toplamak için. benim zorunluluk kısmındaki şüphem amleth'in annesinin söyledikleri ve çocuğuyla çit çakma sahnesi üstüne oluştu.
aslında 3 tane net sanrısı var, odin görüldükten sonra valkyrie'nin sırtında valhalaya götürülüyor savaş alanında öldüğü yani seçildiği için. sanrı gerçeklik sahneleri premise'i net olarak yapılmadığı için havada kalıyor biraz ama karakteri ne olduğunu, kim olduğunu anlatması bakımından dediğim gibi bence çalışıyor.
lake of the hell -> tintoretto: valhalla rising'in sonunun da hristiyanlık özelinde fazla göze sokulduğunu düşünüyordum. istavroz sahnesinden biraz sonra "tahtaya çivilenmiş bir ceset" repliği de geçiyordu. ben o noktada tatmin olmuştum. sonrasında hristiyanlık nüvelerine ihtiyaç duymamış olabilirim. mikkelsen'i skarsgard olarak hatırlamışım ben ya, kusuruma bakma lütfen.
öncesinde dead king dediğim, conan'dan alınma mount dweller sahnesindeki sanrının tekrarlı olarak yansıtılması halâ kafamı kurcalıyor ama konuyu döngüye sokmamak için yazdıklarının üzerine bir şey eklememeyi tercih ediyorum =) diğer noktalarda neredeyse hemfikiriz zaten.
iznin için teşekkür ederim.
ayrıca bu güzel sohbet için de teşekkür ederim.
--
spoiler --