küçük yaşlardan itibaren bateri çalmaya başlayan andrew, işinde tam anlamıyla bir usta olmak ister. üniversite tercihinde de ülkenin en iyi müzik okulu olarak gördüğü shcarffer konservatuarı'na girer.
henüz 19 yaşındadır ama dersler harici var gücüyle antrenman yapar. bir gün, okulun en sert hocalarından biri olan caz duayeni terence fletcher'ın dikkatini çeker. fletcher andrew'ü okulun en parlak öğrencilerinin seçildiği ve sürekli yeni yarışmalara hazırlanan "studio band"e seçer.
başarısı kadar acımasızlığıyla da ün yapmış olan fletcher, andrew'un kapasitesinin sonuna kadar kullanmadan asla başarmış saymayacaktır. genç bateristin önünde sadece mesleki bir test değil, psikolojik bir sınav da vardır.
harika, gerçekten izlerken yerinizde duramayacağınız, hele sonlarına doğru. caz severlerin mutlaka izlemesi gereken etkileyici çok güzel bir film olmuş. müthiş keyif alacaksınız, bir saat daha olsa diyeceksiniz. normalde pek puanlı sistemde ilerlemem filmlerde ama en az 8 eder 10 üzerinden benim gözümde.
canını dişine takıp iş görmek deyimi tamda bu film için biçilmiş kaftan. insanın istedikten sonra neler yapabileceğini, her türlü zorluklara karşı yılmadan nasıl zafer kazanıldığını bir kez daha göreceksiniz.
etraftan belki çok abartıldığı yönünde laflar duymuşsunuzdur. ama kulak asmayın, izleyin, hissedin ve hak verin.
senaristliğini ve yönetmenliğini damien chazelle'in üstlendiği filmin baş rolünde miles teller yer alıken karşısında kendisine j.k. simmons eşlik ediyor.
Late at night, all systems go You’ve come to see the show We do our best, you’re the rest You make it real, you know There is a feeling deep inside That drives you fuckin’ mad A feeling of a hammerhead You need it oh so bad
Adrenaline starts to flow You’re thrashing all around Acting like a maniac Whiplash
Bang your head against the stage Like you never did before Make it ring, make it bleed Make it really sore In a frenzied madness With your leathers and your spikes Heads are bobbing all around It’s hot as hell tonight
Adrenaline starts to flow You’re thrashing all around Acting like a maniac Whiplash
Here on stage the Marshall noise Is piercing through your ears It kicks your ass, kicks your face Exploding feeling nears Now’s the time to let it rip To let it fuckin’ loose We’re gathered here to maim and kill ‘Cause this is what we choose
Adrenaline starts to flow You’re thrashing all around Acting like a maniac
Here we go
Whiplash
The show is through, the metal’s gone It’s time to hit the road Another town, another gig Again we will explode Hotel rooms and motorways Life out here is raw But we’ll never stop We’ll never quit ‘Cause we’re Metallica
Adrenaline starts to flow You’re thrashing all around Acting like a maniac
2018'in kasım ayında izlediğim ve zaman zaman hala etkisinden çıkamadığım muazzam ötesi, enfes bir müzikal film. tadı hala damağımdadır. the prestige, pulp fiction, fight club, the godfather, v for vendetta ve daha bir sürü envaiçeşit filmi izlemiş biri olarak halen etkisinden çıkamayıp aklımda bilhassa final sahnesi ile yer etmiştir.
sabrın, emeğin, azmin ve pes etmeyip edilen mücadelenin manasını bizlere en derinden hissettirmiş, adeta hepimizi birer 'andrew neiman' yapmıştır.
"sabretmek zor iştir, içinde patlayan volkana kalkandır. her zerrene ulaşacak olan lavlara karşı savaştır. savuran rüzgara yüzünü dönüp inatlaşmaktır. gözüne girecek olan tozlara rağmen göz kapaklarını kapamamaktır. sabır dayanmaktır, çabalamaktır.
sabır; direniştir, yalnızca senin görebileceğin koca bir eylemdir. unutma, hayat sabredince güzeldir."
ingilizcede boynun hızla ileri geri gitmesinden kaynaklanan travmaya verilen isim. boyun incinmesi yani. trafik kazalarında çok sıklıkla görülür ama spor yaralanmalarında ve düşüşlerde de görülebiliyor. çok sarsılan bebeklerde de meydana gelebiliyor maalesef.
la la land'le ünlü olan damien chazelle'in 2013'te bin bir güçlük ve parasızlıkla çektiği aynı adlı kısa metraj filminin uzun hali. 3 dalda kazandığı oscar bana abartılı geldiği için uzun süredir izlemekten kaçınmıştım. bu kaçınma "keşke hiç izlemeseydim"e döndü.
filmin özel bir müzik okulundaki (özel konservatuvar?) eğitimini mi, eğitmenliği mi, çok çalışmanın başarının tek yolu olduğu sanrısını mı; yoksa, eğitimdeki bullyingi mi eleştirdiğini anlamak güç. "evet işte, bunların hepsi" derseniz, o zaman da film bir yere ulaşmıyor, ortaya çorba halinde argümanlar atıp uzaklaşıyor gibi görünüyor. hayatında hiç müzik eğitimi almamış, nota okumayı da kendi kendine öğrenmiş buddy rich'in örnek alınabilecek bir figür olarak sadece olumlu açıdan izleyicinin önüne atılması da korkunç bence. filmdeki "terence fletcher" karakterinden insani açıdan zerre kadar farkı olmayan rich'in grup elemanı olarak değil, solo olarak bir televizyon figürü olduğu için ünlendiğinden de hiç bahsetmemişler. çevresindekilere göre tamamen toksik bir insan olan rich'in rol model olarak pazarlanması da korkunç bir yanılsama olmuş.
filmden j. k. simmons'u çıkardığınızda, ortada pek bir şey kalmıyor bence. kısa filmde andrew'i canlandıran "johnny simmons"'ın aksine, miles teller bayadır davul çalan biri. bu yönüyle filmin amatörlükten bir miktar uzaklaştığını görebilmek ve söyleyebilmek de mümkün olmuş. "carl tanner"'ı canlandıran nate lang'in filmin kadrosundaki en kariyerli müzisyen olması da filme derinlik katmış bence. kendisinin dışında kartondan olmayan 1 tane bile karakter yok zaten. azmi kibirle, çalışmayı saplantıyla, eğitmenliği zorbalıkla, hobi ve insani zevkleri boşa zaman harcamayla karıştırmayı normalmiş gibi önünüze koyan bir film bu. en iyi ses miksajı dalında oscar kazanmasını 2 yerdeki güzel davul sololarına bağlayalım hadi (her filmde buradakine benzer 2 davul solosuyla oscar kazanabilir misiniz?). j. k. simmons'ın ederken bile utandığı küfürlerle yarattığı terrence karakterinden daha aşağılayıcı ve oldukça komik, karton olmayan j. j. jameson karakterini yıllarca görmezden gelmiş akademiyi biz de görmezden gelip pışpışlayalım, ona da ok. ama filmin en iyi kurgu dalında ne yaptığını ise bilmiyorum. aynı dalda filmin rakipleri the imitation game, boyhood, the grand budapest hotel falandı ya, ayıptır.
oscar goy goyuna kurban gitmiş, j.k. simmons'ın oyunculuğu hayrına bir miktar izlenilebilir seviyede kalabilmiş, tek karakterli, kötüyü iyi, olması gerekeni yanlış, olanı ise "zaten bok yoluna gitmenin başlangıcı bu" diye gösteren bir film olarak whiplash, hayatında orkestra değil, kurulu davul seti bile görmemiş seyircileri etkilemek için çekilmiş gibi geldi bana. yaşınız kaç olursa olsun, bir saplantıya dönüşmek üzere olan kariyer hedefini, o saplantının zirvesine tırmanmaya koşar adım ilerlerken görüyorsanız, sizin müzikal olarak ilerlemenizden değil, psikolojik rahatsızlıklarınızdan bahsedilebilir ancak. keşke filmin adı whiplash değil, "saplantı" olsaymış. en azından seyirciyi ters köşe yapmayı böyle çarpık bir senaryoyla değil, doğrudan "adında bile bahsettik, siz anlayamamışsınız" şeklinde geçiştirebilirdi Chazelle.