jeolojik olarak asya'nın uzantısıdır ancak iki kıta arasında çok büyük sosyal ve ekonomik ayrılıklar vardır.
tanımı atlattık, konuya gelelim. ikinci dünya savaşı ile 2000'ler arasında kalan yarım yüzyıllık dönemde müthiş bir kıtaymış. özellikle batı avrupa'yı 50'lerde, 60'larda ve sonraki tüm onyıllarda ayrı ayrı gezmek, içinde yaşamak harika olurdu.
günümüzde kontrolsüz mülteci akınları ve zerre kadar adapte olamayan göçmenler, bu entegrasyon problemini dile getirenleri anında ırkçılıkla suçlayan pamuk şekeri solcuları sayesinde büyüsünü kaybetmiş hatta korkarım ki geri dönülmez biçimde içine sıçılmış halde. abartıyorsun diyenlere londra sokaklarında kadınlara saldıran, nöbet çizelgesiyle çalışan şeriat devriyeleri eşlik etsin.
örnekleri en gündelikten en genişine sayfalarca, verilerce yazabiliriz ama diyeceğim şu: anlayamıyorum abi. geldiği yeri beğenmeyip, daha iyi, rahat, insani olduğunu düşündüğün bir hayata göç edip, sonra orayı geldiği yere benzetmeye uğraşan kafayı anlayamıyorum. "ya bunlar daha düzgün yaşıyor, ne öğrenebilirim, neyi değiştirebilirim" diye sormayı asimilasyon, ihanet, günah olarak gören ruh hastalığı salgınını anlamıyorum. bunlara "kültürel çeşitlilik, emperyal suçluluk duygusu, hoşgörü" adı altında kol kanat geren yeni sözde solu anlamıyorum. kendi kızını tamamıyle beyaz mahallelerde büyütüp, gettolarda yukarıdaki manzaradan şikayet edenlere "ırkçı" diyen ikiyüzlüleri de anlamıyorum.
sol, orta sınıfın bu endişelerini duymazdan geldiği için, avrupa aşırı sağ iktidarlara kayacak gibi görünüyor. o zaman gerçek ırkçılığın ne olduğunu hatırlayacağız.
sosyal devlet meselesi bitirdi bu kıtayı. gerçi abd gibi bir güç varken çoğu ülkenin harcadığı emek sonucunda elde edebileceği sadece bir su damlası abd'nin elde ettiklerinin yanında. haliyle boşlamış da olabilirler "nasılsa abd yapıyor..." diyerek.
turizm haricinde çok az numarası kaldı. dikkat edilirse zaten teknoloji konusunda atak yapan ülkeleri de turizm konusunda şanssız olan ülkeler.
birbirinden farklılıkları açıkça görülebilen çok çeşitli halkları ve ulus devletlerini barındıran, hristiyanlık'tan önce ise putperest inanışa sahip bir topluluğa (bkz:khimera ) ev sahipliği yapmış bir kıta.
italya ve balkanlar haricinde pek fazla deprem riski taşımayan kıta.
hep düşünürüm, notre dame falan anadolu'da da yapılsaydı ayakta kalır mıydı diye. anadolu coğrafyasına ayasofya tarzı yapılar gidiyor anladığım kadarıyla.
1980 yılında avrupa'nın dünya GDP payı %30'du. Türkiye'nin avrupa rüyasını saplantı haline getirdiği 90'larda bu hala %25'ler seviyesindeydi. Bugün bu oran %15'in altında, 10 yıl içinde %10'un altına düşeceğini söyleyenler çoğunlukta. burada .
market capitalisation da benzer şekilde hayırlı bir yere gitmiyor .
dünyanın parası akarken yüksek işsizlik maaşıydı, abidik gubidik grevcilik oynamaktı, şu yardım bu yardım dağıtmaktı rahatmış. Bir de dünyaya "bakın biz ne kadar sosyal devletiz" cakası satmak kolaymış. Ama bu; arkadaşları saçma sapan bir bürokrasiye, özel şirketlerde bile birbinden habersiz ve hatta zıt departmanlara, üretim azalmasına yönlendirmiş.
anektodik bilgiler:
* koca avrupa şirketlerinin dev projelerine bakıyorum; sayısallaşmada, değişim yönetiminde, prosess iyileştirmedeki ilkelliklerine inanamıyorum. Vallahi brezilya falan ilerici bunların kodamanından.
* geçen hafta kariyerlerinde oturaklı iki bilim insanı ile yemekteydik, ortalama bir amerikan şehrindeki ortalama bir araştırma bütçesini duyunca apışıp kaldılar. "biz bunun beşte biri para için bir sene form dolduruyoruz" diyorlar. bilimde de zaten durum şu (barların kalınlığı toplam parayı gösteriyor. )
*3-4 senedir spor olsun diye iş bakıyorum. amerika, arap ülkeleri ve hatta çin firmalarının aynı pozisyon için verdiğinin utanmasalar yarısını verekler.
hala dünyanın sayılı bölgelerinden elbette, nokta atışı mükemmel pozisyonlar ve hayatlar da bulunur. hayat seçmek veya yatırım yapmak için daha bin türlü detaya bakmak gerekir. genel manzara anlattım.
almanya ve fransa seçimlerinde görüldüğü üzere ( ki daha önce macaristan ve italya seçimlerinde olduğu gibi) aşırı sağ yükselişte. maalesef engelenemez de bu gidişle. afd gençler ve ilk defa oy kullananlar arasında birinci parti çıktı.
mevzuların başında gelen şey göçmen kaynaklı işlenen suçlar. ülkenin vatandaşı tarafından işlenen bir cinayet bu kadar göze batmazken bunu dışardan biri yapınca bütün sosyal medya patlıyor. özellikle avrupa futbolu sağ görüşün yükseldiği çok tehlikeli bir yer. açılan pankartlar, grupların dövüş eğitimli olması, toplu hareket kabiliyetleri tehlikeyi artırıyor. takip ettiğim "arranged fight" sayfaları avrupada istilayı durdurmalıyız paylaşımları yapıyor. borussia dortmund trbünleri de bir dönem neo-nazi grubunun tehlikesindeydi. başı çeken aşırı sağcı olursa hampalar yoldan gider.
yavaş yavaş zaten futbolun üst sıralarından doğu avrupayı koparma hareketleri de bunun bir sürümü. deplasmana gelmesini istemiyorlar insanların. ki mesela bu sene beşiktaş bu problemi twente ve lyon maçlarında yaşadı üstüne bir de s.kik israil takımı yüzünden ev sahibi olmasına rağmen avantjı elinden alınıp macaristana gönderildi.
neysesi mevzu şudur ki avrupa bokunda boğulmaya mahkumdur. üzülünenin kemiğini..