balkanlar ve çevresindeki siyasi ortamı gözlemlemesi için rus muhalif gazetesi "kievskaya misl" tarafından 1905'te cepheye gönderilen (sanırım edirne civarına gönderilmiş. ardından da balkanlar'a geçip "balkan devrimi" olarak nitelendirdiği özerkleşmek isteyen balkan milletlerini daha da yakından incelemiş), hayatının büyük bölümü sürgünde ve kaçarak geçmiş, lev davidovich bronstein olarak doğmuş, leon trotsky adıyla tüm avrupa'da tanınır olmuş siyasetçi ve yazar.
kievskaya misl için yazdığı köşe yazılarından oluşan balkan savaşları kitabı gerçekten de ufuk açıcıdır. ucundan kıyısından siyasete ve sosyalizme dair ilgisi olanların, önce unuttuklarını hatırlamak için yan okumalar yapması ve ardından troçki'nin yazdıklarını okuması gerekebilir. var olan fikirlerin üzerine inşa ettiği ve okuyanlara da bu doğrultuda öneriler sunduğu için troçki, marksizm'in genelgeçer köşelerinden taşan bir dile sahiptir. henüz kitabın orta kısımlarına anca gelebildim, halâ her zamanki hızımla okuyamıyorum, sık sık durup düşünmek zorunda kalıyorum. gerçi, bu düşünmelerimin nedeni, 20. yüzyıl başlarındaki balkanlar, osmanlı, fransa, avusturya-macaristan, ingiltere gibi devletler hakkındaki bildiklerimi hatırlamak oluyor çoğunlukla ama öznel yargılarımı bir kenara bıraktığımda bile troçki'nin kolay sindirilebilir bir dili olmadığını söyleyebilirim.
troçki'nin milliyetçi olmadığı yazılmış. bu çok doğru ve aslında troçki'yi kendi ölümüne götüren en önemli etkenlerden biri. 1926'da yazdığı where is britain going? 'inde de bu milliyetçiliğin bir kanser olduğunu yazdığını hatırlıyorum. balkan savaşları'nda derlenen yazılarını 1908'de yazmaya başlaması, dönemin oldukça karışık siyasi görüntüsü (kimin elinin kimin cebinde olduğunu hiçbir türk tarihçisi bu kadar detaylı anlatmadı bence; en azından benim okuduklarım arasında böyle biri yok -belki "şevket süreyya aydemir hariç" diyebilirim-) başkan savaşları'nın ayrıntıları. balkan savaşları'nın türkiye iş bankası kültür yayınları'ndan basılmış ve halen kitabevlerinde bulunabilen halinin çevirmeni tansel güney'in hatası olmadığı umduğum, troçki'nin yıkılmaya doğru giden o dönemki osmanlı imparatorluğu'ndan ara sıra "yeni türkiye" olarak bahsetmesi gülümsetti beni. 100 küsur yıl sonra aynı kalıbı tamamen sağ ve dini yönelimlerin üzerinde yükselen bir iktidarın diline dolaması olsa olsa trajikomik olabilir.
balkan savaşları'ndan birkaç alıntı yapmak isterim:
- "(...) rusya'da patriyarkal-bürokratik rejime karşı mücadelenin asıl yükü nasıl proletaryanın omuzlarına biniyorsa, balkanlar'da da halkların ve kavimlerin bir arada yaşaması ve işbirliği için normal koşulların sağlanması gibi muazzam bir görevi proletarya tek başına üstleniyor. sorun, sınırları doğa tarafından çizilen bir arazide, değişik kesimler için ulusal otonomi temelinde, yarımada nüfusunun tümü için ortak yönetim organları ve birleşik bir iç pazar sağlayacak kadar geniş ve esnek devlet biçimleri yaratmak. (...)" - 1 ağustos 1910
- (rusların iran'ın iç işlerine karışmasıyla başlayan ve troçki'nin "iran devrimi" olarak nitelendirdiği gençlik hareketinin ardından yazdıkları) "(...) "Tebriz'den çıkın!". Bu slogan, her fabrikada ve her işçi kulübünde çalmalıdır, öyle ki bütün ülke ve dünya çapında duyulacak şekilde duma kürsüsünden haykırılabilsin (duma kürsüsü: meclis kürsüsü demek. duma rusya'daki meclis anlamına geliyor. troçki ise bunu "dünya kürsüsü" olarak kullanıyor kitapta sık sık). "balkanlar'dan ellerinizi çekin!". çarlığın istanbul'da (da) hiçbir hakkı yoktur. kardeniz filosunun marmara denizi'nde veya akdeniz'de hiç işi yoktur. oysa balkan halkları ilişkilerini kendi aralarında düzenleyebilirler, bunu da, çarlığın kanlı provokasyonları ve yağmacı entrikalarıyla herhangi bir müdahalesi olmadan daha iyi ve daha sağlam bir şekilde yapabilirler. burjuva basını, ülkenin havasını şovenizm ve aşağılık kölelik ruhu kusarak zehirlemiştir. rusya sosyalist proleteryasının sesi, bu gerici zehirli dumanlarla ağırlaşmış havayı delip geçsin!" - 14 kasım 1908
- "(...) bunlar, türk parlamentosunu bekleyen temeldeki derin, ama henüz gizli sosyal çelişkilerdir (troçki'nin kitap boyunca "jön türkler" olarak nitelendirdiği ittihad ve terakki. jön türkler'in ne halkı ve de 5'te 1'i topraksız köylüyü anladığını düşünüyor. eğer bir devrim olacaksa, bunun proletaryanın gücüyle olması fikrine kökünden bağlı olduğu için jön türkler'in hem halka üstten bakan hem de rusya'nın düştüğü hatalara düşecek olmasından bahsetmişti. "bunlar" diye başlayan kısmın özeti budur). jön türkler, parlamentonun 240 üyesinden yaklaşık 140'ının desteğine sahip. yaklaşık 80 parlamenter, esas olarak araplar ve rumlar "ademimerkeziyetçiler" blokunu oluşturuyor. prens sabahattin (türk entelektüellerinden biri ve troçki'ye göre o dönem azınlık hakları hakkında ondan daha gür sesle konuşabilen yokmuş) onlarla ittifak kurarak politik nüfus için bir taban bulmayı hedefliyor: kendisinin pek zeki olmayan, işin acemisi bir hayalperest mi; yoksa elini henüz göstermemiş bir entrikacı mı olduğunu şimdiden kestirmek bir hayli güç. aşırı solda ise, içlerinde birkaç sosyal demokrat da bulunan ermeni ve bulgar devrimcileri yer alıyor.
türk meclisinin dışsal -hatta fazla dışsal- fizyonomisi böyle. ama jön türkler ve "ademimerkeziyetçiler" şu anda, belirsiz politik "lekeler" durumunda, bunlar sosyal sorunlarla karşılaşarak şekil alacaklar. türk parlamentarizminin kaderi için daha da önemlisi, parlamentonun dışında çalışan güçler: dışarıda kalanlar, köylüler, işçiler, askerler. bu grupların her biri, yeni türkiye'nin çatısı altında kendisine olabilidiğince büyük bir yer kapmak istiyor. her birinin kendi çıkarları ve kendi devrimci çizgisi var. türk parlamentosundaki bütün bu kuvvetlerin bileşkesini spekülasyon yoluyla, yani bir çalışma odasında veya ofiste yapılan hesaplarla önceden saptamak, sonra da bunu evrensel uzlaşma için sağlam bir temel saymak, ancak liberalizmin ütopyacı doktrinlerine layık bir plandır. tarih asla böyle işlemez. tarih, bir ülkenin canlı güçlerini acımasızca birbirine çarptırır ve onları zorlu bir mücadeleyle bir bileşkeye ulaşmaya zorlar. (...)
yakın gelecekte türkiye'de nelere tanıklı edeceğiz? bunun hakkında tahminler yürütmek boşunadır. sadece tek bir şey kesin, o da şu: devrimin zaferi demokratik bir türkiye demektir; demokratik bir türkiye bir balkan federasyonunun temelini sağlayacaktır (1908'de bosna ve hersek'in avusturya tarafından ilhakı sonrası balkanlar'daki osmanlı gücü zaten zayıflamıştı); bir balkan federasyonu da, yakındoğu'nun "bela yuvası"nı, sadece talihsiz yarımada üzerinde değil, bütün avrupa üzerinde kara fırtına bulutları gibi duran kapitalistlerin ve hanedanlarının entrikalarından kesin olarak temizleyecektir.
padişahın despotizminin restorasyonu ise, türkiye'nin sonu ve türk devletinin leşinin parçalarının kapanın elinde kalması demektir. öte yandan türk demokrasisinin zaferi barış anlamına gelecektir.
dram halâ gerçekleşmeyi beklemekte! avrupa diplomasisinin türk parlamentosuna yönelik kusursuz "hoş geldin gülümsemesi"nin arkasında, kapitalist emperyalizmin türkiye'nin içinde çıkacak ilk zorluklardan onu parçalamak için yararlanmaya hazır saldırgan dişleri gizlenmişken, avrupa demokrasisi, yakınlık ve desteğinin bütün ağırlığıyla yeni türkiye'nin yanında duruyor -henüz mevcut olmayan, sadece doğmak üzere bulunan yeni türkiye'nin." - 3 ocak 1909
kısa alıntılarla özetlediğim troçki'nin balkanlar ve yıkılmak üzere olan osmanlı hakkındaki fikirleri gerçekten oldukça berrak. osmanlı'nın dağılmak üzere olduğunu ve içinden "doğmak üzere bulunan yeni türkiye'nin" çıkacağını apaçık belirttiği tarih 1909. ayrıca, troçki'yi hiçbir hazırlık yapmadan, bütün milliyetçi düşünceleriyle okumaya çalışanları da oldukça tehlikeli bir ters köşe ile gaza getirebilecek birçok ayrıntılı açıklama mevcut söz konusu kitapta.
1905 devrimi'ne kadar iyi bir leninci olarak kalmış, sonraki hayatını ise çoğunlukla sürgünde ve kaçarak geçirmiş, 1940'da da kaçtığı meksika'da stalin'in yolladığı ajanlar tarafından yakalanarak öldürülmüş troçki'nin özellikle 20'li yaşlarındaki, beyin fırtınaları yaratan fikirlerini ve fikirlerinden daha önemli olan mantık örgülerini takip etmek ve anlamaya çalışmak benim adıma büyük zevk. dili anlaşılması zor olabilir ama ağır değil. sadece, okurun bilgilerini tartma sürelerini iki, üç katına çıkarabilecek, bahsettiğim beyin fırtınaları anlarında ayaklarının yerde olmasını isteyebileceği bir kitap "balkan savaşları". troçki'nin en iyi eserlerinden biri sayılmıyor (stalin'in cinayetleri , sürekli devrim ve bildirgeler varken, balkan savaşları'na sıra gelmiyor tabii). gene de, siyasi alanda güzel beyin cimnastiği arayanlar için iyi bir öneri olabilir. ayrıca troçki suikasti 'ni de yan okumalar için önerebilirim.
sürekli devrim'den bahsedip şu iki görseli koymadan bu girdiyi bitiremem. ilki troçki ile stalin'in yol ayrımının küçük bir özeti, diğeri ise stalin'in troçki'yi anlayamaması üzerine güzel bir türkçe goy goy.