1. "renk, ışığın gözün retinasına değişik biçimde ulaşması ile ortaya çıkan bir algılamadır." ama ne algı. renkler olmasaydı dünyamız bu denli şenlikli olur muydu. hele kadınların halini düşünemiyorum. giyim kuşamın ötesinde, makyaj, saç, oje, koltuk, duvar, perde renkleri hayati önem taşır kimi için. renkleri birbirine yakıştırma endişe ve telaşı olmasa ne kadar tekdüze yaşardık hele bir düşünsenize.

    renk olarak isimlendirdiğimiz, dünyamızı zenginleştiren fantastik algıya bu kadar güzelleme yeter.
    ana renkler baba renkler, ışığın görülen ve görülmeyen dalga boyları ile ilgili ayrıntıya da girmiyorum. renklerin isimlerinden bahis açmak istiyorum. yedi ana renk dışında kalan ara tonların çeşit çeşit ismi vardır. bizim kültürümüzde renkler isimlerini günlük hayattan alır. ne vandayk kahverengisi biliriz ne titanyum beyazı. kardinal kırmızını da bilmeyiz, prusya mavisini de. batıda renklerin isimleri resim sanatından gelir, ressamların boyalarından, kiminin kimyasından, kiminin kullanıcısından, kiminin kullanım alanından.

    bizde ise yavru ağzı vardır, şeker pembesi, saman sarısı vardır, soğan kabuğu, patlıcan moru vardır, kumru göğsü diye bir bej tonu vardır, kına yeşili, kiremit kırmızısı, yağ yeşili, sümbül moru vardır. renklerin isimleri o renklerle nakış işleyen, halı dokuyan, tülbent oyalayan kadınlar tarafından günlük hayatta iç içe oldukları, doğada gördükleri şeyler üzerinden benzetilerek verilmiştir. renkleri kullanan zanaat, kültür içinde renklerin isimlerini de belirler.
    #8140 laedri | 8 yıl önce
    0kavram