Mary Shelley'nin hamile olduğu zamanlara denk geldiği söylenmekte bu kitabı yazarken. Bu yüzden zaten doğum ve yaratma üzerine fazla 'konservatif' (muhafazakar-koruyucu-geleneksel) bir yaklaşım izlenmiş olduğunu düşünenler var. Kadının doğum ve hayat verme gücünün kutsallığı...
Zaten daha önce söylenmişti, bir korku hikayesi üretme oyunu oynanır yazarlar hep birlikte bir dağ evinde hava şartlarından dolayı konaklamalarını uzatmak zorunda kaldıklarında. Fikir mary'nin aklına o zaman gelmiştir, eşi bysshe shelly'nin de cesaretlendirmesi ile romanlaşmıştır.
Modern zamanlar denilen günler yaşanmakta. Yani sanayileşme hız kazanmış makineler insanlardan daha öne geçmiş. Duygusal olarak fazla yorucu bir dönem. Yalnızlık belki de insanı en çok yoran. Bir de tabi, insan, öyle ki sanayi kurup her şeyi hızla üretebiliyor, tabi aynı hızla tükettiğini unutuyor insan bu sırada, kendini doğa karşısında da tatmin etmek istiyor. Fazla rasyonalist, realist diyorlar buna.
İşte bu yüzden romantik akım var. bu kitap da bu yüzden tüm bu insanın sınır tanımazlığına eleştirel yaklaşan romantik bir eser.
İyi-kötü, etik ve etik olmayan, insani ve insani olmayan, toplumun insan üzerindeki etkisi, dahası hayatlarımızın doğa karşısındaki mutlak acizliği çok etkileyici şekilde sunulmuş. Bunun yanısıra roman ötekileştirme üzerine kurulu. Ben kendimden bu noktada çok şey buluyorum. Bazen victor frankenstein, bazen canavar-şeytan-iblis-yaratık oluyorum.
Okumadıysanız izlediğiniz o saçma frankenstein filmlerini unutun. Çünkü onu okuyunca çok sevebileceksiniz. Çünkü 1800lerden sonra çok şey değişmedi. Hala yalnızız, hala sevgiye ihtiyaç duyuyoruz, ve şanslı azınlıkta değilsek, kalabalıkta, yalnızız, hem de çok hızlı yalnızız. Ve tükenecek, değişecek ve yine değişeceğiz, ta ki başkası olana kadar.
Ve bence, okurun zihninde en çok yankılanması gereken şey, o'nun bir adının olmayışı. Frankenstein o'nun adı değil, çünkü o, öteki.