1. "bir zamanlar küçük bir balıkla ilgili anlatılan bir hikaye duymuştum. küçük balık telaşlı bir şekilde etrafta koşar, gördüğü herkese 'okyanusu gördünüz mü? okyanusu arıyorum' der, sorarmış. bir gün yaşlı bir balık onu durdurmuş. 'okyanus mu?' demiş, 'şu an içinde yüzüyorsun'.

    'bu mu?!' demiş küçük balık, 'ah, bu sadece su.' "

    bilmiyorum. beynimin kıvrımlarında acı hissediyorum. hiçbir şey düşünmeden ve hiçbir şeye karar vermeye çalışmadan, verdiğim kararları değerlendirmeden, veremediğim kararları elden geçirmeden yalnızca durmak istiyorum. kulaklarımdan giren her bir ses tonunu ayırt ediyor, kendi konuşmamı bile duymak istemiyorum bazen. yaptığım her şeyin ama her şeyin daha iyi nasıl yapılabileceğini düşünüyor, düşündüğüm şeylerin bile daha iyi nasıl düşünülebileceğini arıyorum. iğrenç bir editör, kaba saba bir öğretmen, bakışları insanın beynini delen bir yöneticiyim sanki. kendime kızmadım da, hayal kırıklığına uğradım gibi uzun bir süredir. kendime zulmediyorum.

    üstesinden geldiğim her şey gözümde dünyanın en kolay işine dönüşüyor, yaptığım şeyleri zaten görevimdi olarak görmeye meyilliyim. bu konuda, ve birçok başka konuda da, kendimle başkası arasında inanılmaz sağlam duvarlarım var ve biri ne derse desin yıkılmıyor, eleştirirse başka tabi. o zaman da "çok biliyorsan sen yap" diyorum. mükemmeliyetçi olmamamız gerektiği hakkında nutuk atıyor, mükemmeliyetçi davranmıyor, öyle olduğunu iddia eden ve mükemmelden çok uzak olan insanlara gülüyorum. birçok insanı hiç ciddiye almıyor, her hareketlerini yanlış buluyorum. gerçekten sevdiğim çok az insan var.

    öte yandan bu kadar karışıklığı çevreme anlatmaya çalışıyor, çıkar yol sağlayacak yetkisi ve bilgisi olmayan (olması gerekmeyen) insanlardan medet umuyorum. aşırı kaygılı ve yer yer üzgün olduğum halde anne babama sürekli hiç üzgün değilim demek durumunda kalıyorum çünkü kimse beni ağlarken gördüğünde sadece yanımda durup üzülmeme izin vermedi. ağlama, ağlanacak ne var, kendini üzme dedi. ben de bir yandan kaygılanırken bir yandan kaygılandığım şeyin kaygılanmaya değer olduğunu açıklamak zorunda kalıyorum. hem çifte iş hem çifte stres kaynağı. en organiğinden.

    şu an içinde bulunduğum yer ve zaman dilimi birçok kez rüyalarımı süsleyecek güzellikte. buna rağmen nasıl gözümün ucunda bu kadar yaş akmaya hazır bekliyor, nasıl kalbim bir anda bu kadar hızlanıyor, nasıl hıçkırmaya başlıyorum ben de şaşkınım. kelimelerim yetersiz kalıyor, kendim bile çok anlayamıyorum.

    yani diyor ki sürekli varacağınız yeri düşünüp etrafınıza bakmazsanız, ne olduğunu anlamadan saçınız beyazlar, karnınız acıkır, gözünüzün kenarlarında kazlar dolaşır, bir gün uyanıp yaşlı hissedersiniz. ben bunu hep düşündüm ve umdum ki sürekli sadece varacağım yeri düşünmez de yaşadığım her günün farkında olmaya çalışırsam saçlarım bu kadar çabuk beyazlamaz, gözaltlarımdaki morluklar bu kadar oturmaz, gözlerimin kenarlarındaki kazlar oturdukları yerden kalkmazlar. öyle değilmiş. bu demekmiş ki, zaten olan olacak, iyisi mi sen "düşünme". ama benim bütün varlığım "düşünce".
    #293688 cassiopeia | 2 ay önce
    0kişiye özel