bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
Uzunca bir zamandır 'aldatma' düşüncesinin peşine takıldım. Bir yandan roman okuyorum bir yandan düşünüyorum bir yandan psikolog ve psikiyatristlerin konu hakkında yorumlarını okuyorum, izliyorum.
Kurgu edebiyat konusunda dikkatimi çeken şöyle bir şey var; aldatan ufacık bir an mutlu olsa bile eninde sonunda mutsuzluğa mahkum. Ya hasta oluyor, ya insan içine çıkamayıp en sonunda intihar ediyor. Çatır çatır aldattı ve şimdi mutlu, hayatının geri kalanını böyle geçirecek gibi marjinal bir yaklaşım hiçbir kitapta yok.
Ki bence bumun hiç yaşanmamış olması Olasılıksız bir durum. Birileri mutlu ki aldatma tüm hızıyla devam ediyor. Edebiyat normalde konularını gerçek hayattan alırken konu aldatmak olunca en sivri dilli yazar bile kuyruğunu kıstırıp toplumun okumak istediklerini yazıyor.
Psikolog ve psikiyatristler olaya daha çok tek eşlilik - çok eşlilik gözüyle bakıyor. Ve insanların aldatmaya bu denli meyilli olmalarının en büyük sebebinin çok eşli bir bilinç altına sahip olmaları olarak değerlendiriyorlar. Tek eşliliğin toplum düzeninin devamı için konulmuş kural olduğunu iddia ediyorlar.
Aynı zamanda ayrılmaya bu kadar önem atfedilmesinin ve çok zor gerçekleştirilen bir eylem olmasının sebebinin insanın hayatta kalması için bir başka insana ihtiyaç duyduğu bilinçle dünyaya gelmesi olarak açıklıyorlar.
Bense düşünüyorum; sevmek neden bu kadar kompleks bir his. 'Sevdim, seviştim, evlendim; sevgim bitti, sevişme bitti, boşandım.' şeklinde düz bir mantıkla bile ilerlemiyor mevzu. Eskiden çok net düşüncelerim vardı. Kolayca sevdiğim şeyleri sevmediğim şeyleri sıralayabilirdim. Ama şimdi sanki her şey birbirine geçmiş, belirsiz sınırları var. Herhangi bir şeye söz vermeden, net sınırlar koymadan da hayatta kalabilmenin bir yolu olmalıdır. Ama o yolu ben bulabilecek miyim bilmiyorum.
Belki de fazla düşünüyorum. Ama düşünmekten başka yol da bilmiyorum ki.