enternasyonal komünist hareketin ve işçi sınıfının marx ve engels'ten sonraki en önemli ismi. dünya tarihini değiştiren iki büyük devrimden biri olan büyük ekim devrimi'nin tartışılmaz önderi. emek sömürüsünün son bulmasını, sekiz saatlik işgününü, tam iş güvencesini, kadının özgürleşmesini, parasız eğitim ve sağlık hizmetlerini hayal olmaktan çıkaran sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği'nin ilk lideri.
lev davidoviç bronstein(trotskiy) gibi kendini çok beğenen bir devrimci bile, rus devrimi tarihi başlıklı tuğla boyutunda kitabında(sağ olsun bizim türkiyeli trotskistler üç ciltlik kitabı tek cilt yayımladılar.) kendisinin varlığı lenin'in yokluğunda devrimin olmayacağını, lenin'in varlığı kendisini yokluğunda ise devrimin yine olacağını yazmıştır. aslında tam olarak böyle değil ama lenin'i överken kendisini de öven bu sıradışı devrimciye iltimas geçtim. lenin'in yokluğunda, dünyanın ilk sosyalist devriminin(paris komününü sayarsak ikinci) gerçekleşmeyeceğine ben de katılıyorum.
lenin, her şeyin ötesinde benim için tutkuyla sosyalist iktidarı arayan bir devrimci. bütün hayatı, yazdıkları, stratejisi, uyguladığı taktikler, usta işi polemikleri hep sosyalizmi kurma amacına tahsis edilmiş adeta. lenin, bu uğurda martov gibi çok yakın dostlarını kaybetmekten, devrim arifesinde neredeyse bütün partisini karşısına almaktan çekinmemiş biri. her ne kadar politikacı yönüyle tanınsa da, felsefe defterleri, materyalizm ve ampiryokritisizm ve rusya'da kapitalizmin gelişmesi gibi eserleri incelendiğinde, lenin'in iktisat ve felsefe bilgisinin de yabana atılamayacak derecede iyi olduğu söylenmeli."devlet ve devrim" eserinin anarşizan bir ton barındırdığını kabul etmekle birlikte, lenin'in bütün eserleri sistematik bir biçimde değerlendirildiğinde bunun çok önemli unsur olduğunu düşünmüyorum. benzer şekilde "sol komünizm" eserinden de pek ala reformist bir lenin de çıkarılabilir. dolayısıyla bu eserlerin yazıldığı dönemin koşulları ve kimler için yazıldığının kısacası bağlamının büyük önemi var. dolaylı da olsa örgüt teorisinin temellerinin atıldığı "ne yapmalı"yı ve devrime giden yolun taşlarının döşeyen "nisan tezleri"ni ise lenin'in eşsiz iki eseri olarak kabul ediyorum.
lenin'in ferdinand laselle ve louis auguste blanqui cenahına yaklaştığı düşüncesi ise tarihsel gerçeklerle uyuşmuyor. çünkü bu iki karakter birbirinin tamamen zıddı. blanqui, sınıfla organik ilişkisi bulunmayan az sayıda profesyonel devrimcinin bir komplo veya darbeyle iktidarı ele geçirmesini savunan radikal bir devrimciyken, lasalle, alman sosyal demokrat partisinin öncülerinden biri olan genel alman işçileri birliği'ni kuran, bismarck'la dost olan, devrime inanmayan reformist biri. ayrıca 20. yüzyılda lasalle almanya'da dahi unutulmuş, prestiji düşük biriyken, blanqui; yöntemleri beğenilmese de devrimciliği, kararlılığı ve özverisiyle hem marx'ın hem de lenin'in takdirini kazanmış devrimci bir önder. dolayısıyla bu dünyada herhangi bir kişinin aynı anda blanqui ve lasalle çizgisinde olması mümkün değil. üstteki yazar arkadaş lasalle'ı belki başka biriyle karıştırmıştır. çünkü rsdip(b) ve ardıllarına her zaman blanquist suçlaması yapılmıştır ama lasalle'le ilgili herhangi bir göndermeye hiçbir yerde rastlamadım.
lenin, zamanın ortodoks marksizminden ayrılması konusunda rosa luxemburg tarafından sert biçimde eleştirilmiş, fakat kitapları ve daha da önemlisi başarıya ulaşan sosyalist devrim sayesinde o'nun yorumu ortodoks marksizm haline gelmiştir. bunun marksizmin değişmeyen bir doktrin olduğuna dair liberal eleştiriye verilebilecek en güzel cevap olduğunu düşünüyorum.
kapitalizmin rekabetçi niteliklerinin ön planda olduğu, işçi sınıfının çok ağır koşullarda çalıştığı, devletin ideolojik aygıtlarının zayıf olması nedeniyle çıplak sömürü biçiminin işçi sınıfı tarafından kolay kavrandığı, yüksek ücretlerle sisteme bağlanan işçi aristokrasisinin bulunmadığı dolayısıyla zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan işçi sınıfının birliğinin güçlü olduğu, çok sert yaşanan sınıf mücadelesinin sonucu olarak barikat savaşlarının sık rastlandığı, bugünkü anlamıyla bir öncü partiye çok ihtiyaç duyulmayan bir dönemin marksizmiyle emperyalizm çağının marksizmi aynı olamazdı. dolayısıyla dönemin ortodoks marksizmine dayanan rosa luxemburg, üretim ilişkileri ve üretici güçleri değerlendirirken hatalıyken, lenin haklıydı. 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki burjuvazi işçi sınıfı arasındaki sömürü ilişkisi, mülkiyet ilişkileri ve sınıfsal güç dengeleri, üretimin merkezileşmesi ve yoğunlaşması, mali sermayenin gücünü artırması vs. gibi olgular 1848-71 devrimci döneminden çok farklıydı. dolayısıyla işçi sınıfının kendiliğinden mücadelesini temel almak yerine, ona dışarıdan siyaset kanalıyla bilinç taşıyan öncü partinin iktidarı almasını savunan lenin, büyük ekim devrimi'nin lideri olurken, devrimciliğini her zaman korumuş ama işçi sınıfının kendiliğidenliğine fazla bel bağlayan ve öncü parti fikrine mesafeli yaklaşan Rosa Luxemburg, ne yazık ki bunun bedelini 1918-1919 alman devrimi'nde, sosyal demokrat partili başbakan scheidemann ve savunma bakanı noske gibi karşı devrimcilerin emriyle paramiliter bir örgüt olan freikorps tarafından katledilerek ödemiştir.