kafa açar, günlük sorunların yoğunluğunu azaltır, fatura ve kira derdini birkaç saatliğine de olsa unutturur, hayat pahalılığına küfürler eşliğinde beyitler okutur, hayal gücünü besler, "kontrolsüz güç" safsatasını doğrudan, yardımsız ve reklamsız olarak yaşamaya olanak sağlar; hüzünleri, umutsuzlukları, uzak geleceğe dair planları, sevgisizliği, kimsesizliği, sadakatsizliği, paylaşamamayı, kötümserliği, normalleşmeyi kısa vadede giderir.
zorunlu edit: bu girdi, alkol ve alkol ürünlerini teşvik etme amacı gütmemektedir. girdinin amacından sapmış her türlü teşvik, okuru bağlar, yazarını ırgalamaz.
bu başlığa her yolum düştüğünde çoğunlukla 17-18 yaşlarımı hatırlıyorum. 2 birayla kelle olabildiğim, gündelik hayat sorunlarımın bir elin parmaklarını geçmemesinden mütevellit, hayal gücümün çapını genişletmekten başka hiçbir amacım olmaksızın içtiğim günleri anıyorum. midesizliğin dibini, akılsızlığın kökünü, ahlâksızlığın uzanabildiği son noktayı, samimileşmenin toplumsal normlar dışına çıktığı o güzel ortamları unutmam mümkün değil. şu yaşımda içtiğimde de, sık sık aklıma ilk gençlik anılarım üşüşüyor. müsaadenizle şuracığa kusacağım hepsini:
- yaş 16-17, öss bitmiş, sonuçlar açıklanmamış ama tamamı nerd olan erkeklerden oluşan arkadaş grubundan kimsenin açıkta kalmayacağı belli. "size gidelim, annenler zaten evde değil. toplaşır, son lise günlerini gömeriz" diyorlar, "tamam, gelin" diyorum. öncesinde sahilde binbir türlü şey içerek mideyi bile isteye kazıdıktan sonra eve geçiyoruz. evde düz duvara tırmanabilecek 10 civarı ergen var; evdeki alkol çeşidi en az 5; likörler, köpek öldürenler, biralar, votkalar ve tabii ki en az boyutta da rakılar. midenin değil, hayal gücünün kararını verdiği dozda içen herkes çakırkeyif oluyor (aslında komada olduklarının farkında değiller). annemlerin ev 2+1, balkonda en az 6 kişi yerde oturup içerken mahlleyi inletiyor. evin içindekilerin çoğu ya sıcaktan ya da kanlarındaki yüksel alkol oranından ötürü ölü gibiler, muhabbet dahi edemiyorlar. "şu likör şişesini yola kadar fırlatamazsın" kağıttan erkekliğinin üzerine dönen goy goy ve sidik yarışı, en son şu noktaya ulaştı: apartmanın 3. katından önümdeki yola (en az 15-20 metre var arada ve söz konusu yola kadar otopark, kaldırım ve kaldırımın dışına park etmiş araçlar var önümde) boş muz likörü şişesi fırlatmış ve şişenin yola dik oturması yüzünden de çıldırmıştım. avaz avaz "böyle bir şey nasıl olabilir yaae?" diye böğürerek üzerimde sadece don varken, yalınayak 3 kat aşağı inip yoldaki likör şişesini kavramıştım. yere eğilerek (ve mütemadiyen küfrederek) şişeyi asfalta doğru savurmuş; yüzümü de asfalta yakın tutmuş, gözlerimi de kırpmamıştım. "o gün kör olmadıysam, evdeki 10 küsur alkollü ve azgın ergeni mahalleli polis zoruyla nezarete attırmadıysa, bundan sonra da bana bi' şey olmaz; odin beni koruyor" diye düşünmüştüm.
- yukarıdaki olayın olduğu gecenin öncesi, yaşım gene 16-17. sahilde binbir türlü şey içtiğimiz anlar. votkayı köpek öldürenle karıştırıp pet şişeye koymuş 3 kişi çevrelerindeki herkese bu zehirden içirmeye çalışıyor. biri gaza geliyor, "verin lan, hepsini kafaya dikicem" diyor ve koşarak araya girmeme rağmen, yerdeki betonda lise aşkının adını gördüğünü zannedip yeri öpecek kadar içiyor bu zıkkımdan. elimde olan zehir, güç sahibi olan beni çağırıyor: "sen de yeri öpmek ister misin?". "oo yeah" diyerek kafama dikiyorum. 3-4 saniye sonra ağzımdan çektiğim buruşmuş pet şişe, artık bir tıbbi atık halinde; mideme ne gönderdiğimi hissederek ağız dolusu yutuyorum. henüz kana karışması, midemi döndürmesi ve beynimi kifayetsiz kılması için süre bekleyen zehir, bana, sahildeki kayalıklardan aşağı atlamaya çalışan arkadaşlarımı işaret ediyor. birinin üstünde tişört yok, diğerinin altında kotu ve donu. halen ortamı toplamalıyım; bi' koşu donsuz piçi sahilden içeri doğru fırlatıyorum. bu sırada diğeri, beline kadar körfezin yosunlu, büyük ihtimalle kanalizasyon atığı dolu soğuk sularına girmiş oluyor. birkaç saat sonra gecenin kahramanı olacak, henüz dolu olan muz likörü şişesini kanalizasyon artığıyla yıkanmış arkadaşa uzatıp onu da içeri doğru gönderiyorum. herkes kahkahalarıyla bayılmak üzereyken, üzerinde durduğum kayalıklardan baktığım karanlık ege denizi bana "40'lı yaşlarını zaten göremeyeceksin, bu çaba neden? atla içime, bitsin bu eğlence, yıkılsın düzen" diyor. bir arkadaşım "tişörtümün içine kusuyorum olm ben" diye yeri göğü inlettiği için soruya cevap veremeden geceye devam etmeye karar veriyorum.
- üniversite zamanlarım, istanbul, istiklâl, lisenin yanındaki sıraselviler'e bağlanan yokuşlu sokağın orta bi' yerindeki efsanevi 45'lik'teyim. yaşım 20-21. izbe yerlerin hastası olmayı ablamdan; hem de henüz ortaokuldayken öğrenmişim (bebeğimsin izmir). kalabalık arkadaş grubu, korkunç bir müzik sistemi, oda oda ayrılmış, eski rum evlerinden birinin bara dönüştürülmüş halinin büyüsü; üzerimde simsiyah bir tişört, ortamdan tamamen soyutlanmışım. sadece bira içtiğimi hatırlıyorum ama gece çok uzun sürdüğü için hiçbir şey net değil kafamda (akşamüstü 7 ile gece 3 arası). oturduğumuz loş ışıklı masa genelde 5-6 kişi ama gelenin gidenin haddi hesabı yok (ya da benim kadar içmiş herkes için masanın hali bu). son otobüs saatine yakınca olduğunda, yanımdaki hatun "karşındaki çocuk oturduğumuzdan beri sana sarkıyor, tuvaletteyken dikkat et" dedi. 3 "hastre" ile uğurladım kendisini. kanıma biraz daha zehir ilave ettikten sonra tuvalete gittim, işiyorum. işemeyi btirdiğimde, sağımda x çocuğu gördüm. "nelerden hoşlanırsın sen ya?" sorusu beni hem zehirden arındırdı hem gerçeklik algımı düzeltti hem de mekandaki ve bittabi tuvaletteki loşluğu ortadan kaldırdı. "şunlar, bunlar ya, oturunca konuşuruz, eheh" diyerek hızlıca masaya döndüm. gece bir süre daha uzadı ve eve dönüş başladı. gavurların sabaha karşı olarak nitelendirdiği, bizim türk insanının ise "keşke daha erken buluşsaydık" dediği saatlerde, istiklâl'in bir sağına bir soluna yalpalayarak duraklara vardık. gecenin sonunda kendi adıma ne mutlu son vardı ne gece boyu içtiğim zehrin insanı kötümser hale sokan etkisi kalmıştı ne de x çocuğun duraklara gidene kadar tam arkamda yürüyerek bir şeyler fısıldamasını hatırlıyordum. tek düşündüğüm "ben ne kadar içtim acaba?"ydı.
- 3-4 yıl önce, belki bir miktar daha az; çocukluk arkadaşlarımla sahilde demlenmişiz, 3 kişiyiz, aylardan ocak-şubat. içim titriyor, parkların banklarında oturdukça götüm üşüyor, içtiğim bira her daim soğuk olduğu için midem "yeter artık, vücut ısını ayarlayamıyorum, içme gari" diyor. birkaç piiz sonrası biri "çorba içek" dedi. benden önce midem "hemen!" diye kükredi. mercimek çorbasını içtim, ardından "piize devam edek" komutuna uyarak birer bira daha parçaladık. çorbadan sonra rahatlaması gerek midem "daha da soğuk bi' şeyler yok mu?" tezahüratına başladı, saat gece 2-3. birayı içiyorum, sigaramı dizimde sarıyorum ama aklımla değil, mekanik olarak yapıyorum bunları, kafam da gayet normal. 10 yıllardır yaptığım rutinleri devam ettirmek, aynı anda merdiven çıkarken sakız çiğnemek gibi hissettiriyor bana; kolay. ama midem üşümeye başladı, sigara dumanları ağzımdan kesik kesik çıkmaya başladı. "ishal mi oldum?" diye düşünürken, oturduğumuz izbe yerin tam karşısındaki çalılıklara doğru koşmaya başladım. üzerine işendiği için ömrü hayal ettiğinden daha fazla uzamış olan çalıya 4 dev adımda ulaştım ama kotumun ve ayakkabımın üzerine de midemin öğütemediklerini püskürtmüş oldum. 2 kere daha aynı işlemi ani bir şekilde uyguladıktan sonra, henüz çeyreği içilmiş birayı da çöp bidonuna fırlatarak eve dönüş yoluna düşmüştüm. kafamda "o çorbacının da, anasının da, ona kredi veren banka memurunun da ellerini öpeyim" serzenişleri vardı. 3 gün midem kendine gelemedi ama ne biraya ne de soğuk havada parkta alkol almaya küfretmedim, küfredemedim.
aklın yolunun bir olmadığını düşünüyorsanız, kendi hayat tecrübelerinizin yetmediğini düşündüğünüz anlarda bir bilene aklınızdakileri sormak istediğinizde size saf cesaret verecek legal bi' şeyler arıyorsanız, "ben bunu atlatamam" dediğiniz her şeyden sonra bir şekilde ayağa kalkma noktasında büyük sorunlar yaşıyorsanız, birkaç kişilik yakın arkadaş grubunuzun katalizörü, zamkı olarak gördüğünüz bir şeyleri hayatınızdan atamıyorsanız, içki içmeyin. tam tersini yazacağımı düşündüğünüz için de kendi alkolikliğinizi sorgulayın çünkü yukarıda yazdığım anıların hepsi kötü sonuçlanmış örnekler (okuyup keyiflenirken iyiydi, di' mi?). karar sizin.
not: alkol bütün kötülüklerin anası. ne mutlu bir kez bile olsa onun memesinden emmiş olana. yukarıdaki zorunlu edit baki.