1. "noel baba" olarak da tanınan hristiyan episkopos. geceleri fakirlere gizlice yardım ettiği için noel baba figürü ile özdeşleştirilmiş kendisi avrupa'da. ama kendisi noel baba'dan çok daha fazlasıdır.

    hayat hikayesi:

    Aziz Nikolaos, M.S. 250 yılında, Küçük Asya’nın Likia bölgesinin Patara denilen yerde dünyaya gelmiştir. O, tek çocuk idi. Ebeveyni dindar ve malî yönden de iyi durumdaydılar. Ailevi varlığı oldukça çoktu. Kendisine rahat ve kolay bir hayat temin edebilirdi.

    Ancak o, daha bebeklik çağından itibaren, hayatta kolay yolu takip etmeyeceğini göstermişti. O, daha küçük yaştan beri, sert ve lâkin de aziz olan mücadele yolunu seçti. Böylece de, kalan günlerde, diğer bebekler gibi normal süt emerken, Çarşamba ve Cuma günleri bütün gün süt emmez, sadece güneş battıktan sonra bir kere süt emiyordu.

    Gün gelip de okul çocuğu yaşına vardığı vakit çok çalışkandı. Ahlâksız konuşmalardan uzaklaşıyor ve uzak duruyordu. Hiçbir zaman yaramaz arkadaşları istemiyordu. Oyunlar yerine, büyüklerle beraber olup tartışmaları seviyordu. Büyükler ve yaşlıların yanında, kendisine ruhen faydalı olan örnekler ve tavsiyeleri dinliyordu. İnsanın karakterini tehlikeye sokan düşmanlar hakkında bir şeyler işitiyordu. Faziletli insanların hayatlarında, şeytanın kurabilecek desiseleri öğreniyor ve son derece faydalı sonuçlar çıkarıyordu.

    Bu arada, her zaman birinci olarak kiliseye koşuyordu. Orada, kandillerin bal rengi ışığı ve günlüğün (tütsü) tatlı kokusu altında, ruhunu, Tanrι korkusu ve iman ile sulansın diye bırakıyordu. Tertemiz çocuk kalbinin içinde, aşırı derecede bir sevinç ve Hıristiyan inancı dolup taşmağa başladı.

    Fakat, oldukça küçük bir yaşta iken, ebeveyni birbiri ardından vefat etti ve böylece öksüz kaldı. Onun aziz hayatı, karakteri, davranışı, uysallığı, sadeliği ve ciddiliği onu çok meşhur yaptı. O zamanlarda, Likia’da başpapaz amcasıydı. Onun da adı Nikolaos idi.

    Aziz Nikolaos büyüdüğünde, amcası onu Tanrι’nın hizmetine davet etti ve bu iş için ne kadar da istekli olduğunu görünce, onu papaz yaptı. Onu papaz yaparken başrahip olan amcası Kutsal Ruh tarafından ilham aldı ve dedi:

    ─ Bugün papaz olarak tayin edilen şu genç, çok yakın zamanda, başrahip olacaktır. Birçok üzgün ve acılı insanı sakinleştirip teselli edecek ve birçok insanı da Gökyüzünün Krallığına gönderecektir.

    Dediğimiz gibi, ebeveyni öldüğü zaman, arkalarında büyük bir servet bıraktı. Nikolaos şimdi bu servetle çok iyi bir hayat geçirebilirdi. Eğlenerek hayatın tadını çıkarabilirdi. Ancak, böyle bir şeyi hiçbir zaman kabul etmeyecekti. Hiçbir zaman kendisini öne koymuyordu. O, başkalarını düşünüyordu. Onun aklı, Tanrι’nın çocukları ve kendi kardeşleri saydığı o haksızlığa uğramış, aç kalmış, fakir düşmüş, hasta olmuş ve zavallı olanlarda idi.

    Servetini satıp elde ettiği tüm o paralarını zayıf ve fakir olanların ihtiyaçlarını karşılamak için harcadı. Servetiyle öksüz ve dul kadınları besledi. Çıplak ve zavallıları giydirdi. Umutsuzluğa düşmüş olanlara selâmet getirdi. Ne kadar seviniyor, ne kadar mutlu oluyor ve ne kadar da huzur buluyordu, kendilerine baktığı o insanların yemek yediklerini, giyindiklerini ve onun sevgisinden cesaret aldıklarını, sevindiklerini ve umutlandıklarını görünce çok seviniyordu.

    Nikolaos’un açık elli oluşu, iyilik sever ve hoşgörülü oluşu, günah çukurundan birçok Hıristiyan’ı kurtarmış oldu. O zaman, verdiği sadakalarla, üç tane genç kızın günah çukuruna düşmelerini şöyle önledi:

    Aziz Nikolaos zamanında, Likia’nın Patara yerinde çok zengin bir adam yaşıyordu. Onun üç tane güzel genç kızı vardı. Onun adı meşhurdu ve ailesinde huzurlu bir hayat geçiriyordu. Ancak, bir gün geldi ve o güzel hayatı ile zenginliğini kaybetti. Fakirliği o kadar büyüdü ki artık çekilmez oldu. Bu büyük zorluk karşısında dayanamadı. Daha önceleri güzel bir hayata alışmış olan bu kişi, bu umutsuzluğu karşısında, bir an için, kızlarını bir umumhaneye kapatıp çok para kazanarak eskisi gibi güzel yaşamayı düşündü!

    Ancak, Tanrι, bir babanın karanlık aklıyla bu üç bakireleri kötü yola ve günaha sürüklemesine izin vermeyecekti. O üç kızın kurtuluşu için çaba gösterdi. Ve bak nasıl işte:

    Bu babanın o çirkin teklifini kızlarına söylediği gün, Aziz Nikolaos bu kararı aynı gün öğrenmiş oldu. Babanın bu kötü kararından dolayı düştüğü o zelil durumundan ötürü çok derin üzüldü. Aziz Nikolaos’un o hassas yüreği çok kuvvetli bir şekilde çarptı. Tüm vücudunu bir titreme sarstı.

    ─ Sempati ile duygulanma yetmiyor, diye mırıldandı. İş lâzım. İhtiyaç vardır, büyük ihtiyaçtır. Üç tane can tehlike karşısındadır! Yardım etmem gerekiyor...

    Ve, bunları söyledikten sonra, Aziz Nikolaos kararını aldı. Bir mendil içerisine üç yüz tane altın para, de ki bugünün üç yüz tane altın lirası gibi koyarak, gece olup karanlık bastığında, eskiden zengin olan o kişinin evine yaklaştı. Orada karanlıkla sükûnet hakimdi. Sonra da sağa sola, birilerinin geçip geçmediğini anlamak için baktı. Yollar sakin idiler. Sonra, evin yanına yaklaştı. Açık bulduğu küçük bir pencereden, o üç yüz altın para dolu olan mendili odanın içine doğru attı.

    Sonra sevinç içerisinde ve memnun bir durumda oradan uzaklaştı. Hiç kimse onu görmesini istemiyordu. Onun bu hareketi için, hiç kimsenin öğrenmesini istemiyordu. Veren kişi için, takdir ve tartışma istemiyordu...

    Sabah olduğunda, keyfi bozulmuş olan o adam yatağından kalkar. Çok zorlukla gözlerini açtığı zaman bir de ne görsün? Odanın ortasında yepyeni, sarılmış durumda bir mendil gördü. Ona acayip bir şekilde bir baktı. Sonra onu eline aldı. İçinde bir hazinenin saklı olduğunu anladı. İçindeki altın paraları gördüğü vakit sevincinden dolayı bir uçuverdi. Şaşırdı. Mutlu bir şekilde ellerini ovuşturuyordu.

    ─ Üç yüz altın parayla en büyük kızımı evlendiririm. Tanrι’m, bu hayırsever adamı bana yolladığın için sana teşekkür ederim.

    Sevinç ve mutlulukla, büyük kızına talip olan şehrin zenginlerinden biriyle aynı gün evlendirdi. Drahoma olarak da tüm paraları onlara verdi. Tanrι, kalan diğer kızlarımın mutluğu için de bir yol düşünüp bulacaktır...

    Bu anî düğün için herkes hayrette kalmıştı. Herkes de soruyordu, bu kadar parayı bu kişi nerede buldu diye. O da şaşkınlık içindeydi. Kendisine yardım eden o hayırsever insanı öğrenmek istiyordu, fakat bunu yapamıyordu. Ancak, Tanrι’ya hep şükranlarını sunuyordu.

    Aziz Nikolaos, verdiği paraların, Tanrι’nın istediği şekilde yer tutup düğünün olduğunu görünce, başka bir akşam, hiç kimseye görünmeden, yine üç yüz altın para bir mendile koyarak aynı pencereden odanın içine doğru attı.

    Sabah olduğunda, baba yine bir mendil bulduğu zaman, anlatılamaz derecede sevindi. Fakat, kendisine bu kadar büyük iyilik yapan o hayırsever kişiyi bir türlü bilmiyordu.

    ─ Tanrι’m, sen hiç kimsenin zarara uğramasına izin vermiyorsun, diye duasında söylüyordu. Beni bu zor durumdan kurtarma gayesiyle, bu güzel insanı bana yolladığın için sana müteşekkirim. Sana şükrediyorum Tanrι’m, bana iyilik eden bu adamı bana göster.

    Her neyse, bu paralarla, ikinci kızını da evlendirdi.

    ─ Tanrι, iki kızım için bulduğu paraları, üçüncü kızım için de bulacaktır, diyordu.

    Fakat, o günden sonra, o bilinmeyen kişi yine para getirecek olursa, koşup onu görmek isteyecekti ve bu işi başardı da.

    Aziz Nikolaos, bu adamın iki kızını evlendirdiğini görünce, üçüncü kızına da yardım etmek istedi. Onun için de, bir mendil içerisine yine üç yüz altın para koyup gizlice ve dikkatli bir şekilde aynı pencereden onları atmak için oraya gitti. O paraları o pencereden içeriye doğru attı.

    Kızların babası da tam uyumayarak aklı hep gelecek olan bu adamdaydı. Mendilin düşüş sesini duyar duymaz kapıyı açtı ve o adamı yakalamak için arkasından koştu. Nikolaos, onu fark ettiklerini anladığı zaman, kendisinin gizli kalması ve bu adamdan kurtulması için daha hızlı koşmağa başladı.

    Ancak, kendisine bu kadar yardım edilen kişi daha hızlı koştu ve paraları atan adamı yakaladı. Onu görür görmez tanıdı. Ayaklarına kapandı ve gözlerinde gözyaşları olduğu hâlde ona teşekkür ederek kendisine dedi:

    ─ Tanrι’nın kulu, sana teşekkür etmek için söz bulamıyorum. Ben ki zavallı ve sefil olan bir insanı acıyıp en zor dönemimde bana bu kadar sadaka verdin. Eğer sen yetişmiş olmasaydın, biz, manen ve maddeten de yok olmuş olacaktık.

    Aziz Nikolaos, fazileti meydana çıktığı için üzüldü ve o kızların babasına dedi:

    ─ Ben yaşadığım müddetçe, sana yaptığım bu iyilik için, hiçbir zaman ve hiç kimseye, hiçbir şey söylemeni istemiyorum!

    Sonra vedalaştılar ve herkes evinin yolunu tutarak uzaklaştı. İflas etmiş olan o zengin kişi, şimdi son derece memnun ve mesrur idi. Onun karanlık plânı artık ölmüştü. Artık, aklında şeytanın plânları, tedirginlik ve belirsizlik yoktu.

    Ertesi gün en küçük kızını da evlendirdi. Daha önceleri, düşkünleşme ve yozlaşma tehlikesinin hakim olduğu yerde artık üç tane mutlu düğün yerini almıştı. Ve, artık mutlu olan üç kız babası, hayatının kalan yıllarını mutluluk içerisinde geçirdi.

    Bu arada, Aziz Nikolaos, günlerini, oruç tutarak, dua ederek ve sadaka vererek geçiriyordu. İsa Mesih’ten, şeytanın kötü plânları karşısında yılmaması için kendisine güç vermesi duasında bulunuyordu. Kendisine hakim olması için demir kuvvet istiyordu. Kendisine çeki düzen vermesi için yalvarıyordu. İnsanın zayıf anları karşısında teslim olmaması için dua ediyordu. Kendisi her gün, sürekli olarak, aziz hayata uygun bir hayat yaşamak için mücadele veriyordu. Her zaman ciddi bir tutumuyla, ne istediğini, neden kaçınması gerektiğini bilir ve bu dünyanın fani ve boş olduğunu bilen bir kişiydi.

    Patara yanında, Mira denilen bir şehir vardı. O şehrin başpapazı öldüğü zaman, güzel ve lâyık bir başpapaz arıyorlardı. Mira bölgesi papazları ve piskoposları bir araya gelerek başpapaz tayini konusunu ele aldılar. Herkes fikrini söyledi. Ancak, orada olan piskoposlardan bir tanesi kalkıp şöyle dedi:

    ─ Ey aziz cemaat! Beni dinleyiniz. Başpapaz için tavsiye ettiğimiz bu kişiler, bizim açımızdan iyidirler. Ancak, Tanrι’ya da bir yalvaralım, bakalım Tanrι kimi seçecektir!

    Piskoposlar bunları duydukları vakit çok memnun kaldılar. O gece, herkes, kimin uygun ve lâyık olduğunu göstermesi için Tanrι’ya yalvardılar. Fakat, o gece, herkes uykusunda aynı rüyayı gördü. O gece, Tanrι’nın meleğinin gelip onlara şöyle dediğini gördüler:

    ─ Piskoposlar, niye yoruluyorsunuz? Lâyık olan başpapaz sizin yanınızdadır. Şimdi kiliseye gittiğiniz zaman, akıllı ve dindar bir kişinin geldiğini göreceksiniz. Onun adı Nikolaos’tur. Onu Metropolit yapasınız. O kişi, Tanrι’nın istediği şekilde halkı idare etmeğe-gütmeğe lâyık adamdır.

    Gerçekten de, sabah kiliseye gittikleri vakit, birbirlerine ne gördüklerini anlattılar ve meleğin kendilerine göstermiş olduğu kişiyi görmek için beklemeye başladılar.

    Fakat, şöyle düşünceli bir durumda beklerlerken, ibadet etmek için bir kişinin kiliseye girdiğini görürler. O kişi de Nikolaos idi.

    O zaman, kendilerine böyle bir din adamı veren Tanrι’ya şükrettiler. Onu başpapaz olarak tayin ettiler ve halka dediler:

    ─ Kardeşler, Tanrι tarafından gönderilen bu din adamı başpapazı kabul ediniz.

    Şimdi Aziz Nikolaos, ruhunu hizaya getirmesi için çok çalışıyordu. Acı çekiyor, sabahlara kadar uyumaz, oruç tutuyor ve dua ediyordu. Aziz Nikolaos başpapaz olduğu zaman, hayırseverlik faaliyetleri şimdi daha da büyümüştü. Her zaman sessiz sedasızca hayır işleri yapar ve sadakalar veriyordu. Yaptıklarını, en yakınları tarafından bile bilinmemesine özen gösteriyordu. İmaret, misafir evi, hastane ve daha birçok hayır kurumları yaptırdı. Tabiî ki kendisi sakin, uysal, alçakgönüllü ve temiz ruhluydu. Ancak, gerektiği yerde ve zamanda, lâzım olan ciddiliği de gösteriyordu. Küstahlık ve kabalık edenlere, ruhanî bir önder olarak sopayı göstermeyi de biliyordu. Birçok defa, dul kadınları, öksüzleri ve kimsesizleri desteklemek için, haksızlık işleyen zenginleri korkutmasını ve kontrol etmesini de biliyordu. Fakat, bunlar o kadar çoktular ki, insan bunları anlatamaz.

    Fakat, ikrar edici tacını da giymesi gerekiyordu. M.S. takriben 300 yılında, iki tane vahşi canavar, iki tane Hıristiyan düşmanı imparator, Dioklitianos ve onun damadı olan Maksimianos vardı. Bunların ikisi Hıristiyanlara karşı çekilmez acılı savaş açtılar.

    Sert, insanlık dışı davranan ve zalim kaymakamlar yolladılar. Onlar diyorlardı ki, her kim Hıristiyan olup da İsa Mesih’i inkâr edecek olursa, o kişi imparatordan büyük şerefler alacaktır! Kim ki, Hıristiyan olup Hıristiyan kalmaya devam edecek olur da putlara saygı göstermezse, o kişi büyük ceza ve çilelere maruz kalacaktır.

    Birçok Hıristiyan, Hıristiyanlığı ikrar ediyor ve korkunç çilelerle can veriyordu. Ne yazık ki, bazıları korkularından İsa Mesih’i inkâr ediyor ve putlara kurban kesiyorlardı.

    Bazıları da hem korkuyorlardı ama yine de İsa Mesih’i inkâr etmek istemiyorlardı, ne de putlara kurban kesmek. Bunlar dağlara çıkıyor ve mağaralara sığınıyorlardı.

    İmparatorun bu emirnameleri Mira’ya, Aziz Nikolaos’un piskoposluğuna da ulaştı. Kaymakamlar Aziz Nikolaos’u yakaladılar. Ona eziyet ettiler ve sonra da onu uzak yere sürgün edip diğer Hıristiyanlarla hapishaneye koydular.

    Hapishanede Aziz Nikolaos kendi arzusuyla bu çilelere katlanmayı istiyordu. İsa Mesih’in dini için, her çeşit fedakârlığa, açlığa, susuzluğa ve işkenceye rıza gösteriyordu. Çok uzun zaman hapishanede kaldı. Tam altı yıl. Hapishanenin içinden de, verdiği örneklerle ve yaptığı konuşmalarla, Hıristiyanların, dinlerinde sabit kalmalarını tavsiyesinde bulunuyordu.

    O zalim ve dine saygısı olmayan imparatorlar öldükleri vakit, bilindiği üzere, Azize Eleni’nin oğlu olan ve çok da ileri derecede Hıristiyan olan Megas (Büyük) Konstantinos imparator oldu. O, tahta geçer geçmez, tüm hapishanelerde olan Hıristiyanların salıverilmelerine emir verdi. Hapishanelerde olan bütün Hıristiyanlar tahliye edildi ve onlarla beraber Aziz Nikolaos da dışarı çıktı.

    Manevî evlâtlarına geri dönen o dinî lider yine Mira piskoposluğunu eline aldığı zaman, bölge halkının sevinci tasvir edilemez kadar çoktu. Binlerce halk, karı, çocuk ve din adamları onu karşılamaya çıktılar. O zaman Aziz Nikolaos sevinç gözyaşları dökerek aşağıdaki şu tevazu dolu sözleri söyledi: “Keşke bu dinî lider, böyle bir cemaate birazcık olsun lâyık olabilseydi”.

    Büyük Konstantinos zamanında yeni kiliseler inşa edilmeğe başlandılar. Fakat, Mira ve diğer yerlerde olduğu gibi putperest sunakları ve putperest ibadet yerleri mevcuttu. Bunlar, şeytanların gerçek yuva ve oturma yerleriydiler. Ne yazık ki, insanlar da, Tanrι’ya ibadet edecekleri yerde, şeytana ibadet ediyorlardı. Orada saklanan şeytan ise hem orada hem de diğer yerlerde şeytana tapmayı mecbur kılıyordu.

    Aziz Nikolaos, bu tapınakları sadece duasıyla yerle bir ediyordu. Mira’da, Artemis adına yapılmış olan büyük bir putperest sunağı vardı. O, diğer sunaklardan farklı biçimde yapılmıştı, hem genişlikte ve hem de yükseklikte. Aziz Nikolaos bu tapınağı da yok etmek istedi. Onun için de orada, onun önünde durdu ve dua etti. Ve işte mucize! Hemen o sunak ve heykeller, sonbahar yaprakları gibi yere düşmeğe ve paramparça olmağa başladılar. Mühim olanı da, oradaki şeytanlar da oradan uzaklaşıyorlardı. Hattâ, bunlar buradan uzaklaşırlarken, şeytanların şöyle dediklerini insanlar işitiyorlardı:

    ─ Bize haksızlık ettin adaletsiz insan! Bizim hiçbir suçumuz yoktu. Bizi, evimizden neden kovuyorsun? Bizim evimiz buradaydı ve insanlar bize ibadet de ediyorlardı. Ve, şimdi biz nereye gidelim?

    Fakat, Aziz Nikolaos onlara dedi:

    ─ Cehennemin dibine gidiniz.

    O zamanlarda, İskenderiye’de, Arios adında kültürlü bir kişi zuhur etti. İskenderiye patriği Aziz Petros bu adamı diyakoz olarak tayin etti. Ancak bu adam, tayin edilişinden sonra sapık mezhep fikirleri dökmeğe başladı. Diyordu ki: “İsa Mesih gerçek Tanrı değil de Tanrι’nın yaptığı-yarattığı biridir”.

    Başpapaz bunu öğrendiği zaman, onu diyakoz görevinden azledip oradan kovdu. Ancak, Aziz Petros’un vefatından sonra, Ahillas adında biri patrik görevini üstlendi. Ahillas, Arios’u doğru yola getirdikten sonra, onu İskenderiye başpapazı olarak tayin etti. Ve, Ahillas yaşadığı müddetçe, saygısız Arios uslu duruyordu. Ancak, Ahillas vefat edip Aziz Aleksandros patrik olur olmaz, Arios, yine o bilinen sapık mezhep fikirlerini yaymağa başladı.

    O zaman Patrik onu yerinden aldı ve ona lânet okudu. Ancak o, sapık fikirlerini yaymağa devam ediyordu. Kendisinde var olan yüksek eğitim ve kurnazlığıyla bazı Başpapazları da kendi fikirlerine çekmeği başardı: İznik Başpapazı Evsevios’u, Tiros Başpapazı Pavlos’u, Kayseri Başpapazı Evsevios’u ve bir sürü din adamını sürükledi. Bu sapık mezhep, bulaşıcı bir hastalık gibi, İskenderiye’den her tarafa yayılmaya devam ediyordu. Tüm Mısır’a, Afrika’ya, Filistin’e, Küçük Asya’ya, Yunanistan’a ve İstanbul’a.

    Bu melûn kişi kiliseye büyük bir çalkantı getirdi. Her yerde tartışma, her yerde bir karışıklık ve birçok insan da doğru yoldan ayrılıyordu. O zaman, Aziz Konstantinos, bu kötü yola bir son vermesi için, İznik’te, Birinci Evrensel Sinod’u topladı. Orada 318 Aziz Peder toplandı ve ortalarında da Aziz Konstantinos vardı. Orada, büyük bir heyecanla Arios da duruyordu. Tartışma başladı. Orada, karşı çıkılamaz argümanlar, epikeremler ve çok ateşli sözler işitildi. Tüm bunlar, Arios’un sapık mezhebini çırılçıplak bıraktılar. Ancak, o hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Aziz Spiridon’un kiremitle Teslis inancı kerametini de gördüğü hâlde, şeytan tarafından çarpılmış olan bu kişi, hitabetiyle orada bulunan Aziz Pederlerin kafalarını karıştırmağa ve ağızlarını kapatmağa çalışıyordu.

    İşte tam o sırada, Aziz Nikolaos’u kutsal bir infial sardı. Aziz Nikolaos yerinden kalktı, Arios’a yaklaştı ve ilâhî bir şevk içerisinde ona çok kuvvetli bir tokat attı. Arios krala bu durumu şikâyet etti:

    ─ Ey adil Kral, sizin gözlerinizin önünde bana tokat atması doğru ve âdil midir? Eğer epikeremleri, argümanları varsa, diğer pederler gibi o da konuşsun. Fakat, kendisi cahil ve bilmiyorsa, işte o zaman da sussun.

    Tabiî bu durum Krala kötü göründü ve Başpapazlara şöyle dedi:

    ─ Aziz Pederler, kanun diyor, kral önünde birini vurmağa kalkan eli kesesiniz. Ancak, bu duruma, sizin azizliğiniz karar versin diyorum.

    İşte o zaman Başpapazlar cevap verdiler:

    ─ Majesteleri, Başpapazın yaptığı bu hareketin doğru olmadığını itiraf ediyoruz. Ancak, şu anda sizden rica ediyoruz, onu şu sinodtan uzaklaştıralım ve onu hapse atalım. Üstüne de, Sinod sonunda onun için bir kınama da çıkaracağız.

    Sonra da, Aziz Nikolaos’a bu yaptığı hareketi yüzünden kendisine sert uyarı ve tavsiyelerde bulunduktan sonra da Başapapazların giydikleri o omuz atkısını kendisinden aldılar. Ancak gece, hapishanede, İsa Mesih ile annesi Meryem ana göründüler:

    ─ “Nikolaos, niçin hapishanedesin ?” diye kendisine sordular.

    ─ Cevap olarak da: Sizin sevginizden dolayı.

    ─ İsa Mesih ona dedi: “Haydi, sen bunları al” ve kendisine bir İncil ile bir omuz atkısı verdi.

    Ertesi gün bazıları gidip ona yemek götürdüler. Ancak, kendisinin o hapishane prangalarından çözülmüş olduğunu buldular. Üzerinde de omuz atkısını giymiş bir durumda ve elindeki Kutsal İncil’i okuyordu.

    ─ “Sen bunları nereden buldun?” diye kendisine sordular.

    Aziz Nikolaos da tüm gerçeği kendilerine söyledi. Kral bunu öğrendi ve Aziz Nikolaos’u hapishaneden çıkardı. Kral kendisinden onu affetmesini ve pederler de Aziz Nikolaos’tan özür dilediler. Belki de, Birinci Evrensel Sinod tutanaklarında, Aziz Nikolaos’un adının ve imzasının bulunmaması, onun hapishaneye atılmış olmasındandır.

    Sinod sonunda, tüm Başpapazlar memleketlerine döndüler. Aziz Nikolaos da Mira denilen yere döndü.

    İleri yaşının getirdiği duruma rağmen, yine de, kendi cemaatinde Hıristiyanlığın ilerlemesi için ve hayır işlerindeki faaliyetlerini yoğun bir şekilde sürdürüyordu.

    0tanınmış kişi